Esat BEŞER
Dillerin Doğuşuna İlişkin Görüşler & Teoriler
Dilbilimciler, dillerin doğuşuna ilişkin farklı görüşlerde bulunmuşlardır.
Ki; bu dilbilimciler içinde, yeryüzündeki bütün dillerin tek bir kaynaktan yani tek bir dilden doğmuş olduğunu düşünenler vardır.
Ki; bu görüşe göre, dil, ilahi bir kaynaktan gelmektedir ve bu kaynak, tektir.
Yani, Yaratıcı, insana dili armağan etmiştir ve onu üstün kılmıştır.
Dolayısıyla, tüm diller, tek bir dilden doğmuş olmalıdır.
Keza, birçok dilbilimci ve hatta, filozofun görüşleri, bu yöndedir.
Diğer bir görüşe göre, diller, ayrı ayrı kaynaklardan doğup gelişmişlerdir.
Ki; bu ikinci görüş, ilahi kaynağı dikkate almadan ortaya atılan tasarı ve teorilerden oluşmaktadır.
Bu görüşte olanlara göre, önce, jest ve mimiklerle; daha sonra, el kol işaretleriyle, anlaşma sağlanmıştır.
Ardından, taklit ve yansıma sesler, dille çıkarılarak, anlaşma zinciri genişletilmiştir.
Ve nihayetinde, kelimeler, ortaya çıkmıştır.
Böylece, dil dediğimiz anlaşmalar sistemi, gelişip genişlemiştir.
Dillerin Doğuşuna İlişkin Teoriler
Dilbilimcilerin ilk kelimenin doğuşuna ilişkin farklı teorileri vardır.
Dillerin ve Kelimenin Doğuşu
Dillerin ister tek bir kaynaktan, ister ayrı ayrı kaynaklardan doğdukları ileri sürülsün, dillerin doğuşu demek, eninde sonunda, kelimenin doğuşu demektir.
En Küçük Birlik
Çünkü; her dilin en küçük birliği, kelimedir.
Dilbilimciler, ilk dilin yani ilk kelimenin doğuşuna ilişkin çeşitli teoriler ileri sürmüşlerdir.
Yansıma Teorisi
Yansıma Teorisi’ne göre, dil, insanların, ses çıkaran varlıkların seslerini yansımasıyla kurulmuştur.
Yani, doğadaki sesler taklit edilerek, kelimeler oluşmuştur.
Dolayısıyla, konuşma başlamıştır.
Başta kuş olmak üzere, hayvanların sesi, gök gürlemesi ve su sesi gibi sesler, kelimelerin doğuşu için bir örnek ve model teşkil etmiştir.
Yansıma Teorisi’ne göre, dillerin akrabalığı da yansıma seslerle yakından ilgilidir.
Zaten, ona dayanmaktadır.
Bu teori, ayrıca, çocuk dilinde yer alan yansımalı kelime veya sesleri, komut olarak göstermektedir.
Ünlem Teorisi
Ünlem Teorisi’ne göre, ilk kelimeler, ünlemlerdir.
İnsanlar, ilk tepkilerini, ani olaylar karşısındaki şaşkınlık ve öfke gibi duygularını ifade eden ünlemlerle ortaya koymuşlardır.
Böylelikle, ünlemler, tekrar edilmiştir ve diğer kelimeler de ünlemlerden ortaya çıkmıştır.
İş Teorisi
İş Teorisi’ne göre, ilk kelime, insanın iş yaparken çıkardığı seslerden doğmuştur.
Yani, dilin kaynağı, iştir.
Kazmak, kesmek, vurmak gibi fiiller arasında, insanın duyduğu sesler, kendisine anlamlı kelimeleri çağrıştırmıştır.
Ki; bu durumda, önce, fiiller ortaya çıkmış olmalıdır.
Daha sonra, fiillerden isimler doğmuştur.
Psikolojik Teori
Psikolojik Teori, dilin temelini ses, mimik ve jestlerin oluşturduğunu savunmaktadır.
Bu teoriyi savunanlar, çocukları örnek gösterirler ve şöyle derler:
“Çocuklar, isteklerini önce, mimiklerle ve jestlerle ifade ederler. Daha sonra, yavaş yavaş kelimeleri kullanmaya yönelirler.”
İnsan, dili ilk olarak, bir çocuğun keşfettiği gibi bulmuştur.
Öncesinde, her sese paralel bir mimik vardı.
O halde, kelimeler, mimik ve jestlerden doğmuştur.
Açlık veya sevinç gibi değişik duygular, önce, mimik ve ona bağlı olarak, bağırma veya mırıldanmayla, kendini gösterir.
Sonra, tek heceli seslenmeler ve el işaretleri ortaya çıkar.
Son aşamada ise, istekler, sembollerle yani kelimelerle ifade edilir.
Daha sonra, resim veya yazıyla ifade etme ortaya çıkar.
Ki; bu teori yani Psikolojik Teori, diğer teorilere kıyasla, akla daha yatkın görünmektedir.
Peki ya, siz, ne dersiniz, bu hususta?
