Adnan GÜLLÜ
Babailer İsyanı
Babailer isyanının etkili olduğu yerler. (1240)
“Tarih bilimi, geçmişte meydana gelmiş olayları, farklı pencerelerden değerlendiren, fakat bu değerlendirmeleri belgelere dayandıran bir ilim dalıdır”
Selçuklar devrinde Anadolu’da meydana gelen ve devleti tarihi bir değişime sürüklemiş olan en önemli Türkmen harekâtı (1239-1240) Baba İlyas adıyla anılan olaylardır. 13 yüzyılın başlarında, Doğu’da başlayan Cengiz Han hareketiyle Anadolu’ya büyük bir Türk göçü daha başlar. Cengiz Han orduları karşısında bozguna uğrayan Celaleddin Harezmşah, büyük bir Türk kitlesi ile Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya girer. Ayrıca Türkistan, Horasan, İran ve Azerbaycan’dan gelen Türk kitleleri, Anadolu’nun muhtelif bölgelerine yerleşmişti. Bu kitleler, Selçuklarla gelen Türkmenlerle köken ve kültür birliğine sahip olmalarının yanında, daha çok dini şahsiyetlerin, Sufî şeyhlerin, babaların ve dervişlerin yönlendirdiği kitlelerdi. İnanç telâkkileri Anadolu’ya önceden yerleşmiş Türkmenlerle aynıydı. Baba unvan ile anılan bu sûfi dervişlerin önden gelenlerinden Baba Hasan Surhabî, Baba Ahmed, Baba Abidin, Baba Afif, ıd, Baba Farac, Baba Çoban Maraği, Baba KuliErdebili, Baba Talip Türk gibi birçok babanın adları sayılır.
13 yüzyılda Ahmed Eflâki’nin, Selçuklu sarayında büyük nüfuzundan bahsettiği Baba Merendî’de Azerbaycan’dan gelen Türkmen (Oğuz) babalarından idi. Mevlana Celaleddin Rumi ve babası, ayrıca Hacı Bektaş-ı Veli’de bu şahsiyetlerdendi.
Bu babalar, tamamen Kalenderiye, Haydariye, Vefaiye, Yeseviye, gibi Türk tarikatlarına mensup şeyhlerdi. Fuat Köprülü, Kalenderiye ve Haydariye gibi Türk tarikatlarında Şeyhlere ve dervişlere baba denildiğini ve bunların, Türk dini gelenekleriyle, Şiiliğin 12.(İmamcı-Alevi) esaslarının karışmasından oluşan bir İslami anlayışa sahip olduklarını söyler. Prof.Dr. Orhan Türkdoğan, Baba İlyas’ı 1107 yılında kurulan Vefaiye tarikatının Anadolu’da ki şeyhi olarak tanımlar.
Asıl adı “Ebu’l- Beka Şeyh Baba İlyas b.Ali Horasani olarak kaydedilen Baba İlyas, Moğol istilası sırasında Anadolu’ya gelen Horasan kökenli Türkmen babalarındandır. Selçuklara karşı isyanı dolayısıyla, Azerbaycan’dan Anadolu’ya gelen babaların en önemlisi sayılır. Bir Vefaî dervişi olan Baba İlyas, Elbistan yöresine yerleşen, yine Vefaî tarikatından Türk Şeyhi olan Dede Karkın(Garkın)’ın halifesi idi. Menkıbeye göre, Dede Garkın, baş halifesi Baba İlyas’ı Rum(Anadolu)’u irşatla görevlendirir. Baba İlyas’ın Dede Garkın’la ilişkisi bu kadardır.
Dede Garkın’ın Moğol istilası sebebiyle, etrafında ki müritleriyle Anadolu’ya geldiği ve Elbistan’a yerleştiği Prof. Dr. Yaşar Ocak’ın muhtemelen I. Alâeddin Keykubâd olduğunu söylediği sultanın kendisiyle dostluk kurarak, 17 köyü ona vakıf olarak verdiği kaydedilir.
Elvan Çelebi’ye göre, Dede Garkın’ın aralarında Baba İlyas’ında bulunduğu 400 halifesi vardı.
