Abdullah  Şanlıdağ

Abdullah Şanlıdağ

Bizim kuşak

Ben 1968 yılında Pazarcık'ta dünyaya geldim. Dedem rahmetli günlük tutan bir adamdı. Bir gün onun defterini karıştırırken, 1968 yılında büyük bir kar yağdığını ve benim o yıl doğduğumu okudum. Araçlar ve tren yolda kalmış, yolculuğa Pazarcık ilçesinden misafir edilmiş, havadan helikopterle gıda maddesi atılmış.

İşte ben, o bereketli yılda doğdum.

Yaşım itibarıyla tüpgaz, benzin, nebati margarin (Vita) ve şeker-kahve kuyruklarında büyüdüm. Belediyenin bir deposu vardı, orada sıraya girer; günlerce yağ kuyruğunda beklerdik. Dedem, ektiği mahsulü gece vakti evine götürürmüş. Yoksa tahsildar gelir, malına çökermiş. O kuşak da ekmeği karneyle almış.

Malum tek parti dönemi.

Yokluk da var..

Darbe(ler) gördüm. 1980 Kenan Evren darbesini çok iyi hatırlıyorum. Aradan 45 yıl geçti ama biz hala Evren cuntasının anayasası ile yönetiliyoruz. 28 Şubat post modern darbesine tanıklık ettim. Maraş, Çorum ve Sivas’ı olaylarını yaşadım. Maraş olayların patlak verdiğinde henüz 10 yaşında bir çocuktum ama, yine de çok şey hatırlıyorum. Derin devletin hüküm sürdüğü yıllar. Faili meçhul cinayetleri dinleyerek büyüdüm.

Sosyal medyayı bırakın, tek kanal televizyon ve ajanslar vardı. Dedem rahmetlinin saat başı ajans dinlediğini çok iyi hatırlıyorum.

Okul dönüşü sokakta oynar, yorulunca eve dönerdik. Radyasyona maruz kalmadığımız için zihnimiz yorulmaz, fizik yorgunluğunu ise dinlenince atardık. Lüks ve konforlu bir hayat yaşamadım. Siyah beyaz önlüğü ve ders kitaplarını, hem ben, hem de kardeşim birlikte kullandık. Giydigimiz kazak ve ceketi anam dikerdi.

Cuma Dergisi, Milli Gazete, Beklenen Vakit derken, tam 35 yıldır yazıp çiziyorum. Yaklaşık 15 yıldan beri de TRT'de televizyon muhabirliği yapıyorum. Sosyoloji okumadım ama hayatın içinden geliyorum.
Sevginin, saygının, hoşgörünün hakim olduğu yıllardı. Ben cep telefonu ile tanıştığımda 30 yaşındaydım. Çocuklarım ise 15 yaşında tanıştılar, dijital Dünya ile. İyi kötü bir gün görerek geldik bu günlere. Şimdi Z kuşağı var. Yani bizim çocuklar. Modern çağın dijital, teknolojik verileriyle beslenen gençlik. Gelenek, görenek, hatta dinden uzak bir nesil geliyor. Ekonomik özgürlüğü kazanmak adına, çareyi yurt dışına iltica etmekte gören bir gençlik.

Bizler " tüm kötülükler geçicidir, iyiler hep kazanır" denilen iklimden geliyoruz. Benim çocuklarım ise "kötüler hep kazanıyor" sloganına inanıyor. Ben artık ortayaşlı bir aktivist gazeteciyim. Ömrüm, birgün bu ülkede İslâmî ve insani bir düzen inşa edilsin diye çalışma ile geçti.

Arkama şöyle bir baktığımda, arpa kadar ilerlemediğimizi fark ettim. Son 30 yılda Türkiye'de gerçekten çok şey değişti.

Özellikle AK Parti sonrası vesayetin bitirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin sağlanması, inanç ve fikir özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması çok güzel şeylerdi. Teknoloji ve savunma sanayi noktasında çok güzel yerlere geldik. Sağlık ve ulaşım da öyle.

