Adnan GÜLLÜ
Atatürk’ün Yaşamındaki Sırlar
“Tarih, bir milletin hafızasıdır. Hafıza kaybı yaşayan milletler önce köle, daha sonra da yok olmaya mahkum olurlar. Tarih aynı zamanda bizleri geçmişimizle yüzleştirerek bu güne kadar belki de doğru olarak bildiğimiz birçok şeyin yeniden değerlendirilmesine fırsat verir. Tarihin belgelerle tespiti ise bir bakıma ezber bozar. Belgelerle ortaya konan tarih, kimsenin inkar edemeyeceği sonuçları ortaya koyduğu gibi iç dünyamızda saklı kalan derin şüphelerin ortadan kalmasını sağlar. “
Atatürk’ün hayatında öyle olaylar var ki, insanı hayretler içinde bırakıyor nedenini bilmediğimiz bu olaylara tesadüf deyip geçiyoruz. Yaşamında tesadüf deyip geçemediğimiz çok enteresan olayları vardır. Bunlar yanyana getirildiğinde, Atatürk’ün bilinen üstün yanı sıra, bilinmeyen gizemli diyebileceğimiz boyutlar ortaya çıkmakta, bu boyutları oluşturan kavramları bir araya getirdiğimiz de transrasyonel düşüncelerle açıklanabilecek olaylar dizisi oluşmakta. Bende bunları derleyerek izleyicilerin yorumuna bırakıyorum.
1907’ DEKİ HARİTA
Atatürk, kurtuluş savaşından çok önce, ittihatçıların Trakya’da 1907 ‘de yaptıkları bir toplantı sırasında bir Türkiye haritası çizmişti. Orada bulunanların anlattıklarına göre bu haritanın o günkü Osmanlı Devletinin sınırları ile hiçbir ilgisi yoktu. O zaman bir anlam verilmeyen bu harita, gelecekte gene Atatürk’ün kuracağı TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN HARİTASI OLACAKTI.
Harita da bugünkü sınırlarımıza uymayan bir tek fark vardı: Atatürk, bizden ayrılmasına gönlünün bir türlü razı olmadığı Kerkük’ü de Türkiye topraklarına katmıştı. Yıllar sonra uzun ve çok zor mücadele sonunda gelinecek olan bu noktayı Atatürk o zamanlar nasıl tasarlamıştı.
15 YIL HÜKÜM SÜRECEKSİN
Yıl 1912... İtalyanların, Osmanlı İmparatorluğuna savaş açarak işgal ettiği Trablusgrap’ı(bugünkü Libya) savunmak için cepheye giden gönüllü genç subayların arasında olan Mustafa Kemal, Derne komutanı olarak savaşmaktadır. Bir gün yakın arkadaşı olan şark komutanı Binbaşı Fuat’la (Fuat Bulca Türk Hava Kurumunun ilk genel başkanı ) tebdil kıyafet giyinir ve DERNE ‘den BİNGAZİ’ ye geçmek için yola çıkarlar şehrin girişindeki bir çadırın önündeki kalabalık ilgilerini çeker, merak edip yaklaşırlar Cebub’dan gelen çok ünlü bir bedevi falcı, yerdeki kilime bağdaş kurmuş, el falı bakmaktadır... Mustafa Kemal, bir süre falcıyı seyreder sonrada gülümseyerek yürür. Ancak fal baktırmak isteyen Fuat Bey, fala inanmadığını söyleyen Mustafa Kemal‘i ikna eder.
Mustafa Kemal, Bedevi falcının yanına çömelir ve küçük çocuğun uzattığı küpün içine para atar. Bedevi falcı, Mustafa Kemal ‘e sağ elini uzatmasını söyler, avuncunun içine uzun uzun bakar ve konuşmaz. Yanındaki bir çömlek içindeki kırmızı boyaya bir tavus tüyü batırır, avuncundaki çizgiler üzerinde usul usul gezdirirken, Mustafa Kemal’in gözlerinin içine bakar... Sonrada avuncundaki bir çizgiyi dikkatlice ölçer ve yüzüne tekrar şaşkın ve inanmaz bakıp “VE MİNEL GARABİ “ diyerek ayağa fırlar . Mustafa Kemal ve Fuat Bey’ de ayağa kalkar, Bedevi falcı Mustafa Kemal’in iki kolunu sıkı sıkıya kavrayarak “VE MİNEL GARABİ VE MİNEL GARABİ” diye bağırmaya devam eder. Bu durumdan sıkılan Mustafa Kemal falcının elinden kurtulup gitmek ister, ama falcı onu bırakmaz ... “Dur gitme .. Konuşacaklarımı dinle! Maşallah, Maşallah sen büyük hükümdar olacaksın devletin başına geçeceksin” Mustafa Kemal falcının bu sözlerine güler ve tekrar gitmek için davranır . Bedevi falcı engelleyip Mustafa Kemal’in sağ elini alıp tekrar bakar “... 15 yıl hükümdar kalacaksın ..” Mustafa Kemal güler ve elini çekerek yürür. Bu kez arkadaşı Fuat Bey engeller ve falcıya heyecanla döner “ Eee... Sonrası ne olacak? Anlat ! falcı, gökyüzüne doğru bakarak ellerini açar ve “ALLAH! “ diye bağırır. “ O çok büyük hükümdar, çok büyük, ne bir eksik ne bir fazla... Daha fazlasını sorma, söyleyemem “ Bedevi falcı bunları söyleyip çadırına girer ve kapısındaki kilimi indirip... Başka kimsenin falına bakmaz.
