Esat BEŞER
Üstün Özellikteki Karıncalar
Onlar, dünyamızın en vahşileridirler.
Görevleri ise, yıkmak, yakmak ve yok etmektir.
Eğer bir örümcek, yalnız olduğunu düşündüğü bir karıncaya saldırırsa, ölümcül bir hata yapmış olur.
Oysa, doğada, hataya asla yer yok.
Şu anda, dünyanın en güçlü ordularından biri ilerlemektedir ve hiçbir canlı, onların yolunda duramayacaktır.
Aslan, boğa ve yılan…
Hatta, insanlar bile onların yolunda duramamaktadırlar.
Güney Amerika’nın ordu karıncaları…
Onların bir evleri bile yok.
Yaşamları, göç etmek ve katliam yapmakla geçer.
Onlar, o kadar büyük bir ordu halinde ilerlerler ki; sayıları, 1 milyonu bulabilir.
Hatta, bu ordu, zaman zaman iki yüz metre uzunluğa ve yirmi metre genişliğe ulaşır.
Keskin dişleri ve savaş içgüdüleri, karşılarına çıkan her şeye karşı toplu saldırılar düzenlemelerini sağlamaktadır.
Dolayısıyla, ordu karıncalarının geldiğini hisseden tüm canlılar kaçışırlar.
Onlar, kör olabilirler. Nitekim, kördürler.
Buna rağmen, ne bir uçurum ne de karşılarına çıkacak olan bir nehir, bu katil karıncaları durdurmaya yeter.
Eğer bir uçurumla karşılaşırlarsa, kimisi uçtan uca tutunarak, arkadan gelenlerin geçebilmesi için köprü olurlar.
Eğer bir nehir karşılarına çıkarsa, birbirlerini gövdelerinden kavrayarak, yüzen adacık halinde yollarına devam ederler.
Dahası, bu adacığın batması, imkânsız!
Katil ordu karıncalarının böylesine ilginç özelliklerini nasıl geliştirdikleri ise, halen anlaşılamadı.
Zaten, tek sırları da bu değil.
Belirli bir yuvaları olmadığı için, buldukları uygun ortamlarda, kısa süreliğine konaklarlar.
Koloninin tam ortasında ise, her an doğurmakla meşgul olan kraliçe bulunur.
Ki; koloninin geleceğinin garanti altına alınması için, kraliçeyi korumak, en büyük gayeleri…
İlginç bir şekilde, bu karıncalar, yağmur yağacağını anladıkları an, sudan uzak durabilecekleri korunaklı bir yere geçerler.
Yağmuru önceden nasıl sezdikleri ise, çok büyük bir gizem…
Bu dev karınca ordusu, yolculuklarını tamamlayıp, birkaç günlüğüne dinlenmeye çekildiklerinde, peşlerinde bıraktıkları tek şey, büyük bir sessizliktir.
Diğer bir ilginç karınca türünün ise, insanlarla ortak bir özelliği var.
Keza, onlar, doğada, insan dışında, evcil hayvan besleyen tek canlılar.
Çoban Karıncası…
İsimlerinin hakkını verecek derecede, birtakım garip huylara sahiptirler.
Kimi yaprak bitleri, vücutlarından tatlı sıvılar salgılarlar.
Ki; bu sıvıyı çok seven karıncalar, yaprak bitlerini başka böceklere karşı korumaktadırlar.
Onları gidecekleri yere başlarının üstünde veya dikkatlice ağızlarında taşırlar.
Hatta, bu bitlerin sırtını okşayarak, tatlı sıvıdan çıkmalarını sağlarlar.
Keza, yaprak bitlerini korumak ve yuvalarında barındırmak, çoban karıncalarının görevidir.
İnsan dışında, bir binek hayvanı kullanabilen tek canlı da onlardır.
Bazı tırtılların bıraktığı sıvıyı çok seven çoban karıncaları, bu tırtılların sırtına binerek, yaşamlarını geçirebilmektedirler.
Bunun karşılığında da tırtılları düşmana karşı korumak, önemli görevlerinden biridir.
Karıncalar, bilim adamlarının üzerinde en çok durdukları canlı türlerindendir.
Hiçbir yönetici olmaksızın, milyonlarca karınca, ortak bir amaca odaklanarak, bunu en iyi disiplinle ve gerekirse, canını vermek koşuluyla gerçekleştirebilir.
Yılmak nedir bilmeyen ve geri adım atmayan bu küçük canavarlar, yakından bakıldığı zaman, pek hoş görünmezler.
Zaten, öylesine büyük bir yok etme gücüne sahiptirler ki; eğer boyutları, birkaç metre daha büyük olsaydı, hiçbir canlı, hayatta kalamazdı.
Ki; buna insanlar da dâhil.
Asker karıncalar, yuvalarını korumak için, saldırıya geçtiklerinde, yüz binlercesi, ölümü göze alarak, hücum eder.
Evleri ise, büyük bir mimari ustalığı.
Evlerinin içinde, kraliçe için özel bir oda var.
Ki; burası, kraliçenin birkaç saniyede bir doğum yaptığı, koloninin devam ettiği odacıktır.
Evin diğer odaları ise, sıcak mevsimlerde topladıkları yiyecekleri stoklamak için bir depodur.
Keza, burası onların kış aylarında dinlenmek amacıyla kullandıkları depolarıdır.
Yüz binlerce karınca, böylesine kolektif bir çalışmayı nasıl yürütmektedir? Bu organizasyonu nasıl öğrendiler?
Bunlar, cevabı halen bulunamayan sorular.
Gerçi, karıncaların arkalarından gelenlerin onları takip edebilmesi için kimyasal işaretler bıraktıklarını biliyoruz.
