M.Fatih ERDOĞAN
Piknik Alanlarındaki Tehlike
Geçtiğimiz Cuma günü kahvaltı yaparken hanımefendi; “ Bey, bu gün hava çok güzel, öğleden sonra hep beraber bir piknik alanına gitsekçok iyi olur. Biraz nefes almış oluruz. Ne dersin?”Dedi. Herkes gelecekse gidebiliriz dedim. Kahvaltı sonrası gerekli alışverişi yaptım. Cuma namazı sonrası saat 14.00 gibi Kılavuzlu Piknik Alanına gitmek üzere yola koyulduk.
Piknik alanları, genellikle bağı bahçesi olmayan vatandaşlarımızın nefeslenmek, doğayla baş başa kalmak ve Allah ne verdi ise ailecek yiyip, içmek amacıylaBelediyelerimiz tarafındandüzenlenen oturma alanlarıdır.Daha çok orta ve dar gelirli vatandaşların(benim gibi) kullandığı bu alanlar iyi korunmalı, başta güvenlik olmak üzere temizlik, bakım ve onarım gibi her türlü gereksinimleri aksatılmadan yapılmalıdır.
Yola çıktıktan çok kısa bir süre sonra Kılavuzlu Piknik Alanına ulaştık. İçerisinde yel değirmeni, çay bahçesi, şelale, kamelyalı ve kamelyasız oturum alanları, dev oyun parkurları, yürüyüş yolları, spor aletleri, 210 araçlık otopark, toplam 5 dönümlük bir alana sahip havuz, mescit ve idari binaların bulunduğu 50 bin metrekarelik park 07 Kasım 2008 tarihinde dönemin Belediye Başkanı Mustafa Poyraz tarafından hizmete açılmıştı. Sebep olanlardan ve emeği geçenlerden Allah razı olsun.
Otoparkta az sayıda otomobil olması bizi sevindirdi. Sevindik çünkü az insan demek, çok fazla kamelyalı masa ve mangal bulabilmek demekti. Bagajdaki eşyalarımızı yüklenerek parka girmek üzere yürümeye başladık. Parkın giriş kapısının en görünen yerinde;“Evcil hayvan gezdirmek yasaktır”ibaresi bulunan bir levha gözüme çarptı. Parkın içlerine doğru yürürken evcil hayvan gezdirmenin kime ne zarar vereceğini düşünmeden edemedim.
Boş bulunan iki masalı bir kamelyayı beğenen çocuklar eşyaları yerleştirmeye başladılar. Bende kamelyanın hemen yanı başındaki ocağın başına geçtim. Beraberimde getirdiğim kömürleri ve çamları ocağın içerisine yerleştirdim. İstediğim an ateşi yakabilecek düzeni sağlayıp kamelyaya geçtim.
Birde ne göreyim, kamelyanın etrafı adeta sokak hayvanları tarafından kuşatılmıştı. Üç tane iri(koyun kadar) köpek, beş tane köpek yavrusu, yedi, sekiz tane kedi sayabildim. Köpekler hırlayarak, kediler ise mırlayarak(miyavlayarak) iaşemizden pay istiyorlardı. Bu hırlama ve mırlamalar karşısında merhamete gelen bizim ev halkı ise kendimize ancak yeteceğini bilmelerine rağmeniaşemizden hayvanlara ikrama başlamışlardı bile…
Kendilerine doğru atılan her diki tavuk etini kapmak için bir birleriyle boğuşan kedi ve köpekleri gördükten sonra burada rahat edemeyeceğimizi anladım ve çocuklara üstüne basa basa hayvanlarla ilgilenmemelerini söyleyerek ateşi yakmak üzere ocağın başına geçtim.
Ateş hazır olunca oğluma seslenerek ızgaraları getirmesini istedim. Gelen tavuk etlerini pişirmek kısa sürdü. Tamamı piştikten sonra masaya döndüm. Hazırlığımız gerçekten 10 numara olmuştu. Hanım salata ve diğer soğukları eksiksiz hazırlamıştı. Bende tavuk pirzola ve kanatları itinayla temizleyip, avcarlayıp, özenerek pişirmiştim. Yemek hazırdı ama sokak hayvanlarının tacizinden kurtulup yemeğe başlamak bir türlü mümkün olmuyordu…
Çocuklar kendi tabaklarına konulan etleri yiyeceklerine kedilere yedirmeye çalışıyorlardı. Yapmayın, etmeyin, büyüklerimiz “merhametten maraz doğar” derler. İlgilenmeyin şu hayvanlarla desem de onlar bildiklerini yapmaya devam ediyorlardı. Büyük oğlan kendisine sevimli gelen bir kediye elleriyle et ikramında bulunurken korku ve aceleyle eti kapmak isteyen kedi, oğlanın elini ısırmıştı.
Kimsede huzur kalmadı. Herkes bir kafadan konuşurken ben aile hekimimiz Mehmet Ali Belpınar Beyefendiyi arayarak durumu özetledim. Ne yapalım Hocam diye sordum. Devlet Hastanesine gidip kuduz ve tetanos aşısı yaptırmamızı önerdi. Bu öneri üzerine eli ısırılan oğlum hastaneye biz isesıfır moral ve çeşitli kaygılarla evimize dönmek için toparlanmaya başladık.
Yarım saat kadar sonra telefonum çaldı. “Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi
Sokak Hayvanları Rehabilitasyon Merkezi görevlisi olduğunu söyleyen birisi oğlunuzun elini ısıran kediyi almaya geleceğiz. Biz gelene kadar bir yere ayrılmayın” diyerek telefonu kapattı. Bir saat kadar sonra gelerek kediyi yakaladılar ve gözetim altına aldılar. Kedinin davranışlarını bir hafta veya On gün izleyeceklerini söylediler. İzleme sonucuna göre tedaviye devam edeceklerini belirttiler. “Bir Günlük Beylik Beyliktir” diyerek piknik yapmaya kalkışmamız başımıza ne sıkıntılar açtı.
Başımdan geçenleri öğrendiniz. Şimdi Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanına ve Merkez İlçe Belediye Başkanlarına veya Basın Yayın Müdürlerine soruyorum;
Soru 1-Bu kadar masraf ve titizlikle düzenlediğiniz bu piknik alanlarında başıboş gezen ve bu piknik alanlarına ayda yılda bir uğrayarak soluklanmaya çalışan garip gurabayı taciz eden, çoluğunu çocuğunu ısırarak canını yakan bu hayvanları neden toplamıyorsunuz?
Soru 2- Parklarda, Piknik Alanlarında ve sokaklarda başıboş gezen ve insanları ısıran bu hayvanları toplamaya, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Sokak Hayvanları Rehabilitasyon Merkezine götürerek rehabilite etmeye bütçeniz mi yok?
Soru 3- Isırılan insanlardan birisinin bile kuduzdan ölmesi yoksa umurunuzda değil mi? Bu vebali taşıyabilir misiniz?
Sayın Başkanlar, Sayın yetkililer cep telefonumun numarası sisteminizde kayıtlı. Gerekli gereksiz yüzlerce mesajınız geliyor. Şayet numarayı bulamazsanız gazeteden alabilirsiniz. Bu sorularımın cevabını mutlaka bekliyorum. Vatandaşı ciddiye almanızı öneriyorum. Neden mi? “Yeter Söz Milletin” deyip duruyorsunuz da, ondan. Tamam mı Canlar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.