Falcıdan etkilenen Mustafa Kemal ve Fuat Bey, birbirlerinin yüzüne bakarlar acaba falcının kehaneti doğru çıkacakmıdır? Hanedanın hükmettiği bir Osmanlı zabiti olan halk çocuğu Mustafa Kemal nasıl hükümdar olacaktır?
Bu olaydan tam 26 yıl sonra 1938 yazı hastalığı ilerleyen Atatürk, Dolma bahçe sarayı balkonun da yanında, Bingazi’deki bedevi falcıyla birlikte fal baktırdığı Fuat Bulca, eski yaveri Cevad Abbas ve genel sekreteri Hasan Rıza, bulunmakta idiler. Atatürk, Fuat Bulca’ ya eğilip fısıldar:“Binğazi’ deki falcıyı hatırladın mı? Bana 15 yıl hükümdarlık yapacaksın demişti... “ A, evet paşam, hatırladım... Sahi öyle demişti ...” Atatürk içini çekerek, Fuat Bulca ile endişesini paylaşır: “ İşte 15 inci yıl Fuat... Vadem doldu “ Bu sırrı kimse ile paylaşma... Aramızda kalsın... Bu fala göre, benim son senem olmakta. Bilirsin ben fallara inanmam.”
BİNECEĞİ UÇAK DÜŞTÜ (kesin olmamak birlikte bir iddia)
Kolağası Mustafa Kemal, Osmanlı İmparatorluğu'nu temsilen katıldığı Picardie Manevraları sırasında Fransa'da, 1910
Picardie Manevraları (Fransızca: Les manœuvres de Picardie), 12-18 Eylül 1910'de Fransa'nın Pikardi bölgesinde yapılan bir tatbikattır. I. Dünya Savaşı'nda Britanyalı ve Fransız ordularına başkomutanlık yapan Mareşal Foch komutasında yapılmıştır. 10 Eylül 1910’da Paris’te uluslararası katılımlı Picardie Manevraları düzenlenmiştir. Mustafa Kemal, Selanik'teki görevini başarıyla yürütürken 1910 yılı eylül ayında Picardie manevralarını izleme amacıyla Fransa'ya gönderildi.
Bu manevralara Osmanlı devletinden bir generalle üç subayın davetli olduğunu Paris'teki Osmanlı Büyükelçiliğine bildirmişti. Paris'te Büyükelçi Rifat Paşa idi. Paşa Askeri Ataşe Fethi (Okyar) Beye davet notasını havale etmişti. Fethi (Okyar), manevralara kendisi ile birlikte Mustafa Kemal (Atatürk)'ün de katılmasını istiyordu. Durumu bizzat Mahmud Şevket Paşaya yazdı. Alınan cevapta Üçüncü Ordu Kurmay Başkanı Ali Rıza Paşa başkanlığında Paris Askerî Ataşesi Fethi (Okyar), Binbaşı Selahaddin ve Kolağası Mustafa Kemal'in Osmanlı devletini temsilen Picardie Manevraları'na katılacakları bildiriliyordu.1 Ne var ki, Ali Rıza Paşa bu manevralara, sağlık nedenleri ile katılamamıştı. Heyete Fethi (Okyar) ’ın başkanlık etmesi kararlaştırıldı. Mustafa Kemal ve Selahaddin Bey, manevralara katılmak üzere 10 Eylül 1910 günü, Orient Ekspresi ile Selanik'ten Paris'e hareket ettiler.