Babayi isyanı diğer adıyla Baba İlyas ayaklanması, Selçuklularla karşı yapılan oldukça büyük bir Türkmen ayaklanmasıdır. Bu isyan Selçukluları, zor durumda bırakmıştır. Bu ayaklanmanın coğrafyasını çizersek, Malatya'nın güneyinde Fırat'tan Toroslara doğru Behisni (Besni) ve Maraş'a uzanan bölgedir. Ayaklanmanın ikinci lideri Sumeysat (Samsat) yakınında Kefersud nahiyesinden Baba İshak'dır. Baba İshak; Horasanlı İlyas Babanın müritlerindendir. İlyas Baba veya Baba İlyas, Anadolu’ya gelişinden sonra Amasya'nın Çat kasabasına yerleşen Baba İlyas’ın Kayseri’de kadılık yaptıktan sonra, Amasya’da ki Mesudiye Dergâhı’nın da şeyhliğini yapmış olduğu belirtilir.
Menkıbe’ye göre, Baba İlyas, Şeyhi Dede Garkın’da görüldüğü gibi, Türk destanlarının önemli bir motifi olan “bozat” denilen ata sahipti. Aynı motif, Köroğlu destanında “kır at”, Hz. Ali menkıbelerinde “düdül” olarak görülür. Hıristiyan tarih yazarı Simon de Saint Quentin’de Baba İlyas’ın bu meşhur boz atın’dan bahseder. Torunu Elvan Çelebi onu, “yeşil sancaklı seyyidlere mahsus ve arşda tahtı; nurdan imameli ve boz atlı bir seyyid ve veli olarak gösterir. Prof.Dr.Melikoff, onun bu özelliklerini, bir zamanlarının şamancı kam-ozan’ın ayrıcalıkları olarak değerlendirir.
Baba İlyas’ın öldüğü gün “boz at”ın üstünde göğe çıkarak kaybolması rivayeti de eski Türk- Şaman inançlarında rastlanır. Eski Türk inançlarında, şamanların bir atın üzerinde “Gök Tanrı” ile buluşmak üzere göğe çıkışı ana motiflerdendir. Prof. Dr. Yaşar Ocak, Baba İlyas için “hiç tereddüt etmeden Baba İlyas’ın, İslami kimliğinin altında çok derinlerde kalmış tipik bir şaman olma hüviyetini henüz kaybetmemiş bir Türkmen babası olduğu söyleyebiliriz” diyor.
Baba İlyas’ın başlattığı isyan, çoğu araştırmacılar tarafından mezhebi bir (Alevi) ayaklanma olduğu şeklinde ileri sürülür. Ancak son zamanlarda ciddi bilim adamlarının tetkikleri, bunun böyle olmayıp, sosyo-ekonomik nedenlerden meydana geldiğini ortaya koymuştur.
Bizce de. Babailer Ayaklanması, 1239–40 yılında Anadolu Selçuklu devletine karşı dinsel yönü olmakla birlikte siyasal ve toplumsal yanları ağır basan bir Türkmen ayaklanmasıdır.
Yukarda ki kaynakların verdiği bilgilere göre, Baba İlyas, Seyyid Ebu'l- Vefa tarikatından, yani Vefa idi ve Dede Karkın adında bir Türkmen şeyhinin Anadolu'ya gönderdiği halifelerdendi. İslami kimliğinin altında çok derinlerde kalmış Şamanist anlayışı henüz kaybetmemiş bir Türkmen babasıydı.
Baba İshak: Kaynaklar, Türkmenlerin Baba İshak’ın veli olduğuna inandıklarını belirtirler. Öğretisi hakkında bir yapıt bulunmayan Baba İshak Kefersud çevresinde Selçuklulara karşı aleyhte propaganda yapar ve tam bir fakirlik içinde yaşar kimseden bir şey kabul etmez. Amasyalı Tarihçi Hüsamettin, onun Hasan Sabbah'ı taklit ettiğini söyler, yaşayış ve propagandasıyla yalnız çevre Türkmenleri değil, Hıristiyanları da etkiler.
