Mehmet TAŞ
Bayrak Namustur Uzanan El Kırılır
İnsanlık, tarih sahnesinde boy göstermeye başladığı ilk günden bu yana kaderi kara bir millet olarak TÜRK MİLLETİ ilk göze çarpar sanırım.
Yüce Yaratıcının bu şerefli millete bahşettiği merhamet, dürüstlük, sadakat, yiğitlik gibi diğer milletlerde olmayan bu hasletleri sebebiyle sürekli ihanete uğramıştır.
Türk ve Kürt kavram ve aidiyet olarak aynı kökten gelmesine rağmen batılı emperyalist sömürgeci güçlerin iki yüz yıldır uygulamaya koyduğu şark meselesinde, Ermenilerin de saikiyle yeni bir millet gibi sahneye koymaya çalışmaktadırlar.
Yerli ihanet odakları tarafından da kullanılan bu ayrıştırıcı siyaset Kürt ve Türk milletini birbirine düşman ederek bu coğrafyanın bölünmesini istemektedirler.
İstanbul da GEZİ OLAYLARININ başladığı o günlerde Zulüm 1453’de başladı diye yazan o Bizans, rum ve ermeni hayranları ile bu gün Lice de bayrağa uzanan el aynı eldir.
Yüce Türk milleti tarih sahnesine çıktığı ilk günden bu yana sürekli ihanetleri ve arkadan hançerlemeleri yaşamış bir millettir.
Yüce dinimiz İslamiyet’i kabul etmesiyle tarihte hiç olmamış cihan imparatorlukları kurarak, Allah’ın adını dünyanın dört bir yanına yayan bu necip millete ve bu milletin üzerine oynanan bu hain oyunları tekrar tekrar bozacak güç ve irade bizde vardır.
“Kardeşliğin” yeniden tesis edilmesi için iktidar tarafından başlatılan çözüm süreci her iki toplumunda menfaatine olan bir şeydir.
Ne yazık ki çevremizdeki ülkeler ve emperyalist devletler bu kardeşlik projesinin başarılı olmasını istemiyorlar.
Bu emperyalist devletlerin yerli ve paralı uşakları her fırsatta provakasyon yapmakta ve Türk Milletinin sabrını taşırmak ve savaşın büyümesini arzulamaktadırlar.
Millet olarak biz bu oyuna gelmeyeceğiz.
Ancak namus olarak bildiğimiz bayrağımıza da uzanan bu hain ellerinde kırılmasını istiyoruz.
Devlet olarak da millet olarak da bu güç her zaman bizde vardır. Üç beş kendini bilmez, vatan haini, uşak itlerinde hainlikleri de karşılıksız kalmamalıdır.
Bu millet bayrağa uzanan hain elleri kıracaktır. İktidarın da bu konuda sorumlu davranması gerektiğini düşünüyorum. Milleti aklıselim olmaya davet ederken, iktidar da bu bayrağı indiren hain eli kırmalıdır.
Gerekirse tekrardan İDAM CEZASI getirilmeli. Vatan hainleri idam edilmelidir. Biz iktidardan bunu istiyoruz….
**
GURUR GÜNLERİM!...
Çok değerli bir dostum olan Halil Çoşkunbeyin Orman Genel Müdür Yardımcısı olduğunu öğrendim.
Atama haberi bu gün resmi gazetede yayımlandı.
Yüreği Kahramanmaraş için atan son dönemde yetişen çalışkan ve başarılı bir bürokrat olan Halil Çoşkun bey, hatırlanacağı üzere bir süre de Kahramanmaraş Orman Bölge Müdürü olarak görev yaptı.
Bu güzel ve başarılı bir arkadaşımızın yapılan bu atamayla hak teslimi yapılmıştır.
Orman Teşkilatını iyi bilen, bu teşkilatın en alt kademesinden merdiven basamakları gibi tek tek yükselen bu değerli kardeşimize hepimizin sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum.
Basit siyasi kavgalar nedeniyle buradan yani Kahramanmaraş Orman Bölge Müdürlüğünden alınış hikayesini en iyi bilenlerden biri olarak, bundan sonraki süreçlerde Ankara’da bürokrat sayımızı artırmak, onları belli yerlerde hizmet etmelerini sağlamak için çaba harcamalıyız.
Ankara’da bürokratı olan şehirler her türlü hizmeti alırlarken, bizim gibi Ankara öksüzü kentlerde hep boynu bükük kalmaktadır.
Siyasilerden ve milletvekillerinden Kahramanmaraşlı olarak bürokratlarımıza sahip çıkmalarını istiyoruz.
Sevgili Halil Çoşkun beye de yeni görevinde başarılar diliyorum.
**
Daha dün gibiydi. 7 Temmuz 1996 tarihinde dünyaya geldiğinde evimizin neşesi olmuştu.
Önce anne mi dedi yoksa babamı hatırlamıyorum. Ama ilk göz ağrımızdı. İlk yavrumuzdu. Kimi zamanlarda sabaha kadar uykusuz kalsak da hep evimizin neşesi oldu.
Anaokulu, ilkokul, ortaokul derken bu günde liseyi bitirdi. Daha dün gibi geliyor bana.
Bu gün büyük kızım Nezihe Öksüz Anadolu Sağlık Meslek Lisesinden mezun oldu.
Duygulanmadım, ağlamadım desem yalan olur. Kep fırlatırken bir yandan fotoğraf çekmeye çalışırken, bir yandan da ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Baba olmak böyle bir şey sanırım.
Hele hele iki öğrenci “baba” konulu bir şiiri çok çok güzel bir tonda okuyunca sanırım her baba en az benim kadar duygulandı.
Bu arada başımdan geçen bir ayrıntıyı anlatayım sizlere dostlar;
“2006 yılı Aralık ayıydı. Bel fıtığına yakalandım. Gittiğim doktorlar kesinlikle yatacaksın, gerekirse bir yıl dinleneceksin dediler. Bu aralar Kahramanmaraş’ta bugün gazetesini çıkartıyoruz. Yatmak mümkün mü? Her gün birkaç ağrı kesici iğne yaptırarak işe gelip gitmeye çalışıyorum. Ve bu olayları yaşadığım günlerde Fotospor yani Mehmet Yüzbaşıoğlu gazeteyi satın almak istedi ve aldı. Allah hayırlı eylesin.
Evde dinleniyorum. Kızım mutfakta annesi ile konuşuyor. “Anne iyi ki babam hasta oldu. Yoksa hiç görmüyorduk!”
O anda kafamdan kaynar sular döküldü. Çocuklarımızın büyüdüklerini bile fark edememiştim.
O gün karar verdim. Artık önceliğim ailem ve çocuklarım olacaktı.
Şu anda bu önceliğim devam ediyor. Sürekli takip isteyen bir iş kurmadım. Hele gazeteye hiç sıcak bakmadım.
Değerli dostlar, bir şeyin kıymetini kaybettiğimiz zaman anlıyoruz. Onun için diyorum ki; her şeyin kıymetini bilelim.
Bu gün bu sebepten dolayı hem bir dostumun ataması hem de kızımın mezun olması nedeniyle çok mutluyum.
Allah herkese gönlüne göre versin diyor, bütün çocuklara başarılar diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.