Dr. Mustafa Coşkun Kale
BİRİLERİ "ÇİN MODELİ" Mİ DEDİ?
Ortalık da bir model furyası aldı başını gidiyor. Önce "Ekonomi de Yeni Denemeler" denildi; "Türkiye deneme tahtası mı ?" diye eleştirilince, henüz içeriği yayınlanmayan "Yeni Ekonomik Model" adıyla tüm kamuoyuna duyuruldu.
Sonra, daha üzerinde ki "Hayırlı Olsun !" sıcaklığı serinlemeden, basın ve görsel medya da "Çin böyle kalkındı, bizde böyle kalkınacağız" diye, kamuoyunun kafasında ki "Yeni Ekonomik Model", "Çin Modeli" olarak yerleş(tiril)miş oldu.
Aslında model belliydi; hukuk ve demokrasi, yönetim de şeffaflık, hesap verilebilirlik, liyakat ve yolsuzluk, israf ve kayırmacılığın önlenmesi. Kısaca adaletle hükmetmekti.
Türkiye'yi sözüm ona "model" arayışına sokan yeğane neden, 20 yılda biriken 450 Milyar $ dış borç, bunun bir yıl içinde ödenmesi gerekeni ise tam 160 Milyar $. Bu borçlar bir plan dahilin de yüksek teknoloji sanayi ve imalat sanayinde kullanılsaydı, katma değeriyle borcu çevirebilmemiz kolay, işsizlik de bu kadar yoğun olmayacaktı. Türkiye malesef tercihin de bu yolu önceliğine almadı.
Dış Ticaret hâddi dediğimiz ihracaat mal miktarı ve parasal değerinin aynı şekilde ithalata oranı sanayimiz de ki bu vahim gidişatı doğruluyor.
Cari fazla temeline dayanan bu model ihracatı artırma esasına dayanır. Üstelik 5-6 aylık bir süre de bunun ilk nüvelerini göreceğimiz iddialı bir şekilde söyleniyor.
Eğitim-Sanayi-Tarım üçgenin de, mevcuda köklü bir reform yapmadan, bu modele ister 'Yeni Ekonomik Model' isterseniz 'Çin Modeli' deyin, böyle bir dönüşüm sadece elimizde kalan rekabetçi kur ile yani TL'yi serbest düşüşe bırakmakla gerçekleşmesinin hiç mümkün olmayacağını, altını çizerek söylüyorum.
Kur şoklarıyla "Bağrı Yanık" olarak bilinen 85 milyonun; işçi, memur, emekli, esnaf, köylü ve yoksuldan oluşan ve ailesiyle 80 Milyonu bulan ekseriyetinin homurdanmaları nasıl önlenecek ?
80 milyon haricinde ki 3-5 milyonluk 'tuzu kuru' kesimse, dövizleri sayesin de 80 Milyonun kaybettiğini ekonomi tabiriyle "servet aktarımı" sayesin de TL cinsinden varlıklarına varlık kattılar. Nasıl olsa o 80 Milyonluk kitle "acı patlıcan" yâ "kırağı da çalmaz" dı.
Piyasanın belirsizliği fiyatlamanın yapılamamasına ticareti durma noktasına getirdi. Peki sanayici bu belirsizlik ortamından memnun mu ? TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB şikayetlerini şimdilik orta sert uslupla dile getiriyorlar.
Niye Çin Modeli denen arayışın, mevcut yapısal sorunlarımız nedeniyle Türkiye de olmayacağını, Çin ekonomisini başlıklar halinde verdikçe sizlerle de hem fikir kalacağımı düşünüyorum.
Bu ekonomik model, 70' li yıllar da Dünya'ya 'Washington Konsensüsü' olarak önerilen ve temel ilkesi;
- Bütçe Disiplini
- Açık Ekonomi
- Özel Mülkiyet
- Dışa Açılma olarak anlamlarla ortaya çıktı.
Çin de, içinde Mao'nun eşinin de bulunduğu "Beşli Çete" olarak bilinen ve başında Deng Xiaoping'in bulunduğu ekip Mao sonrası iktidara geldiklerinde de, Dünya'nın en fakir ülkesini açlık ve sefaletten nasıl kurtarırız diye düşünürken 70'li yıllarda ortaya atılan " Washington Konsensüsü " adeta yaralarına merhem gibi geldi.