Picardie Manevraları Atatürk’ün ilk yurt dışı gezisidir. Bu manevra sırasında isteyen misafir ülkelerin subaylarının uçaklara bindirileceği bildirildi. Orada oluşan kazadan sonra bir iddia Mustafa Kemal hiç uçağa binmedi. Ancak istikbalin gelecekte göklerde olduğunu anlamıştı. Kendisini uzak tutmuşlardır. Çünkü Mustafa Kemal’i Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmak görevi bekliyordu.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Atatürk'ün yaşamında, Fransa ile birlikte 14 günlük İsviçre, Hollanda ve Belçika gezisi, ona Avrupa'nın genel durumu ve uygarlık alanında ulaştığı ilerlemeleri yerinde görme bakımından önemli bir yer alır. Özellikle, Picardie Manevraları onu çok etkilemiş, savaş silahlarındaki akıl almaz yeniliklerin bir dünya savaşı habercisi olduğu kanısına vardırtmıştır. Böyle bir savaş, Osmanlı devletini de ister istemez harbe sokacaktır. O halde şimdiden hazırlıklı olmak lazımdır. Hem de hiç zaman yitirmeden.
SECCADE ÜZERİNDEKİ SIR
Bilindiği gibi Hint Halkı, ulusal kurtuluş savaşı ‘ında, Atatürk’ü ve Türk halkını yalnız bırakmadı. Maddi ve manevi olarak Türk halkının yanında yer aldı. Kurtuluş Savaş ’dan yıllar sonra 1929 yılında bir Hintli Mihrace, Atatürk’ü Para palas’ daki 101 ‘nolu odasında ziyaret etti. Kimliği ile ziyaret nedeni günümüze kadar sır olarak kalan Mihracenin Atatürk’e sunduğu hediyenin kendisinde de bir sır gizliydi.
Bu hediye, altın sırma işli, Hint işi bir ipek seccadenin üzerindeki desende, bir şamdanın asılı olduğu bir düz kemeri, her iki yanında birer güvercinin bulunduğu beş kubbeli bir diğer kemerin çevrelediği görülüyordu. Bordür motifi, fillerden oluşuyordu. Desenin en ilginç unsuru ise, her, iki kemerin arasındaki, dal kıvrımı ve gül motifleriyle süslü boşlukta yer alan, roma rakamlı bir saat kadranıydı. Bu saat 09.08.’i gösteriyordu. Esrarengiz Mihracenin ziyaretinden 9.yıl sonra, Atatürk, hepimizin bildiği gibi seccadede işlenmiş olan saatte, fakat üç dakika farkla 9’u 5 geçe vefat etti. O zaman anlaşıldı ki ipek seccade üzerinde bir sır mesajı taşımakta idi
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞININ OLACAĞINI GÖRDÜ
Çok gizemli bir kişiliği ve ileri görüşlülüğü olan Atatürk ‘ün sağlığında, geleceğe ilişkin olarak yaptığı bazı tahminler, daha ziyade birer kehanet niteliğindedir. Atatürk, daha 1931 yılında 2’inci Dünya Savaşının patlamasının yakın olduğunu ve bu konudaki düşüncelerini ABD li General “Mc.Arthur’a” şöyle anlatmıştır.
“VERSAY ANLAŞMASI, Birinci Dünya Savaşına yol açan nedenlerden hiç birini ortadan kaldırmadı. Tersine, rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdi, şimdi içinde yaşadığımız barış dönemi, sadece ateşkesten ibarettir. Bence dün olduğu gibi yarında Avrupa’nın geleceği Almanya’nın alacağı tavra bağlıdır. Fevkalade bir dinamizme sahip olan 70 milyonluk çalışkan ve disiplinli millet, üstelik milli ihtiraslarını kamçılayarak siyasi bir akıma kendini kaptırdı mı, er geç VERSAY ANLAŞMASINI tasfiyeye girişecektir.”
Atatürk, bu sözleri söylerken, Hitler henüz Almanya’da iktidarı ele geçirmemişti. Ne var ki ATATÜRK Almanya için böyle bir tehlikenin varlığını görmüş, Alman Halkının milliyetçi duygularını ırkçılıkla körükleyen Hitler Nazizm’inin “Avrupa kıtasını hemen işgal edebilecek bir orduyu kısa zamanda kuracağını “ beyan etmişti. Atatürk, hayatının sonlarına doğru da şöyle diyordu “ Bir dünya savaşı yakındır, bu savaş sonucunda dünyanın durumu ve dengesi baştanbaşa bozulacaktır.