Ki; bu işaretler, geridekilerin takip etmesi gereken yolu göstermektedir.
Daha ilginç olan ise, son yıllarda yapılan araştırmalar sonucunda, insan kulağı ile duyulamayan sesleri, karıncaların iletişim amacıyla kullandıkları.
İçgüdüsel olarak yapılması gereken bir inşaat veya bulunan bir yiyecek olduğunda, karnından birtakım sesler çıkaran karınca, diğer karıncalara uyarı göndermektedir.
Dahası, farklı amaçlar için kendilerine özgü seslere sahiptirler.
Eğer bir karınca yuvasını duyabilecek kulaklara sahip olsaydık, yeryüzünün bu seslerle inlediğini işitiyor olacaktık.
Malûmunuz; karıncaların ısırığı, çok can yakmaktadır.
Zehirli türlerinin verdiği acı ise, elbette dayanılmaz seviyede olur.
Yüzlerce karıncanın sizi ısırdığını hayal edin!
Güney Amerika’daki bazı ilkel kabileler, çocukluk döneminden çıkan genç erkeklerin kendilerini kanıtlamaları için karıncaları kullanmaktadırlar.
Üstelik, korkunç bir yöntemle…
Öyle ki; içi, yüzlerce ateş karıncası ile doldurulmuş eldivenleri, ellerine geçiren gençler, bu şekilde, dakikalarca ve hatta saatlerce, hiçbir acı ifadesi göstermeksizin, dayanmak zorundadırlar.
Bu sınavdan başarıyla geçmek ise, elbette zor.
Ama, Müslüman ve Yahudilerdeki sünnet, Hıristiyanlardaki vaftiz töreni kadar büyük bir öneme sahip olan bu gelenek, birçok Amerikalı kabilede halen devam etmektedir.
Ölüm girdabına yakalanmış karıncalar…
Herhangi bir nedenle, öncüler, gitmeleri gereken yönü, eğer kaybederler ise, bu, hepsinin sonu olabilir.
Ne var ki; girdap, son karıncanın enerjisi tükenip ölene dek devam edecek.
Afrika ise, başka türdeki karınca sürülerinin evidir.
Burada yaşayan ve sayısı iki milyona kadar ulaşabilen devasa sürüler var.
Eğer bir anda kuşların uçuştuğunu, insanların köylerini terk ettiğini ve tüm yabani hayvanların kaçıştıklarını görürseniz, karınca ordusu harekete geçmiş demektir.
Geride kalan tavuklar, inekler ve diğer tüm canlılar ise, ne yazık ki; bu karınca ordusunun akşam yemeği olacaklardır.
Kurtuluş yok!
Yerliler, bu karınca ordusundan öylesine korkuyorlar ki; birçok köy, bu karıncalar yüzünden terk edilmiştir.
Dahası, bazı insanlar, eski zamanda, ceza olarak, bu karıncalara yem yapılırdı.
Aradan geçen birkaç saat içinde de geriye sadece kemikleri kalırdı.
Hatta, yakın zamanda, kafeste kalmış olan bir aslandan geriye sadece kemik yığınları durmaktadır.
Karınca ordusundan korunmak ise, imkânsız!
Çatıya çıksanız bile, sizi sıyırarak, yok ederler.
Onları da Güney Amerika’daki akrabaları gibi, ne bir nehir ne bir göl ne de herhangi başka bir şey durdurabilir.
Karınca ordusu, yaptığı köprüler ve adacıklarla, karşıya geçebilir.
Avustralya’daki bazı karınca türleri ise, büyük mimarlardan daha karmaşık işler çıkarmaktadırlar.
Eğer bu karınca türlerinin yuvası, insan boyutunda olsaydı, 1.800 metreye denk gelecekti.
Nitekim, bu karıncalar, sadece yüksek değil, yeraltına doğru uzanan devasa yapılar da inşa edebilmektedirler.
Ki; bu gökdelenlerdeki sosyal düzen, kusursuz işlemektedir.
Şehir sakinleri, işlerine son derece bağlılar.
Hızlı hareket ederek, görevlerini yerine getirmektedirler.
Milyonlarca karıncanın bir arada yaşadığı bu kolonilerdeki düzen içerisinde, şehir sakinlerinin tüm ihtiyaçlarını kendi içlerinde karşılayabilecek, dışarıdan alışverişe ihtiyaç duyulmayacak ilginç bir yapı var.
Kusursuz bir havalandırma sistemi.
İhtiyaca göre düzenlenmiş karınca kulelerinde, çocuk odaları, kuluçka odası, kraliçe odası gibi bölümler, mantar üretilen tarım alanları…
Tüm bunlar, düzenin birer parçası.
Kolonilerde askerler, işçiler, çiftçiler ve bir kraliçe var.
Kraliçenin görevi; sürüyü yönetmek değil elbette.
Tek yapması gereken şey, her birkaç saniyede bir yumurtlamak.
Kraliçe, sürekli olarak yumurtlayarak, koloniyi geliştirirken, işçiler, hiç durmaksızın yuvanın tüm ihtiyacını karşılıyorlar.
Ki; bu dayanışma ve görev dağılımıyla, evlerindeki sayılar, kimi zaman milyona ulaşsa da bu karıncalar, hiç sorun çıkmadan yaşıyorlar. Yaşamlarına devam ediyorlar.
Dünyanın bu en gizemli canlıları arasında öylesine bir mekanizma, kolektif çalışma gücü ve doğaüstü algılar var ki; eğer bizlerde de tüm bu özellikler, değerler olsaydı, şüphesiz; tüm evreni ayaklarımızın altına serebilirdik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.