Yukarıda ana hatlarıyla belirtilen ilkelerden, Bütçe Disiplini, Açık Ekonomi, Dışa Açılma'nın üçünü aynen, Òzel Mülkiyeti de toprak da kullanım hakkını vererek "Pekin Uzlaşması" olarak 1978' de, Komünist Parti desteğiyle, "devlet kapitalizmi" olarak uygulanmaya başladı.
Çin "Komünist bir ülke de niye devlet kapitaliz mi ? " diye eleştirilince;" kedinin siyah veya beyaz renkli olması önemli değil, fareyi yakalaması önemlidir" diye yola koyuldular.
Biz, ellerimizle serbest ve savunmasız bıraktığımız TL düşüşünü "Dış Güçler" olarak, yâ da geçen hafta bütçe görüşmelerin de bir bayan milletvekilinin, insana "ne âlâka ?" dedirten "ezanı sisturmayacağız ! " gibi gerçeklerden bu denli kopuk, popülist sözlerin aksine; Çin otoriter komünist bir sistem altın da olmasına rağmen reformlarını hiç bir zaman ideolojik olarak görmedi.
Çin'in ekonomik serüveni 'Pragmatizm ' ve 'Esneklik' temeline dayanır. Büyük reformlar yerine; küçük adımlarla neyin çalışıp çalışmadığını gözlemledikten sonra adımını ona göre atar
Esneklik anlayışını temelin de, kurumları hep gözden geçirme, gerektiğinde yeniden yapılanma vardır.
Şimdi Çin ekonomisinin 44 yıllık serüvenini birlikte anlamaya çalışalım.
- Çin Ekonomisin de ciddi oranda merkezden çevreye inisiyatif aktarımı vardır.
- Yerel yöneticilerini büyük bir titizlik ve tamamen liyakat esasına göre atar. Onlara mali özellik vererek, yerel yöneticileri bir biriyle büyüme amaçlı rekabete teşvik eder.
- OECD tarafından her 3 yılda bir yapılan, 15 yaşında ki öğrencilerin okuma-anlama, matematik ve bilim dalı testlerin de her üç dalda da Çin 1nci Türkiye 40 ncı sıradadır.
- Dünya'nın ilk 100 Üniversitesin de Türkiye'nin adı geçmezken, Çin 4 üniversiteyle 5 nci sıradadır
- Dünya'nın ilk 500 Úniversitesi içinde Çin'in 40, Türkiye'nin ise 1 Üniversitesi vardır.
- Çin 1978 de başladığı reform sürecin de 25 yıl aralıksız ortalama % 10 büyüyen Dünya'da tek ülkedir.
- Çin'in Dünya Ekonomisinde ki payı;
1995 de % 3 iken 2020 de %17.85' e ulaştı. % 25 payı olan ABD'yi 2.nci olarak takip etmektedir. Türkiye'nin Dünya Gayri Safi Hasılası ise 40 yıldır %1' ı geçmemekte şimdi ise % 0.75- 0.86 arasında gidip gelmektedir.
- Çin 2020 yılı itibarıyla 2.6 Trilyon Dolar ile ihracat şampiyonu. Bu rakam yaklaşık Türkiye'nin 11 katı.
- Çin sadece ihracat yapmıyor, yüksek teknoloji, ara malları ve nihayi tüketim maları satıyor. Avrupa'nın yüksek teknoloji ithal ettiği ülkelerin başın da Çin gelmektedir.
- Çin 2018 küresel imalat sanayinin üretiminin % 28' ini üretiyor. Bu yüksek teknoloji üretimi ancak yüksek kaliteli eğitimle olabileceğini söylemeye gerek yok sanırım.
- Çin Ekonomisin bir diğer özelliği de tasarruf oranını düzenli olarak artırmasıdır. Türkiye de % 20 civarında ki bu oran Çin de % 45 dır. Bu yüksek tasarruf oranı yatırım için Çin ekonomisine cari fazla verdirerek, borçlanma ihtiyacını engelliyor.
- Yıllardır devam eden cari fazla nedeniyle Çin bugün 3.1 Trilyon Dolarıyla Dünya'nın en fazla Döviz rezervine sahip 1 nci ülkesidir.