Genel olarak isyanın çıkış nedenleri:
1. Anadolu’yu kasıp kavuran yokluklar.
2. Toplum üzerindeki kesintisiz süren baskı ve kıyımlar.
3. Halkın üretiminin çeşitli adlar altındaki kaldırılamayacak ölçüde ağır olan vergiler yoluyla yağma ve talan edilmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan aşırı yoksulluk.
4. Sultanın kulları sayılan toplumun sürekli sonu gelmez seferlere götürülmesi ve gidenlerden birçoğunun gelmemesi.
5. Türkmen kökenli timarlı sipahilerin timarlarının ellerinden alınması ve böylelikle geçim kaynaklarının kurutulması.
6. Adalet dağıtmakla yükümlü kadıların adaletsizliği ve başını alıp yürüyen rüşvet ve yolsuzluk.
7. Bitmek bilmeyen sıkıntılardan bunalan toplumun devlet idaresinden hoşnutsuzluğu.
İsyanın Başlaması ve Gelişmesi
Babai isyanın çıkmasının birçok sebepleri bulunmaktadır. İsyanın yayıldığı bölgelerde yoğun bir Türkmen nüfusu bulunuyordu. Baba İlyas’ın halifesi olan Baba İshak tarafından, sultanın vergi memurunun kendisine yaptığı haksızlık ve hakaretler vesile yapılarak başlatılır. Olayın başladığı tarihte oldukça ilgi çekicidir. Elvan Çelebi, ebcet hesabıyla bu tarihi 10 Muharrem 637 (12 Ağustos 1239) olarak verir. Bilindiği gibi 10 Muharrem, Hz. Hüseyin’in Kerbela ‘da şehit olduğu gün olup, Şiilerce yas günüdür. Bugün, aynı zamanda da Şi- Alevi muhitinde Hz. Hüseyin’in, baş eğmeyip başkaldırdığı gün olarak da anılmaktadır. Bu Türkmen isyanı, Baba İlyas’ın ölümü ile çok kanlı çarpışmalara neden olmuştur.
Hıristiyan tarih yazarı Saint Quentin’e göre, Türkmenler bu isyanda, Selçuklu ordularını 12 defa mağlup etmiştir.
Türkmenleri bu kadar sert bir isyana sürükleyen en büyük neden, yönetim tarafından dışlanmaları olsa gerek. Çünkü devletin kurucu unsurları olan Türkler, özellikle 1237 yılında babası Alaeddin Keykubat’ı zehirleyerek tahta geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Fars ve Arap kökenlerin yönetimde etkinlikleri daha da artarak Türkler tamamen ihmal edilmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev, bütün yetkilerini Sadeddin Köpek adlı vezirine devretmiştir. Genç yaştaki sultan tecrübesizdi ve vaktinin çoğunu eğlenceyle geçiriyor, devlet işleri ve halkın sorunları ile pek alakadar olmuyordu. Vezir Sadeddin Köpek ise büyük bir hırs içinde saltanatı ele geçirmek amacıyla sultana karşı suikast hazırlığı içindeydi. Bu durumun ortaya çıkması üzerine sultan onu öldürttü. Devletin tepesinde ki bu gelişmeler, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in başarısız idaresinden memnun olmayan kitlelerden başta Türkmenler olmak üzere Ahilerin de bu isyana katılmaları neden olmuştur. Elbet ki bu isyan hareketi bir anda oluşmuş bir eylem değildir. Uzun yıllardır süren iktisadi bozukluk ve dışlanmak isyan için büyük bir zemin oluşturmuştur.
Baba İlyas, isyanı başlatmadan önce iyi bir şekilde hazırlanması gerektiğine inanıyordu. Henüz daha hazırlık devresinin olgunlaştığına inanmadığı için, bir müddet daha beklemenin yararlı olacağı inancındaydı. Selçuklu yönetimi onun bu niyetini sezer sezmez, Çat köyünde ayaklanmaya hazırlanan Baba İlyas’ın üzerine asker göndererek olayı büyümeden bastırmak istedi. Baba İlyas kaçmayı başararak Haraşna denilen Amasya kalesine sığındı.
