Ahmet Doğan İLBEY
Türkiye’nin Sulh Ve Selâmeti Nizâm-I Âlem Siyasetiyle Mümkün
Prof. Dr. Osman Turan “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi” adlı eserinde nizâm-ı âlem kavramını asıl mânâsını iyi bildiği halde İslâm’la milliyetçiliği birleştirmek isteyen kitlenin fikir gücüne güç katmak ve gaye ufkunu genişletmek için dünyaya nizam vermek mânasında kullandığını onu tanıyan birçok yazar söylemektedir.
Bu sebeptendir ki Osmanlı Devleti’nde sıkça geçen nizâm-ı âlem kavramının sadece dünyaya nizam vermek demek olmadığını, devletin bekâsı, kamu istikrarı ve asayiş gibi mânalarda kullanıldığını çok sonra öğrendik.
1980 öncesi ve sonrası İslâmî gayeler taşıyan bir kısım milliyetçi kitle tarafından “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi…” ndeki târifiyle dünyaya nizam vermek ülküsü mânasında kullanıldığı hatırlardadır.
Nizam-ı âlem anlayışının içini dolduramayan bu kitle devleti ve milleti İslâmî temeller üstünde yenileyecek ilim ve fikir bakımından yetersizdi, dolayısıyla lafzî temsil noktasında kaldı. Çünkü kamu ve toplum düzeni gibi mânalar taşıyan bu kavramı zamanın şartlarına göre yenileyip uyarlayacak birikime sahip değildi.
Nizâm-ı âlem gibi İslâmî düzen içindeki ıslahatları ifade eden bir kavramın içini dolduracak hazırlığa sahip olunmadan eklektik düşünce ve laikçi Cumhuriyet kanunlarına dayanan siyasî hareketlerin uzun ömürlü olmayacağı belliydi. Dolayısıyla milletin önüne İslâmî programı olan siyaset ve fikirlerle çıkılmalıydı.
TÜRKİYE’Yİ KURTARICI BİR FİKİR: NİZÂM-I ÂLEM
Nizâm-ı âlem’in sembolü padişahtı. Osmanlı Devleti siyasî istikrarı, sosyal adâleti, kavimler ve dinler arasındaki ahengi nizâm-ı âlem siyasetiyle sağlamıştır. (Prof. Dr. Şerif Mardin, Türkiye'de Toplum ve Siyaset)
Nizâm-ı âlemin târifinde henüz ortak bir fikir birliğine varılmış değil. Birden fazla mânası olan nizâm-ı âlem fikri İslâm’ın yürürlükte olduğu Osmanlı Devleti’nde sistemdeki arızaları giderici ve güçlendirici siyasî düzenlemelerdir.
Osmanlıların kendi iç düzen ve asayişi için aldığı hukukî ve siyasî tedbirler ve devletin bekâsı için kardeş katli gibi meseleler için çıkarılan fetvalar ile Müslüman ve gayrimüslim halka “infial ve ihtilal (olumsuz mânada) gelmesi hâlinde ademoğlu ile âlem arasındaki irtibatın bütün yönleriyle adaletli şekilde sağlanması, uyum ve ahengin temini” şeklinde târif edenler var.
Nizâm-ı âlemin dar mânada kamu düzenini, geniş mânada ise dünyanın düzen ve asayişini ifade ettiğini söyleyenler daha ağır. Bir başka târife göre sadece siyasî düzeni değil, ferdî ve toplum hayatının bütün cephesinde yapılan medenî ve hukukî düzenlemeler şeklinde anlamak mümkün.
