M.Fatih ERDOĞAN
Ağaç Dalıyla Gürler
Gün gelir, bir erkek bir kadınla evlenir. Evli çift için yeni bir hayat serüvenini başlar. Zamanla çocukları olur; bir, iki, üç, dört veya daha çok… Topluluğu oluşturan bireyler karı koca, anne baba, ağabey abla veya kardeş diye hitap ederler bir birlerine. Anne ve babanın sahip olduğu ne varsa çocukların olur. Aynı sofraya oturulur, aynı duygular yaşanır. Birlikte sevinilir, birlikte üzülünür. Ailenin her hali, varlığı, yokluğu, hastalığı, sağlığı, iyisi ve kötüsü birlikte göğüslenir.
Kızıyla kızanıyla birlikte büyür kardeşler. Birisinin yaşadıklarını diğerleri de yaşar mutlaka. Ara sıra ufak tefek anlaşmazlıklar yaşansa bile ‘kol kırılır yen içinde kalır’ denilerek tatlıya bağlanır. Paylaşım esastır bu günlerde. Mekânlar, odalar, yataklar, giysiler, kitaplar, yiyecekler, oyuncaklar… Sahip olunan ne varsa herkesindir…
Yıllar su gibi akar. Koca koca adam olur çocuklar. Ara sıra değişse de kuraldır; ‘ilk gelen ilk gider yuvadan.’ Büyüklerden başlayarak kızlar gelin olur, oğlanlar damat. Kendi yuvalarını kurmak için baba ocağından uçup giderler. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz artık. Huyu başka suyu başka insanlar katılır aileye. Hepsi aileden olmuşlardır ama hiçbirisinin adı anne, baba, ağabey veya abla değildir. Yeni gelenler ne kadar anlayışlı ne kadar sevecen olsalar da kardeş değildir. Kardeşlerin kurduğu ailelere yeni yeni çocuklar gelir. Torunlar, yeğenler, kuzenler bir bir eklenir aileye ve çocukluğu birlikte geçen, birlikte sevinip birlikte üzülen kardeşler kendi çocuklarının derdine düşerler.
İlişkiler elbette tümden bitmez. Kardeş kardeşten kolay kolay vazgeçmez. Ara sıra bir araya gelinir. Eskiye ait ne varsa, çocukluktan, bağdan bahçeden, konudan komşudan, hısım akrabadan bir bir yâd edilir. Yenilir içilir, ‘koyup gidenlere rahmet okunur.’ Aile büyümüş sülale olmuştur. Doğumların yanı sıra ölümlerde başlar. Her ölüm aileden bir şeyler alır götürür; babayı, anneyi, ağabeyi, ablayı. Kaybedilen her aile büyüğüyle bir taş daha eksilir ocaktan. Öyle bir gün gelir ki birinci aileden kimse kalmaz dünyada. Kardeşlerin çocukları veya çocukların çocukları bir birlerini tanımaz olurlar.
Günümüzde içimizden kaç kişi üçüncü dereceden akrabalarıyla yakinen ilgileniyor dersiniz? ‘Dayısının oğlunun kızının’ ne halde olduğunu bilen var mı? Veya ‘halasının kızının oğlunun’ yahut ‘amcasının oğlunun kızının’ ne vaziyette olduğundan haberi olan var mı? Oysa anne ve babalarımız kardeşlerine ne kadar düşkündüler. Zamanında yememişler, giymemişler, neleri varsa kardeşleri için kullanmışlardı.
Hısım ve akrabalarımız geniş anlamda ailemizin bir parçası değil mi? Öyleyse; Akrabalar sık sık ziyaret edilmeli, uzakta olanları ise hiç değilse telefonla aranıp halleri hatırları sorulmalıdır. Yardıma muhtaç olanların ihtiyaçları giderilmeli, bayram gibi özel günlerde ziyaret edilip gönülleri alınmalıdır. Dinimizde akraba ziyaretine “sıla-i rahim” denilmektedir. Kutsal kitabımız, Kur’an-ı Kerim hısım ve akrabalık üzerinde önemle durmuştur.
“…Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir.” (Bakara suresi, 177. ayet)
“…De ki: Maldan harcadığınız şey ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır…” (Bakara suresi, 215. ayet)
“…Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl suresi, 90. ayet)
Görüldüğü gibi Allah, akrabamızı her hususta görüp gözetmemizi öğütlemektedir. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) yaşantısında, akraba ziyaretlerini, onlara yardım etmeyi benimsemiş ve bizlere de örnek olmuştur. Akrabalık hak ve ilişkileri hususunda şunları beyan etmiştir:
“Aralarında akrabası ile ilgisini kesen kimseler bulunan topluma rahmet inmez.” (Seçme hadisler, s208)
Gerek dinimiz gerekse gelenek/göreneklerimiz; akraba ile olan ilişkilerimizin nasıl olması gerektiğini bize tafsilatlı olarak açıklamaktadır. ‘Ağaç Dalıyla Gürler. İnsan, kim olduğundan çok kimlerden olduğunu asla unutmamalıdır.’
İçerde ‘Elkızı’ var demeyelim. Lütfen unutulanları hatırlayalım. Güzel olmaz mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.