Bunu duyan başyardımcısı (halifesi) Baba İshak, 12 Ağustos 1239 tarihinde, büyük çoğunluğu Türkmenler ’den teşekkül eden ordusu ile önce Kefersûd’u (Adıyaman ilinde bir yer) işgal etti. Sonra da Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Gerger ve Kâhta’yı ele geçirdiler. Buradan Malatya’ya yöneldiler. Büyük tehlikenin kendilerine yaklaştığını gören Malatya valisi Muzaffereddîn Alişîr, Selçuklu askerlerinden ve bir kısım Hıristiyan halktan topladığı kuvvetlerle, Baba İshak’ın kuvvetlerine karşı koydu. İki taraf arasında geçen bu savaşta Muzaffereddîn Alişîr’in birlikleri yenilerek teçhizatını savaş alanında bırakarak kaçtılar. Vali Malatya’ya dönerek yeniden hazırlandı. Kürtler ’den ve Germiyanlar’dan yeni kuvvetler meydana getirdi. Baba İshak kuvvetleri, bu kuvvetleri de dağıttı. Malatya yakınlarında Elbistan’da olan bu savaşta kazanılan başarıdan sonra Baba İshak kuvvetleri, yeni taraftarların katılmasıyla sayısını bir hayli artırdı. Özellikle Elbistan ve Maraş yöresindeki Türkmenlerin isyana katılımıyla Babailer önemli güç haline geldiler. Amasya’da bulunan Baba İlyas’ın yanına gitmek istiyorlardı. Malatya valisi Muzaffereddin Alişîr, ikinci kez asker toplayarak Babailerin üzerine yürüdü. Bu defa Babailerle Selçuklu kuvvetleri Elbistan’da karşılaştılar. Bu savaşta Selçuklu kuvvetleri bir kez daha mağlup oldu.
Bu arada Baba İlyas’a gelince, sığındığı Amasya kalesinden Baba İshak ile temasa geçmeyi denedi. Baba İshak’ın Amasya’ya doğru yöneldiğini işitince, yakın adamları ile haber göndererek, Canik (Kızılırmağın batısında, Alaçam’dan Fatsa’nın doğusunda Bolaman çayına kadar uzanan bölge) tarafına gitmesini istedi. Baba İlyas’ın, Baba İshak’ı neden Canik tarafına göndermek istediği hiçbir zaman öğrenilemedi. Ancak bu konuda bazı varsayımlar ileri sürülmektedir. Belki amacı isyanın zamansız başlatıldığını düşünerek başarıya ulaşamayacağı korkusuydu. Belki de Selçuklu kuvvetlerinin Baba İshak’ın peşinden gitmesini sağlamak suretiyle kendi ve yanında bulunan üç binden fazla adamlarının hayatını da kurtarmak istiyordu, ya da bilemediğimiz başka nedenlerden dolayıdır.
Türkmenler, kurtarıcı olduğuna yürekten inandıkları Baba İlyas’ı bir an önce görmek istiyorlardı. Ayrıca Baba İshak, Baba İlyas’ı kurtarma ümidiyle Amasya üzerine yürümesinden vazgeçmedi. Amasya istikametine ilerleyen Babaîler, öncü kuvvetleri Sivas’a yolladılar. Sivas’ta devlet güçleri bunları karşılamak için hazırlandılar. Fakat bütün çabalara rağmen yenilmekten ve ağır kayıplar vermekten kurtulamadılar. SİVAS İĞDİŞBAŞISI (Selçuklularda, karışık ırktan gelen kimselere İĞDİŞ derlerdi. Anne ya da baba tarafından Türk olmayan Müslümanlara da bu ad verilirdi. İğdişler kent ileri gelenleri içinde yer almaya başlayınca özel müfrezeler oluşturdular. Bu müfrezelerin başlarına, genellikle de yerli halktan Müslüman olmuş birinin oğlu getirilirdi. Bu kimselere “iğdişbaşı” yada “mer-i eğadişe” denirdi.) Huremşah ve birçok ileri gelen kimseler öldürüldüler.
Selçuklu hükümetine karşı kazanılan bu yeni zafer, Baba İshak ve taraftarlarını büsbütün canlandırdı. O zamana kadar henüz fiili olarak isyana katılmamış bir kısım gayri memnun halk ve özellikle yörenin Türkmenleri de Baba İshak’ın kuvvetlerine katıldılar. Bunlar arasında o sıralarda o bölgede yaşayan Çepniler, Karamanlılar ve Avşar boyundan katılanlar çoğunluktaydı. Böylece Amasya’ya yaklaştıkları zaman Babaîler sayıca çok kalabalık bir miktara ulaşmış bulunuyorlardı.