- Makroekonomik dengeleri yerli yerin de enflasyonu % 2-3 işsizliği % 4.9 bütçesi açık vermeyen, cari fazla veren, yüksek büyüyen Çin'e yabancı sermaye açısından bir cazibe merkezi.
Hiç şüphesiz Türkiye devâsa ekonomiye sahip bir Çin ekonomisi gibi büyüklükte ekonomiye sahip olmasını istesek de mümkün değildir. Türkiye, Çin Modeli derken, ihracatını artırıp cari açığı fazla verdirerek boğazından yakalamış borç yükünden ve günü kurtarma çabasındadır.
'Model' işi millete bir umud daha vermedir. Biz planlı kalkınmayı da, ekonomik modelleri de, kalıba girmeyi de pek sevmeyiz...Onun için 60 yıllık devâsa kurumumuz Devlet Panlama Teşkilatı'nı kaldırmadık mı ?
Bu bile, her vatandaşa "Madem bu kadar borçlanıldı üstüne üstlük Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan özelleştirmelerin kat be katı 70 Milyar $ özelleştirme yapıldı, bunca paralar işsizliği önleyecek, ihracatı artıracak yüksek katma değerli ileri teknoloji yatırımlarında niye kullanılmadı, biz niye 7 yıldır büyüyemiyoruz, niye ?" sorusunu sorma hakkını vermektedir.
Çin elbette yukarıda ki ekonomik verilerden ibaret ülke değil. Dünya da insan haklarını ihlal eden, demokrasiyi hoş karşılamayan, Uygur Türklerine uyguladığı katliam ve mezalimleriyle ünlü, otoriter, baskıcı, tek parti hakimiyetin de; yâ açlık yâ zindan ya ölüm yâ çalışacaksın dörtlü baskı altın da sessizce 1 milyar insanın yaşadığı, gelir adaletinin olmadığı karanlık ve kaotik bir ülkenin adı da Çin'dir.
Yatırım yaptığı ülkeler de ve özellikle de Afrika da çevre katliamların da sömürgeci Batılılar bile aratır cinstendir.
Sözleşmelerin de uluslararası hukuk yerine kuralları en acımasızca kendi koyan, sonun da Afrika'yı ele geçirmeye çalışan " şirin" ve "sevecen " görünen sinsi bir ülkenin adı da yine Çin'dir.
Eğitim ve devlet de liyakat bu işin anahtarıdır. Aksi halde aynı soy ismi taşıyan kılanların devlet bürokrasisine çöreklenip, " kötü para iyi parayı kovar" misali iyi yetişmiş vizyoner kadroların dışlanarak, kurumların çökerilmesiyle bu işler zor.
Bir defa yönetenlerin her şeyden önce " biz nereler de yanlış yaptık ?" diye, öz eleştiri erdemini göstermesi gerekir.
Kitlelere sürekli pompalanan haşa, "hatadan münezzeh !" ya da "kutsanmış lider !" veya " asrın lideri !" edalarıyla bu işlerin olmayacağını, herkesten önce elleri böğrün de şaşkın vaziyet de, hayalleri yıkılan, yazık edilen "dava" neferleriyle birlikte tüm milletçe şahit olduk.
Ama malesef, bırakın öz eleştiriyi "evet kriz var !" itirafı dahi ne kendilerince ne de bir başkaları tarafından dillendirilmesi bile hoş görülmüyor.
Üzerimize kara bulutlar gibi çöken bu ekonomik krizden çıktığımız da;. Yine devletten nemâlanan mütahitlere tüy bitmemiş yetimin hakları peşkeş çekilecek mı ? Yine 3-5 yerden maaş zıkkımlananlar olacak mı ? Devlet de lüks araba saltanatı sona erecek mi ? Ceremesini halkın çektiği, Kamu bankalarının yüksek meblaglar faiz ödeyerek aldığı dış borçlar, kime ya da kimlere uygun şartlar da kredi olarak verildi de ödenmedi. Bunların listesi "ticari sır " mı olacak yoksa bir bir açıklanacak mı ? v.s v.s...
Yoksa, Peygamberimizin "fakirlik neredeyse küfür olacaktı " sözüne rağmen, yine yeniden fakir fukaraya sabırla cennet vâad mi telkin edilecek ?
Söyleyin Allah aşkına hangisi !?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.