Habibe BAYKALKÖK
Divan-I Hikmet' ten.. Kutlu Makamları Türkıstan'da
Hurma verip, başımı okşayıp nazar eyledi
Bir fırsatta âhirete doğru sefer eyledi,
" Elveda" deyip bu âlemden göç eyledi
Medreseye varıp,kaynayıp coşup taştım ben işte..
Burada verilen çileyi, dinleyip, görüp yazmamak vebal vebal !
Boy boylayıp soy soyladığımız hislerle geldik, Atam Oğuz Han'ın Yurdu, Hz. Hoca Ahmet Yesevi’nin köyüne. Altından kalkamayacağımız emanetleri bizlere yükleyen bu Türkçe aşığı kimdir? - Kimdir Bu Hak Dostu? Gönül tahtımda, Mehmet Akif merhumun dediği gibi, "şüheda fışkıracak bu topraklar", beni halden hale sürüklüyor. Kesinlikle bir ölüm ancak bu kadar ölümsüzdür dedirten bir ruh hali.
Gele gele gelip de gördüğümde, bu koca bozkırlardaki dağlar boşuna yarılıp, demir boşuna erimemiş, demeden edemiyor insan... Yönünü doğudan batıya bilgece döndürmüş, “muhabbetin pazarında dolaşarak” dosdoğru öğütler yapmış olduğunu süzüyorum zihnimde. Etrafıma baktıkça, düşündükçe, Hoca Ahmed Yesevi'nin ne kadar haklı olduğunu sorgulamadan geçemiyorum!
Peki kimdir, bu tasavvuf bilgesi? Hz. Mevlânâ, Hacı Bektaş-ı Velî ve nice Alperenin Hocası! Hep birlikte: Hz. Hoca Ahmed Yesevî dediğinizi duyar gibiyim. Fotoğrafta görüldüğü gibi Hazretleri’nin türbesi, bugünkü Kazakistan'ın sınırları içerisinde tarihi ismi "YESİ" olan şehirdedir (SSC döneminde Türkistan adı verilmiş). Burada rivayet edilen şekli ile bu adlandırma, Stalin’in Türkler’in zihnindeki BÜYÜK TÜRKİSTAN kavramını bir köy ya da küçük bir şehir adına indirgeme politikasından doğmuştur.
Kısa bir alıntıdan hareketle ( Hoca Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları/119, Ankara,1998 ) Ahmed Yesevi’nin bugünkü Kazakistan Cumhuriyetinin Çimkent şehri yakınlarında (7km mesafede) Sayram kasabasında dünyaya geldiğini öğreniyoruz. Bu kasaba Türk destanının kahramanı OĞUZ HAN’ın idare merkezi olduğu bilinen ve bu yönüyle Türk tarihinde ayrı bir yeri olan Yesi (=Türkistan) kentine 157 km. mesafededir. Doğum yılı kesin olarak bilinmemekle birlikte “Fakmame” adlı risalede yer alan 73 yıl yaşadığı ve 1166 yılında vefat ettiği göz önüne alınırsa 1093 yılında doğduğu kabul ediliyor. Babası İbrahim Şeyh, Annesi ise Ayşe (Karasaç) her ana gibi ona da "ANA" derlermiş. Anne ve babasının türbeleri de Sayram kasabasındadır. Bu türbelerin, Buhara'da manevi eğitimini tamamlayıp yeniden YESİ'ye dönen Ahmed Yesevi tarafından yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Babasının ölümünden sonra Arslan Baba, Yesevi’nin eğitimini üstlenmiş; Hz. Muhammed(S.A.V) efendimizin kendisine emanet ettiği hurmayı sahibi olan Ahmed'e teslim etmesi de manevi bir işarete dayanmaktaymış. Yedi yaşındaki Ahmed hurmayı alınca Arslan Bab'a görevinin bitmediğini, asıl kalbinde olan öze talip olduğunu söyler.
Arslan Bab Kimdir? Sorusu aklımıza geliyor! İnanılan yaygın menkıbeye göre Arslan Bab Hazret-i Muhammed (S.A.V.) efendimizin Keremli ashabından olduğu bildirilen Arslan Baba dır.Yine aynı menkıbeye göre bu Şeyh, İslâm dinini öğrenmek için Hicaz'a gider, Hz. Ebû Bekir (r.a.) ile görüşüp İslam’ı kabul eden ozanlar piri ünlü Korkut Ata ve Orta Asya sûfilerinin önde gelenlerinden Çoban Ata ile birlikte ilk öncülerin arasında yer alır ve dört-yüz yıla yakın yaşadığı söylenir. Arslan Baba nın ölümünden sonra onun daha önce verdiği işarete uyan Ahmed Yesevi, Türkistan'ın İslam merkezi olan Buhara'ya gider. Buhara'da, Semerkand'da devrin önde gelen âlim ve mutasavvıfı Şeyh Yusuf Hemedanî ye intisap ederek O'nun irşat ve terbiyesi altına girer. Divan-ı Hikmet den anlaşıldığı kadarıyla verdiği hizmet ve alperen yetiştirme mücadelesi gelecek nesillere iyi anlatılmalıdır. Ahmed Yesevi'nin o tarihte 27 yaşlarında olduğu anlaşılıyor. Yetmiş üç yaşına varan ömrü içinde yaptıkları ve yol göstericiliği hakkında sizlerle paylaşmak istediğim bazı notları da gelecek yazılarımda ele alacağım.
Kısaca, gün gelmiş Sovyet zulmüne rağmen güzel Türkçemizin bu coğrafyada diri kalmasının sağlayan, Türkiye'mizi ve Türkçemiz onun yetiştirdiği Alperenlerine borçlu olduğumuzu düşünmeden edemiyor insan.. Hz. Ahmed Yesevi duasıyla Ata yurdundan selâmlar iletirken, Hoca’nın kendi dervişlerine yaptığı öğütte “marifeti olmayanın kerameti olmaz” sözleri ile bitirelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.