Amasya Savaşı ve Baba İlyas ‘ın Ölümü
Babaîler, Tokat’tan geçtikten sonra, Amasya bölgesine girdiler. Onların peş peşe kazandıkları beklenmedik başarılardan ürken ve tahtını kaybedeceğinden korkan II. Gıyâseddin Keyhüsrev, tam bu sırada Konya’yı terk ederek Kubadabad’a (Konya’nın Beyşehir ilçesinde, Beyşehir Gölü’nün batısında Selçuklu kenti; bugünkü Gölkaya köyünün sınırları içindeydi.) sığındı. Öte yandan da Hacı Mübârizeddin Armağanşah’ı büyük bir Selçuklu ordusunun başında Amasya üstüne gönderdi. Bütün bunlar olup biterken Baba İlyas hâlâ Amasya kalesinde bulunuyordu. Üstüne gelen kuvvetlere karşı savunma tedbirleri alırken Hacı Mübârizeddîn Armağanşah kendisini bastırdı. Baba İlyas ve adamları şiddetle karşı koydular. Mübârizeddîn Armağanşah, Baba İshak kuvvetleri Amasya’ya gelmeden, Baba İlyas’ı yakalamak ve öldürmek istiyordu. Çünkü taraftarları Baba İlyas’ı, büyük lider, kurtarıcı olarak gördüklerinden taraftarları üzerinde büyük bir etkisi vardı. Hatta taraftarları Baba İlyas’ın öldürülemeyeceğine inanıyorlardı. Baba İlyas, taraftarlarına hiçbir şeyden korkmamaları ve şiddetle için teşvik ediyordu. Bu çarpışmalarda Baba İlyas ağır yaralar aldı. Yanındaki en güvenilir adamına savaşa devam etmesini söyledi. Nihayet Selçuklu kuvvetleri Baba İlyas’ın kuvvetlerini dağıttı ve Baba İlyas’ı yaralı olarak ele geçirildi ve hemen o anda idam edilerek Amasya kalesinden aşağıya doğru sarkıtıldı. Gece olunca Baba İlyas’ın müritleri onu asıldığı yerden indirip Amasya yakınlarında bir yere, sonradan bir ara Ambarlı Evliye Türbesi denilen mezara defnettiler.
İsyanın Bastırılması: Malya Savaşı ve Baba İshak’ın Ölümü
Baba İlyas’ın öldürülmesinden kısa bir müddet sonra, Baba İshak’ın komutasındaki Babaîler Amasya’ya geldiler. Selçuklu komutanı Hacı Mübârizeddîn Armağanşah; Babaîlere, Baba İlyas’ın öldürüldüğünü, teslim olmalarını istedi. Babaîler, Baba İlyas ölümsüz olduğunu ve meleklerin yardımını getirmek üzere Tanrı katına gittiğini söyleyerek, teslim olma teklifini reddettiler. Daha sonra da “Baba İlyas! Baba İlyas!” diye bağrışarak kadın erkek bütün güçleriyle Selçuklu askerlerinin üzerine saldırdılar. Şiddetli bir vuruşmadan sonra Babaîler, Selçuklu kuvvetlerini bir daha yenerek komutan Hacı Mübârizeddîn Armağanşah’ı öldürdüler. Bu zaferin etkisi ve Selçuklu Sultanına olan kinlerinin verdiği coşkuyla başkent Konya’ya doğru yürüyüşe geçtiler.
Ordusunun başına geleni öğrenen II. Gıyâseddin Keyhüsrev acele olarak, sınırları korumakla görevli Erzurum’daki kuvvetlerini yardıma çağırdı. Sıkı bir yürüyüşle yola çıkan Selçuklu kuvvetleri, altı gün içinde Sivas’a ulaştılar. Burada son hazırlıklarını tamamlayarak Kayseri’ye hareket ettiler. Bu arada Babaîler de Kayseri bölgesine gelmişlerdi. Ziyâret adı verilen yerde Selçuklularla Babaîler arasında yine şiddetli çarpışmalara oldu. Babaîler, burada da Selçuklu kuvvetini yenerek dağıttılar.