Osmanlı kaynaklarına atıf yapanlar, nizâm-ı âlemi “Mütegayyirü'l-ahval ila maşallah ve mütecedid ü mütebeddil tebeddül eden olmakla birlikte Yüce Allah'ın "saltanatına asla tagayyür ü tebeddül yönelmez” şeklinde sadece gerekli görüldüğünde alınan tedbirler olduğunu belirtiyorlar. (Yeni Türkiye Ansiklopedisi, cilt:2, s. 857)
Sözlüğe bakarak günümüz Türkçesiyle şu mânaya geldiğini öğreniyoruz: Değişen, yâni bozulan durumlarda yenileyici ve güçlendirici olan nizam-ı âlem siyaseti Allah’ın ve dîninin temel kurallarına asla müdahale etme yetkisi mânasına gelmez.
KAMU DÜZENİ İÇİN NİZÂM-I ÂLEM
Osmanlı asırlarında nizâm-ı âlem siyaseti o kadar önemli yer etmiştir ki bozulan düzeni yenilemek için “Yüce Allah, bekây-ı nizâm-ı âlem içün insan nevinden bir kulunu görevlendirir. O, fitne ve fesadı önler” şeklinde mâna yüklenmiştir. “Çöküş” ve “yükseliş” in reçetesi olan bir nizamnâmedir. (Prof. Dr. Tahsin Görgün, Osmanlı'da Nizâm-ı Âlem Fikri ve Kaynakları Üzerine Bazı Notlar”, İslami Araştırmalar, XIII, sayı 2, 2000) Görgün’ün tebliğinde ayrıca Ahmet Cevdet Paşa’nın “Açıklamalı Mecelle” sinin fıkıh, muamelat, amel gibi mevzuları ihtiva eden 1. maddesinde Paşa’nın ifadeleriyle her şeyin nizâm-ı âlem için olduğu belirtiliyor:
“Cenâb-ı Hakk, bu nizâm-ı âlemin vakt-i mukaddere dek bekâsını irâde edib, bu ise nev’-i insânın bekâsına ve nev’in bekâsı tenâsül ve tevâlüd içün zükûr ve inâsın izdivâcına menûtdur.”
Diyor ki, Allah’ın emriyle bu dünyanın bekâsı erkek ve kadın evliliğiyle doğum ve üreme esasına bağlıdır.
Bizim medeniyetimizde İslâm’ın esasları dışında zahirî her mesele nizâm-ı âlem üzere yeniden tesis edildiğine göre, Türkiye’nin bünyesi de millet sosyolojimize uymayan Batılı kanunlar ve demokrasiyle değil, nizâm-ı âlem üzere sağlamlaştırılabilir.
TÜRKİYE’NİN BEKÂSI İÇİN NİZÂM-I ÂLEM VAKTİ GELMİŞTİR
Bir başka mânası da bozulan kamu düzenini adâlet üzere yeniden ikame etmek için “Şer-i Muhammedi’ye teşebbüs” tür. Bazı târihçilere göre Osmanlı fetih siyasetinin ideolojik üslûplarından biri, yâni cihad kavramlarının moral ve ikna gücüdür. (Büyük Türkiye Tarihi, cilt: 8, s. 376, 378, 379)
Devletin ulvî gayeler için gerekli olan enerjisini harekete geçirmek için resmî siyasetin meşruiyet ve hâkimiyetini kullanma ve daima hazırda tutma üslûbu olduğunu yazanlar var ki günümüz için son derece cazip bir fikir bu.
Hülâsa; nizam-ı âlem siyasî düzenin bizzat kendisi değil, siyasî düzeni nizâm-ı âlem için tecdit etmenin ve güçlendirmenin adıdır.
Bu târiflerden sonra meramımız şu: Nizâm-ı âlem vakti gelmiştir. Türkiye’nin bölücü anarşiyle kıvrandığı şu günlerde sulh ü selâmetinin sağlanması nizâm-ı âlem siyasetine geçmesiyle mümkün.
Ahmet Cevdet Paşa’nın ifadesiyle, “Devlet-i muntazama”, yâni düzenli işleyen devlet olması için nizâm-ı âlem fikri âcilen uygulanmalı. Türkiye’yi nizâm-ı âlem siyaseti kurtarır ancak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.