M.Fatih ERDOĞAN
Bir Şehidin Öyküsü
Selam verdi, arabaya bindi,
Arkadaşlarına fısıltıyla seslendi;
‘Kötü bir gün olacak belli,
Melek, birilerinin yüreğini yakacak temelli.’
Yer, İstanbul / Bağcılar.
Tarih, 08 Temmuz 1980.
Saat, 07.50.
Havada, 32 adet kovan.
Yerde, Üç Mübarek İnsan,
Üçü de Hak Yolunda,
Vatan Uğrunda Şehit…
Öncekiler ve sonrakiler gibi…
Ölen her ÜLKÜCÜ CAN gibi…
O bir evin bir oğluydu. Babası, devlet memuruydu. İlk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş’ta tamamladı. Asım’ın neslini yetiştirmek için öğretmen olmak istiyordu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünü bittirdi. İlk öğretmenliğini Yıldız Koleji’nde yaptı. Daha sonra Sarıyer Lisesi’nde göreve başladı. Türk’e ve onun şanlı tarihini yok etmeye çalışanlar bir gün dersini basıp susturmaya, korkutmaya çalıştılar. Olmadı… Susmadı, korkmadı…
Hak yolunda yürümekten alı koyamayanlar, uyduruk bir soruşturma sonunda çok sevdiği mesleğini aldılar elinden. Oysa gençlerle arası ne de iyiydi. Kim olduklarına, kimin oğlu kimin kızı olduklarına bakmadan ne de güzel anlaşıyordu onlarla. Babasından, anasından dinlediği gibi Sütçü İmam’ı, Mıllış Nuri’yi, Hoca Ali Sezai Efendi’yi ve Abdal Halil Ağa’yı anlatıyordu onlara.
Mustafa Kafalı Hoca’dan dinlediği gibi ‘Titre ve kendine dön’ diyen Bilge Kaan’ı, Avrupa’yı inleten Atilla’yı, Çin sarayını basan Kürşad’ı anlatıyordu onlara. Anadolu’nun kapısını aralayan Alparslan’ı, Anadolu’ya nakış nakış Türk kültürünü işleyen Hoca Ahmet Yesevi’yi ve erenlerini anlatıyordu. Hz. Mevlana’yı, Şems’i, Yunus’u, Hacı Bektaş-ı Veli’yi ve bu mübarek kişilerin âşık-ı ‘Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’yı’ anlatıyordu onlara.
‘Asım’ın nesli’ olun diyordu. Her biriniz Akif Olun, Necip Fazıl olun diyordu. Her biriniz Muhammed Mustafa’nın sahabeleri gibi olun diyordu. Bu cennet vatana sahip olun diyordu. Bayrağımıza, Ezanımıza, Kuran’ımıza sahip olun diyordu. Ülkünüz bunlar olsun diyordu…
Çok sevdiği öğretmenlik mesleğini aldılar elinden. İşsiz kaldığına yanmadı. Yandığı, öğrencilerinden ayrıldığı içindi. Küçükken gittiği caminin imamından duymuştu; Vatan tehlikede olursa ‘Yiğitlerin Yüreği Yangın Yeri Gibi Olurmuş.’ Bu yüzden ‘Yüreği yangın yeri gibiydi.’ Okulundan, sınıfından, Öğrencilerinden ayırmışlardı ama susturamamışlardı.
Mesleğinin elinden alınması O’nu yıldıramadı. Baş koyduğu dava için; ‘Ölmek var dönmek yok’ diyordu. Sınıflarda öğrencileriyle konuşamıyordu ama birçok yayın organında kalemini konuşturuyordu.
“Milliyetçilik öyle kolay bir şey değildir. O, ateşten gömleği giymek her babayiğidin de karı değildir. Bizim milliyetçiliğimiz çağın önde gitme anlayışının benimseyen, teknikte, ilimde en ileride olmayı ideal edinen milliyetçiliktir. Bizim milliyetçiliğimiz alt yapı, üst yapı bünyesinde bulunan, ondan, Türk Milletinin yararına olan sentezi çıkaran milliyetçiliktir. Milliyetçi kadro kısır bir milliyetçiliği ve sadece komünizm karşısında milliyetçiliği kabul etmez. Milliyet şuuru, hem duygu hem fikirdir. Duygudur; çünkü tarih boyunca bir arada yaşayan bütün fertlerin kalplerinde millete karşı bir sevgi ve bağlılık şeklinde yaşar. Her fert milletinin başarısıyla sevinir, övünür. Felaketlerine acınır, üzülür. Bir fikirdir; çünkü milletin çözülmez bir parçası olduğunu, kendi hayatının onun yaşantısına bağlı olduğunu maddi ve manevi bütün varlıkların ondan geldiğini idrak eder” diyordu bir yazısında. Bin yıllık kardeşliğe dikkat çekiyordu.
Öğretmenlikten uzaklaştırıldıktan sonra bir kilit fabrikasında işletme müdürü olarak işe başladı. Daima gülen yüzüyle, ihlâs ve samimiyetiyle bütün işçilerin sevgisini kazandı.
08 Temmuz sabahı ezanlar okunurken uyandı. Yatağından sessizce kalktı, ‘Abdestini aldı, Namazını kıldı, Kuran okudu. 7 yıllık eşi Nurten Hanım ve 9 günlük bebeği Afşin uyuyorlardı. Kıyamadı uyandırmaya. Uzun uzun baktı, sessizce alınlarından öptü. Her gün yaptığı gibi fetih suresini okuyup,’ evden dışarı çıktı.
Kapının önünde arkadaşları Turgut Çelme ve Turgut Deniz bekliyordu. Başlarına gelecek felaketten habersiz, arabayla son yolculuklarına doğru ilerliyorlardı. Tam fabrikanın önüne geldiklerinde araba üç terörist tarafından kurşun yağmuruna tutuldu. Turgut Deniz saldırı anında alnından aldığı kurşunlarla şehit oldu. Bilâde Aybars Tekin ve Turgut Çelme ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılırken yolda Hakkın rahmetine kavuştular. Bilâde genç yaşta şehit, Nurten genç yaşta dul ve dokuz günlük Afşin ise artık yetimdi…
TÜM ŞEHİTLERİMİZE DUA, SAYGI VE ŞÜKRANLARIMLA…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.