Bu savaşı da kazanan Babaîler, büyük bir coşku içinde, hedef Selçukluların başkenti Konya olmak üzere Kırşehir istikametinde yollarına devam ettiler. Türkmenler, kadınları, çocukları, bütün ağırlıkları ve sürüleri de dahil olmak üzere Kırşehir yakınlarında Malya ovasında toplandılar. Fakat iki buçuk ay gibi kısa bir zaman içerisinde Adıyaman’ın Kefersûd’dan çıkan Babaî kuvvetleri binlerce yol katederek Adıyaman, Malatya, Elbistan, Sivas, Amasya, Kayseri ve Malya’ya geldiklerinde, her ne kadar geldikleri bölgelerden birçok Türkmenler, Babaî kuvvetlerine yeni güç olarak katılmış olsalar da, Babaîler’in birçokları güçsüz ve hal-sizlerdi. Ayrıca çoluk ve çocuklarını da yanlarında getirdiklerinden, kasım ayının soğukları da etkili oluyordu.
Konya’ya doğru yürüyüşe geçen Türkmenlerin karşısına Kırşehir’in kuzeydoğusunda, Seyfe Gölü’nün kıyısında, Malya Ovasın’ da çok kalabalık bir birleşik ordu çıktı. Babaîler’in Malya’da toplandıklarını öğrenen Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Keyhüsrev, daha önceden Türkler’den, Kürtler’den, Gürcüler’den, Araplar’dan ve ücretli Franklar’dan hazırlamış olduğu 70 bin kişilik ordusunu, Emir Necmettin komutasında Babaîler’in üzerine gönderdi.
İttifak ordusunun askerleri tam donanımlıydılar. Bektaşi-Alevi Türkmenleri dört aydan beri savaş meydanlarındaydılar. Uğraşın biri bitmiş on-onbeş gün geçmeden diğeri başlamıştı. Türkmenler önceki kavganın yaralarını sarmadan bir başka boğaz boğaza döğüşün içine düşmüşlerdi. Türkmenler, donanımlı bir askeri güce sahip değildiler. Bunun için yorgundular, evlerinden uzakta, her türlü tahkimattan yoksundular. Kışın önü görülmüş, soğuklar başlamıştı. Bektaşi-Alevi Türkmenlerin üzerlerinde dört aydır çıkarmadıkları ince giysiler vardı. Ellerinde derme çatma silahlarla baş açık, ayak –çıplaktılar. Bu iki kuvvet 1239 (bazı kayıtlarda 1240 diye geçiyor) yılının Kasım ayında Malya ovasında karşılaşarak, savaş düzeni aldılar. Bütün telkin ve teşviklere rağmen Selçuklu ordusundaki Türk askerleri bir türlü hücuma geçmeye istekli görünmüyorlardı. Çünkü Baba İshak’ın kudretine, Türkmenler ’in gözü pekliğine ve savaştaki maharetlerine dair kulaklarına gelen haberlerin etkisi altındaydılar. Durumun hassasiyetini kavrayan ve eğer yenilirlerse bu defa işin hepten biteceğini anlayan Selçuklu komutan Emir Necmeddîn, ordunun önüne çelik zırhlı Frank askerlerini yerleştirdi. İlk hücum Türkmenler ‘in harekete geçmeleriyle başladı. Türkmenlerle, ücretli Frank askerleri arasında bu vuruşma çok şiddetli geçiyordu. Çünkü bir yanda aldıkları ücret için savaşan muhtelif milletlerden oluşturulmuş profesyonel bir ordu; öbür tarafta ise, her şeylerini yanlarında taşıyan, kendilerini mutlu bir hayatın beklediğine olan inançlarıyla buralara kadar gelmiş, varlığını yokluğunu bu isyanın başarı ümidine bağlamış büyük bir başıbozuklar kalabalığı, çoluk çocuk, kadın erkekten oluşan bir insan topluluğunun vuruşmasıydı. Frank askerlerinin çelik zırhları karşısında, Türkmenler ‘in ok ve mızrakları etkisiz kalıyordu. Bu durumdan birden bire cesaretlenen Selçuklu