Eski Türkiye'de bir hastanız olduğunda, eğer paranız yoksa, ya sizi ya da hastanızı rehin alırlardı. Hastaneler pislikten geçilmezdi. Yeşil, kanlı çarşafları hatırlıyorum. Şimdi öyle mi? Modern 500 yataklı ve tam kapasiteli hastaneler inşa ettik. Dağda bir çoban mahsur kalsa, devlet oraya anında helikopter ambulans indiriyor. Nerden nereye..Cenazeyi otomobilin üzerine sardığımızı veya aracın içinde taşıdığımız günleri hatırlıyorum. Cenaze nakil aracı yoktu. Ölen kişiler dahi sokakta yıkanırdı.

Dönüşümün tarihçesi 40 yıl. Kırk yılda ne çok şey değişti.

Z kuşağı bunları bilmez, bilmek de istemiyor.

Şuanda karşımızda, duygularını emojilerle anlatan, “görüldü atılması”ndan tetiklenen, siyasete, yargıya, demokrasiye güvenmeyen bir nesil var. Ben Neşet Ertaş, Arif Sağ dinleyerek büyüdüm. Evladım ne dinliyor, bilmiyorum. Benim yaşadığım dönemle onunki çok farklı. Bunun bilincindeyim ve o yüzden kuşak farkını gözetiyorum. Siz de gözetin. Ben bu gençliğin küresel ve yerel kaygılarının olduğunu pek zannetmiyorum. Günübirlik yaşıyorlar. Kutuplaşma rüzgarından çabuk etkileniyorlar.

Empati güzeldir, sıkça yapmanızı tavsiye ederim. Sokağa çağrı ile başlayıp boykot ile devam ettirilen süreçte, muhalif kanatta saf tutan gençleri anlamaya çalıştım. Yani zor olana talip oldum.

"Hâin, nankör" kavramlarıyla ötekileştirmek ve kamplaşma terörüne hizmet etmek, benim gibi bir gazeteciye yakışmaz. Bu gençler özgüvenli, karşısındaki ile kolay iletişim kuran bir nesil. Kabul ediyorum, biraz fazla öfkeliler ve empati yapmıyorlar.

"Geleceğimi çaldılar" diyen bir nesle, neyin nasıl çalındığını sormak çok zor.

Kariyer, ev ve otomobil hayali ile yatıp kalkıyorlar. Klişe söylemle bu gençliği ikna edemeyiz. Hem kendi evlatlarımdan hem de Z kuşağından biliyorum ki, en temel mesele, gelecek kaygısı. Gençler hayatı askıya almak istemiyorlar.

Geçmişte yaşanan çileli yıllardan haberdar olmadıkları için kıyas yapma ve mantık yürütme duyusundan yoksunlar. Eskiden okumak istemeyen çocuğu sanayiye gönderirler veya berber çırağı olurdu. Bazen de çoban. Şimdi 60 bin lira maaşla çoban bulunmuyor. Şimdi gençler, sermaye ve dijital beceriye endekslediler kendilerini. Eskiden, vasat ve iyi olan kazanırdı. Şimdi çok iyi değilseniz, iyi olmakla bir yere varamazsınız.

Her şeyi tiye alan, sosyal medyada ve sokakta öfke patlaması yaşayan bir gençlik var. Sokakta siyasi protesto yapanların hepsinin o paryiye mensup olduğunu zannetmeyin. Birçoğu belki de iktidar partisine oy vermiş kişilerdir.

Kendilerince bu ülkede bir despot uygulama olduğunu ve özgürlüklerin kısıtlandığını savunuyorlar. Bizim kuşak hayal kurardı. Şimdiki nesil hayalci değil. Yeni nesil, ne hepten kozmopolit ve aidiyetçi, ne de dinsiz. İkisi arasında bir yerde duruyor. Öğün yemek gibi bir alışkanlıkları yok. Ayak üstü atıştırmalık aparatif şeylerle geçiştiriyorlar.

Bu nesil gözünü şehirde açtı.

Lakin çok kültürlü değiller. İçe kapanık bir birey ve prototip var karşımızda.

Ben hiç okumadım ama yaşıtlarım tommiks, Teksas okuyarak büyüdüler.

Şimdiki nesil
YouTube, TikTok, Reddit, Instagram..havzasında takılıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Şanlıdağ Arşivi