Güneş-Dil Teorisi
Türkçe’nin dünya tarihindeki ilk dillerden biri olduğunu savunan dilbilim teorisidir.
Teori, 1930'lu yıllarda, Mustafa Kemal Atatürk tarafından desteklendi ve geliştirildi.
Ne var ki; Güneş-Dil Teorisi, dilbilimciler tarafından kabul görmedi ve kısa sürede önemini yitirdi.
Atatürk'ün ölümünün ardından, İbrahim Necmi Dilmen, Ankara Üniversitesi’ndeki Güneş-Dil Teorisi ile ilgili derslerine son verdi.
Öğrencileri, bunun sebebini sorduklarında,
"Güneş, öldükten sonra, onun teorisi, nasıl hayatta kalabilirdi?" diye cevap vermişti.
1990'lı yıllarda, bazı yazarlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkeleri, ilk yıllarındaki icraatları ve Atatürk İlkeleri hakkında, Güneş-Dil Teorisi çalışmalarını örnek vererek, resmi devlet ideolojisi ve etnik kökenin inkâr edilmesi gibi tanımlama ve yorumlar getirmişlerdir.
Bu amaçla, Atatürk'ün desteklediği Güneş-Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi hakkında akıl dışı rivayetler uydurulduğu ve Atatürk'ün "safsatalara inanan biri" olarak gösterilmek istendiği yazılmıştır.
Ki; bunların, Atatürk Devrimleri’ni ve onların etkilerini eleştirme maksadı taşıdığı ve postmodernist dalganın etkisiyle yapılan maksatlı yayınlar olduğu savunulmaktadır.
Ulus Gazetesi’nde, 1935 yılında, Dillerin Kökeni sorunu ile ilgili “Notlarımızı Anlatan İzah” başlığıyla, imzasız makaleler yayınlandı.
14 Kasım 1935 tarihinde, Etimoloji, Morfoloji ve Fonetik Bakımından Türk Dili adıyla, makaleler kitap haline getirildi.
TDK Genel Sekreteri İbrahim Necmi Dilmen, Tahsin Mayatepek ile yazışmasında, bu notların ve açıklamaların Atatürk'e ait olduğunu; ancak, "Kendileri, isimlerinin ilanını arzu buyurmadıklarından" imzasız yayınlandığını açıklamıştır.
Ki; bu notların hazırlanmasında, Rus dilbilimci Pekarski, Fransız Hilarie de Barenton ve B. Carra de Vaux'un eserlerinden faydalanılmıştır.
Necmi Dilmen'in mektubunda, Atatürk'ün yazdığı anlaşılan Etimoloji, Morfoloji ve Fonetik Bakımdan Türk Dili isimli kitapta, Sırp asıllı Avusturyalı dilbilimci Dr. Phil. Hermann Kvergić'in Türk Dillerindeki Bazı Unsurların Psikolojisi isimli 41 sayfalık basılmamış Fransızca eserinden de faydalandığı açıklanmıştır.
Bu tez, yazarı tarafından 1935 yılında, Viyana’dan önce, Türk Dil Kurumu'ndan Ahmet Cevat Emre'ye gönderilmiştir.
Emre'nin önemsiz bulduğu mektubuna cevap alamayan Kvergić, bu kez eserini doğrudan Atatürk’e göndermiştir.
Teorideki esas fikir, Atatürk tarafından geliştirilmiş ve sunulmuştur.
Güneş-Dil Teorisi, 1930'lu yıllarda, Atatürk tarafından desteklenmiş, Türk Dilini Tetkik Cemiyeti'nin düzenlediği 3. Dil Kurultayı’nda katılımcılar tarafından tartışılmış ve hatta, Kurultay Raporu’nda, katılımcı dilbilimciler tarafından araştırılması teşvik edilmiştir.
Kvergić'in teorisinin ana fikri; Türk dilinin dünyada esas bir dil olduğu ve dünya dillerindeki birçok kelimenin Türkçe’den türediğiydi.
Güneş-Dil Teorisi’nin tarih içerisinde oynadığı rol, Atatürk Devrimleri'ni anlamak açısından önemlidir.
Ümmetten millete geçme aşamasında olan ve Batı karşısında kendisini aşağılanmış hisseden Türk milletine özgüven aşılamak, teorinin amaçları arasında görülmüştür.
Teori, Atatürk Devrimleri'nin yıktığı düzenle ve Avrupa merkezci tarih teorileriyle hesaplaşma çabası olarak değerlendirilmektedir.
Atatürk, Türk Tarih Tezi'ni desteklemek için Kvergić'in hipotezinin geliştirilmesini istemiştir.
Çünkü; kendisine güvenen ve saygı duyan bir millet bilincinin uyanmasını istemiştir.
Keza, Avrupalı tarihçilerin Türkleri aşağılamasına yanıt olarak, "Türk dili, Taş ve Maden Devri’nde, kültür kelimelerini göç yolu ile yeryüzündeki dillere yayan kadim büyük bir kültür dilidir." mesajı verilecekti.
Kaynak: Güneş – Dil Teorisi - Esat BEŞER
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.