ordusunun öteki askerleri, Franklarla birlikte karşı hücuma geçtiler. Çok şiddetli olan bu hücum karşısında aylardır hasımlarını yenmeye alışmış olan Babaîler, birden şaşkınlığa uğradılar. Babaîler, ağırlıklarının arkasına sığınarak müdafaaya geçtiler. İki tarafta çok kayıp veriyordu. Nihayet Selçuklu kuvvetleri, Babaî kuvvetlerini dağıtmayı başardı. Türkmenler ‘den kaçabilenler kaçtılar. Kaçamayanların birçokları ise Selçuklular tarafından öldürüldü. Bu ölenler arasında, Babaîler isyanını aylardan beri yöneten, buraya kadar Selçuklu kuvvetlerini on iki defa yenen, Baba İlyas’ın en ileri gelen, en gözde halifesi sıfatını taşıyan Baba İshak da bulunuyordu. Kadın ve çocukların büyük çoğunluğu esir olarak alındı. Böylece, Babaîler ile Selçuklular arasında meydana gelen on iki vuruşmayı kazanan Babaîler, on üçüncü vuruşmayı kaybederek dağıldılar. Bektaşi-Alevi Türkmenleri Malya Ovası’nda Orta Çağ Anadolu’sunun en donanımlı ordusuna yenildiler.
Bu kanlı savaş sonunda ele geçirilen esirler II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in yanına sevk edilip, elde edilen ganimetler de askerler arasında paylaştırıldı. Sultan, Frank askerlerine ifa ettikleri hizmete mükâfat olarak üç bin altın dağıttı. Aynı şekilde komutanları da mükâfatlandırıldı. Malya savaşındaki bu ağır yenilgi, Türkmenlere çok pahalıya mal oldu. Yenilgiden sonra Babaîler, Anadolu’nun birçok yerlerine kaçarak kendilerini gizlemeye çalıştılar. Bir kısımlarını ise, Selçuklu hükümeti Anadolu’nun merkeze uzak yerlerine ve Halep, Şam gibi yerlere sürgüne gönderdi. Kısacası Selçuklular açısından ise Malya savaşı yengisi Anadolu Selçuklu devletinin saadetini değil, felaketini hazırlayan faktörlerden biri olmuştur. Çünkü Babaîler isyanı, devletin gerçekte ne kadar zayıf olduğunu, dış görünüşteki parlaklığa rağmen, siyasi, idari, toplumsal ve ekonomik, hatta özellikle askeri bir takım zaaflarının bulunduğunun çok net bir şekilde göstermiş oldu. Babaî isyanı nedeniyle, gücünden çok şey kaybeden Anadolu Selçuklu Devleti’ne, o zamana kadar saldırmak için kapı önünde bekleyen Moğollar, bu durumu fark ettiler ve Selçuklular üzerine saldırarak, Anadolu Selçuklu Devleti’ni tarihteki sahnesinden 1243 yılında kendine uydu bir devlet haline getirerek, 1308 yılında tamamen yıkılmasına zemin hazırladılar. Ayrıca Babaîler’in ardılları olan Şeyh Bedreddin, Şahkulu Baba, Nur Ali, Bozoklu Celal, Kalender Çelebi, Yenice Beğ, Domuzoğlan ve Söklenoğlu gibilerin önderliğinde Osmanlı döneminde isyanlar çıkarak, Osmanlı Devleti’nin de başını ağrıtmışlardır. Etkili olduğu alan: Kırşehir, Ankara, Çorum, Amasya, Bozok, Tokat ve Sivas sancaklarının tamamı Maraş, Sarız ve Elbistan yöresi.Katılımcılar: Rum (Sivas) eyaletinde bulunan bütün Alevî-Bektaşî-Kızılbaş Türkmen aşiretleri, Dulkadirli oymakları, daha önceki kıyımlardan kurtulan isyancılar, timarları ellerinden alınan timarlı sipahiler. Olayın içine timarlı sipahilerin etkin katılımı olayın arka planında önemli ölçüde ekonomik nedenlerin yattığını kanıtlar niteliktedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.