Dr. Mustafa Coşkun Kale

Dr. Mustafa Coşkun Kale

ŞAVĞI BE, NÂMI DİĞER SOBACI ŞAVĞI

Genellikle "Şavğı Be" olarak bilinen rahmetli Şâvkı Dayı (Sobacı) eski adı Bölôba olan, Pınarbaşı Mahallemizdendir.

Halim selim, hatırnâz Göksun'un ilk soba imalatçısı olan rahmetli Sobacı Mustafa Emmi'nin oğludur. Göksun'da bu Aile "Sobacılar" olarak bilinirler. 

Sobacılar, 93 Harbinde Rusların işgaline uğrayan, Ağrı'dan göç ederek Göksun'a yerleşmiştir. Şâvğı Be'nin adı da, 93 Harbinin Kafkas Orduları Komutanı olan Mahmut Şevki Paşa'nın adından gelmektedir.

Kimsenin etlisine-sütlüsüne karışmayan, kendi işi ve gücün de, çevreye uyumlu sevgi sayğı gören bir ailedir Sobacılar ailesi.

Rahmetli Şâvğı Be,1.90 üzerin de boyun da iri yarı, Â benizli (beyaz tenli ) çok yakışıklı bir adamdı. Bulunduğu ortam da dikkati üzerine çekecek kadar şık giyim sahibiydi, Giyimine hasseten özen gösterirdi O.

Büyüklerine saygıda kusursuz olan Şâvğı Be, tüm Göksun'lularca sevilen sayılan biriydi. Hele de çocuklara karşı; O goca gövdesin de yumşacık, merhamet ve  sevgi dolu bir yüreği vardı. Mahallesinden iş yerine gelinceye kadar çocuklar için eli cebinden çıkmayan biriydi O.

Dostluğa ve dostlarına önem veren, sofrası hep açık, duz-ekmek sahiydi. Efendiliğinden dolayı "Be" yani bey denilse de O'na, aslında 'Ağa Ruhlu' bir adamdı Şâvğı Dayı...

Kalp kırmamaya özen gösteren, sabırlı, bir barış adamıydı O. Yeri geldiğinde de postalını koymasını da iyi bilirdi Şâvkı Be...
Güne Tercüman Gazetesi'nde yayınlanan, pehlivan tefrikalarını okuyarak başlardı.

Şâvkı Be'yi tanıyıp da O'ndan memnun omayan yoktur denirse; yerindedir. Bir çocuk masumiyetin de saf, baba şevkâtinde de merhametlidir O...

Yeter ki haksız olma, yeter ki haksızlık yapma, oldukça da sabırlıdır Şâvğı Dayı, yeter ki damarına da basma...

Varlığı ile Göksun'a renk ve güzellik katan, rahmetli Şâvğı Dayı ile ilgili şüphesiz tanıyanların dolu dolu anıları da vardır.

Yıl 1979 soğuk bir aralık ayı sabahın da, Maraş'da ki mesaime yetişmek üzere  sabahın erken saatlerin de kahvaltısız mutad bir vasıtaaya binmek üzere Yol Çatı'ndaydım. Düşünsenize bir hem soğuk hemde açlık var. Ama razıydım buna yeter ki bir araba bulup, mesaime vaktin de olsun yetişmek istiyordum.
Şâvğı Dayı'nın o zaman Yol Çatı'nda bir büfesi vardı. Meramımı anlatınca rahmetli "beş-on dakkâya ğadar araba gelir yiyenim " dedi.

Şâvğı Dayı büfenin önünde ben 5-6 metre uzağında da beklerken,  birden bir ekmek arabası büfe önünde duruverdi.  Buharları üzerin de tüten bir kaç kasa ekmeği büfeye bırakıp gitti.

Az sonra Şâvğı Dayı sıcacık bir tüm ekmeği yarmış içini de hâlvâ ile doldurmuş vaziyet de büfe önün de belirdi. Ekmeği ikiye böldü ve iştahla ondan bir ısırdıkdan sonra; "Aboo gel hele dayı oğlu gel, on senedir hâlva ekmek yemedidim, mübarek ne de gözelimiş" diye bana da ekmeğin diğer yarısını uzattı.

O soğuk kış sabahın da, aç iki insanın hâlvâ yemesini,, siz bir an için gözünüzün önüne getirin artık.

Ne zaman hâlvâ ekmekten bahsedilse, çocukluğumda ki; tandır da yûkâ (yufka) ekmek yapılırken, öğle öğününü savmak için elimize tutuşturulan hâlvâ dürümüyle, rahmetli Şâvğı Dayı'nın o babacan dili  ve güzel yüreğiyle ikram ettiği yarım somun içinde ki hâlvâ gelir aklıma...

Sana da, ecdadına da rahmetler olsun Şâvģı Be.

Dr. Mustafa Coşkun KALE'nin, 
Henüz yayımlanmamış, 
"Küçük Türkiye'm GÖKSUN" adlı eserinden. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Mustafa Coşkun Kale Arşivi