Sonbaharı Şarkılarda Dinlemek

Her sonbahar geldiğinde içime derin bir hüzün çöker. Bu hüznün sevinciyle keyiflenir, bahar şafakları ile yeniden hayat bulurum. İlkte olsa, sonda olsa, baharları hep yaşamak isterim. Zira mutedil mevsimlerdir. İçlerinde ifrat ve tefriti barındırmazlar. İkliminde kavurucu sıcaklar olmadığı gibi, kışın karanlık soğuk yüzüne de hiç rastlanmaz.

Aslında sonbaharlarda bir ayrılık hüznü vardır. Sararan ağaç yaprakları analarını bir ölü sessizliğinde dağ başlarında yalnız bırakarak, hafif bir rüzgârın cazibesine takılıp uçarcasına giderler. Birazda vefasızdırlar, beslendikleri yeşil dalları ve tomurcuk heyecanlarını da unuturlar. Ümitlerini kaybeden sonbahar yaprakları gibi savrulup tükenirler.

Hal bu ki; hazan mevsiminin hüznünde ümitsizlik olmamalı. Ümitsizliğin olmadığı yerde hüzünde olmamalı. Biliyorum ayrılıklarda biraz hüzün vardır. Ancak mevsimsel vazifesini yerine getirmiş sonbaharlar, bizleri bahar vuslatına yaklaştırıyorlar.    

Sonbaharlar; yeniden dirilişin, yeni bir baharın gelmesi için yol güzergâhımızda kurulan bir menzil gibidir. Demek ki bir baharın gelmesinde, bir hazanın hüznüne ve bir kışın cefasına ihtiyaç vardır.

Umudumuz bu yöndedir. Eğer bu ümit olmasaydı belki bende sizden daha fazla sonbaharın tükenişine feryat edecektim. Etrafa gülücükler saçan yeni doğmuş yemyeşil tomurcukların, sonbaharla birlikte ölmeleri, toprağa düşüp yok olmaları içimi sızlatacak, gözlerimden sonbahar hüznünün yağmurlarını akıtacaktı. Belki bu hüzün gözyaşları şiirleşerek gönül barajlarına güftelerle dolacak. Melodi elbiseleri giyerek şarkıların nağmelerinde bizlere seslerini duyuracaklar.    

“Yine hazan mevsimi geldi,

Yine yapraklar rüzgârların peşi sıra gidecek,

Yine deli gönlüm yine bu mevsimde,

Hicranını yalnız başına çekecek,

Hüsranını yalnız çekecek”        

Ancak içimdeki ispiyoncu ruhum işin aslının böyle olmaması gerektiğini söylüyor. Diyor ki; misafirleri için daimi kalınacakmış gibi süslendirilen dünyamızda kurulan bahar saltanatı, böyle hüzünlü bir sonla yok olup gitmemeli.

Görüyoruz ki; kâinatta her şeyde bir nizam ve intizam var. Elbette sonbaharlar dalından düşen küçük bir yaprakta bu nizamın dışında kalamaz. Tesâdüfi olamaz, kendi başına hareket ederek rüzgârların önünde başıboş sürüklenemez. 

Mevsimlerin olduğu gibi kendi vücudumuzun da bir sonbaharı var. Ömrümüzün sonbaharıda bizi hüzünlendirmemeli. İhtiyarlığımız bizi bir başka hayata ve bahara hazırlıyor. “Hangi tohum toprağa düştü de yeşermedi ki…” diyor, gönüller sultanı hazreti Mevlana…

Sonbahar hüznünün sevinciyle; Rahmetli Bekir Sıdkı Sezgin beyin hüzzam şarkısını dinliyorum. Sonbahar rüyasının geçiciliğini, dünyanın geçiciliğini, hatta dünyaları vaat eden sevgilinin gözlerindeki mananın dahi geçiciliğini dinliyorum.  

“Sonbaharın bizi daldırdığı rüya geçici

Sararan dallarının çizdiği dünya geçici

Ellerin böyle sokulgan nefesin böyle yakın

Bana dünyaları vaat etse de içten bakışın

O ışık kaynağı gözlerdeki mana geçici

Sararan dallarının çizdiği dünya geçici”

Hüzün deryasının ortasında tek başıma kaldığımda, ümit ağlarımı hicran denizime atarım. Mutlaka nasibime bir sevinci takılır. O sevincin huzuruyla keyiflenir, bahar şafaklarıyla yeniden hayat bulurum.

Selam ve sevgilerle,

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali AVGIN Arşivi