Çok Soğuk Bir Yazı; Üşüyeceğiz!

“Bizim buralara kar acı yağar bilir misin?

Yağmur sel, kar dağ olur geçit vermez.

Sizin gibi manzaralık resim çekemeyiz,

Mahsur kalanları resimleriz, işinize yaramaz!”

***

Bizi üşüten, gökten yağan kar, yere inen yağmur, esen rüzgâr, delice etrafı yıkan fırtına değil, soğuk suratlardır, bir manası olmayan, bir mimiği bulunmayan, insan olduğu anlaşılmayan yüzlerdir…

***

Bizim için sürpriz değil, üşümek…

Kış gelince üşüyeceğimizi tahmin ederiz ve üşürüz.

Üşüyeceğiz der, yine üşürüz…

Bize bakanların bakışlarını görür ve biliriz ki üşüyeceğiz…

Horlanır üşürüz, itilir üşürüz, bir kenara atılır, üşürüz…

Biz üşüyeceğimizi biliriz aslında; ne zaman, kimin bizi üşüttüğünü tahmin ederiz…

Seçimimizi ona göre yaparız, geçimimizi ona göre, dostluğumuzu ona göre, düşmanlığımızı da ona göre.

Çünkü yıllar boyunca bizi üşütenlerin, bir kez daha üşütmekten kaçınmayacağınız bilir, üşüyeceğiz diyerek yola çıkarız, yoldan döneriz, yolda kalırız…

Bazen ısınacağımızı hayalleriz; sıcak bir yuva, çıtır çıtır yanan bir soba, kömür karası bulaşmayan petekler, bir köşede pamuk kedi, neşeyle oynayan çocuklar, yaşlı dede, nine, mutlu bir yuva.. neler neler, maydanozlu köfteler ama lafta kalan hayaller, gerçekleştiğini pek göremeyiz.

Mutlu yuvamızda, üşüyen bedenimize rağmen içimizi ısıtanların mutluluğuyla fark etmeyiz üşüdüğümüzü…

Yoksa biz dışarı çıksak üşürüz, içeri girsek üşürüz, yolda kalsak üşürüz, devam etsek üşürüz…

Hep soğuk üşütmez ya çok başka türlü de üşüyeceğiz…

Yokluk çekenler, kışın tadını farklı bilir, zenginlerse farklı…

Kimisi geniş mekânlara rağmen, “üşütmeyen” ısıtma sistemleriyle kışı, romantik bir şekilde geçirir ve sadece paltodan arta kalan zamanlarda hafif bir üşüme hissedebilirler…

Aracına binerken, aracından inerken…

Ama asıl üşüyen zengin olmayanlardır; doğudakiler üşür, güneydoğudakiler üşür ve yoksullar üşür…

Üşümek, bizim buralarda “normal” sayılır, asıl “donma” derecesine geldiğinde ülke gündemine girer, o da bir anlık haberdir, gelir geçer. Oysa üşümemiz, deler geçer, yakar geçer, acıların üzerine acı katar geçer ama geçmez…

Yollar geçit vermez mesela…

Eşin doğum yapacaktır, hastaneye yetişmesi gerektir…

Ve üşüyecektir ve donacaktır…

Okula giden çocuklar, sabah evden çıkarken “üşüyeceğiz” diye çıkarlar, ısınacağız diye hayal kurma şansları yoktur.

Çocuğunu okula gönderenler de onları üşüterek, hatta dondurarak okula gönderdiğini bilir.

Onların tek derdi, kavuşacak mıdır, gidecek midir, geri dönecek midir?

Üşüyeceğiz, biliriz ama odun alamayız, kömür alamayız…

Üşüyeceğiz, biliriz ama doğalgaz faturasını ödeyemeyiz…

Sıkı sıkıya sarınırız, nefesimizle ısınır, bir birimize daha çok yakınlaşır, çok konuşmaz, az uyanık kalır, yorganımızla muhabbet ederiz, sessizce…

Bütün bunları biliriz, hava soğuktur o zaman üşüyeceğiz…

Ama bizi asıl üşüten bunlar değil, çaresizliktir…

Buz gibi suratlar üşütür bizi…

Bir tebessümü esirgeyenleri görünce üşürüz…

İnsanları diline, derisinin rengine, kıyafetinin kalitesine göre ayıranları, öteleyenleri, bağrına basanları görünce üşürüz…

Bu ülkede üşümek için bahaneye ihtiyaç yok; haber bültenlerini izleyince üşüyeceğiz, biliriz…

Gerçekleri, gözümüzün içine bakarak yalanlayanları görünce de üşüyeceğiz, biliriz…

Yalanları bize gerçek diye yutturmak için kırk takla atmaya lüzum dahi hissetmeyenleri görünce de üşüyeceğiz, biliriz…

Bizi üşüten, gökten yağan kar, yere inen yağmur, esen rüzgâr, delice etrafı yıkan fırtına değil, soğuk suratlardır, bir manası olmayan, bir mimiği bulunmayan, insan olduğu anlaşılmayan yüzlerdir…

Bize insanca bakmayanlardır bizi üşüten, soğutan, hayattan küstüren…

Yoksulluğumuzdan tiksinenlerdir bizi üşütenler…

Allah’ın verdiği hakkı, bize lütuf gibi sunan, gıdım gıdım veren, sonra da başımıza kalkanlardır.

Karnımızın açlığını, cebimizin boş olmasını umursamayanların, “ne kadar özgür olacağımıza” karar vermesini her duydukça üşüyeceğiz, biliriz.

Biliriz ki, bizi, biz olarak kabul etmeyenlerin sesi gür çıktıkça biz üşüyeceğiz, biz donacağız ama biz asla vazgeçmeyeceğiz…

 

Tweetimden Seçmeler

Bazen ipler senin elinde sanırsın. Sonra bir bakarsın ki, elinde tuttuğun ipin peşinden giden sensin, çekenler hep başkası, çok başkası.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi

Mantı

12 Ağustos 2024 Pazartesi 16:20