Atatürk aynı şekilde Mussolin’ nin geleceği hakkında da ilginç açıklamalar yapmıştır .” Mussolini,bir maceraperesttir. Milleti bir uçuruma sürüklemektedir. Her tarafa saldırıyor beni Roma’ya davet etti. Antalya ‘da görüşelim cevabını verdim. “Bu adam yüzünden çok şımarmış olan bir millete ders vermeyi çok isterdim, lakin yakında küçük bir millet onlara layık oldukları dersi verecektir ve şunu da hatırlatırım ki bir gün gelecek Mussollini kendi milleti linç edecektir “ Atatürk’ün bu kehanetlerinin tümü aynen belirttiği gibi gerçekleşti . küçük bir millet olan Habeşistan İtalyanları bozguna uğrattı ve Mussolini kendi halkı tarafından linç edildi.
ATATÜRK´ÜN RÜYASI
Atatürk´ün bir rüyasını da Dr.Reşit Galip Bey´den öğrenmekteyiz, “Mustafa Kemal(Atatürk), Ankara´ya geldikten bir süre sonra ilginç bir rüya görmüştü. Ertesi gün bana şöyle anlattı. ;"Reşit Bey, rüyamda bana ´Paşam, İnönü’den ne haber? ‘diye sordunuz. Bende ´vaziyet kritiktir´ cevabı verdim.´Kritik nedir? Anlamadım ki!´dediniz. Bende ´Bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm´ diyerek odama çekildim." Mustafa Kemal bana bu rüyasını anlattığında düşman henüz İzmir’e çıkmamıştı, İnönü mevkii de henüz bir önem taşımıyordu. Aradan yıllar geçti 2.İnönü Savaşı’nın kritik günlerinden biriydi. Mustafa Kemal´in arabası Millet Meclisinin önünde durdu. Hemen yanına koşarak, telaş ve endişe içinde, "Paşam, İnönü’den ne haber?" diye sordum.
Aynen şu cevabı verdi ; "vaziyet kritiktir"
O zaman ben ; "Kritik nedir? Anlamadım ki!" dedim.
O da ; "Sana bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm" dedikten sonra gülümsedi ve ; "Hani Ankara´ya geldikten sonra bir rüya görmüştüm, hatırladın mı?"
Hafızamı yoklayarak, rüyasını anlattım. Gülerek ;"işte, rüya ayniyle vakidir. Ben İsmet’i tanırım, göreceksin 15 dakikaya kadar kendisinden muzafferiyet haberi alacağız."
Gerçekten de 5 dakika geçmeden bir telgraf gelmiş ve İkinci İnönü Savaşı’nın da zaferle sonuçlandığını öğrenmişlerdi...
ATATÜRK´ÜN ÖNSEZİLERİ:
Prof.Dr.Afet İnan "Atatürk hakkında hatıra ve belgeler" adlı kitabında ilginç bir hatırasını naklediyor. Atatürk 09 Ocak 1936 Perşembe günü, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi´nin açılış dersinde okuması için Afet İnan´a:
"Tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır. Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyebileceğiz." diyerek yazıyı verir.
Buna karşılık Afet İnan :"Bu çok uzak bir gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemeyeceğimi" kendisine söylediğim zaman canı sıkıldı ve şöyle dedi :"Bunlar bir gün olacaktır... Görürsünüz, işitirsiniz..."
30 yıl sonra: Atatürk tarafından bu yazının verilmesinden 30 yıl sonra yine aynı ay ve günlere tesadüf eden, 01 Ocak 1966´ da şöyle bir haber yayımlandı:"Venedik´in Saint Georges Adası´ndaki Benedictis Manastırı Laboratuvarları’nda, manastır rahiplerinden Pellegrio´ nun yönetiminde, seslerin ayırımı esasına dayanan çok dikkate değer araştırmalar yapılmaktadır. İtalya İçişleri Bakanlığı, 1962 ´de başlayan bu çalışmaları kontrol etmektedir. Fakat elde edilen sonuçlar halen açıklanmamıştır. Saint Georges Adası´ndaki bilim kurulunun geçmişe ait sesleri toplayacak, elektronik araçlar üretmeye çalışmaktadırlar. Bilim adamları özellikle Demosten, Pitagor ve Jul Sezar´ın söylevlerinden kendi sesleri ile parçalar elde etmeye uğraşmaktadırlar." Haberin sonunda ise daha açıklayıcı bilgilerin şu anda verilemeyeceğinden bahsediliyordu.
Faydalanılan Kaynaklar
Tarih ve Kültür Dergisi
Fenomen ansiklopedisi
Bilinmeyen Gizler Ansiklopedisi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.