İlginç ve Gizemli Bir Köy; Barbaros

Bugün sizlere ilginç, gizemli ve bir o kadar da şirin bir köyü tanıtacağım. İzmir’in Urla ilçesine bağlı Barbaros’un ünü sınırları zorluyor. Bakalım Barbaros’ta ilginç ve gizemli olan ne, şirinliği nereden geliyor?

Daha önceden köyle ilgili bir bilginiz yoksa girişte bir birinden değişik korkulukların sizi karşılamasına şaşırırsınız. Bir anda “Hayırdır, köyü periler mi bastı, bir korku filminin sahnesine mi denk geldik”, diye düşünürsünüz ama değil.

Barbaros Köyü, İzmir’in Urla ilçesine bağlı bir mahalledir. İzmir’e 55, Urla’ya 22 kilometre mesafededir. Daha önce köy statüsündeyken, mahalleye dönüştürülmüş. Barbaros ya da eski adıyla Sıradam veya daha da eski adıyla Başköy, Anadolu Beylikleri döneminde yerleşimin olduğu bir yer. Eski bir Türkmen Yörüklerinin köyü olarak geleneklerini, göreneklerini yaşatan bir yer olarak biliniyor.

Köye girişte sizi karşılayan, yörede ‘oyuk’ denen korkulukların hikâyesi hayli ilginç. Bir anlatıya göre, Kurtuluş Savaşında erkekler cepheye gidince, köyde kalan kadın ve çocuklar ‘yalnız olmadıklarını’ ele güne göstermek için evlerin önüne korkuluk yerleştirmiş.

Bir başka hikâye ise zamanında baş gösteren veba salgını sonrası, köylüler nerede yerleşeceklerini öğrenmek için et testi yapmışlar. Bunun için bir hayvan keserek etlerini değişik yerlere dağıtmış, etin bozulduğu yere köyü kurmaya karar vermişler. Bugün Barbarosu’un yerleşim yeri, o gün etin bozulduğu yer olduğu söylenir.Korkulukların da yine aynı dönemden kaldığı söylenir.

Belki bu hikâyelerin biraz doğru, biraz abartma ama hangisi ağırlıklı bilinmez.

Ancak asıl doğru olan ise bambaşka…

Gizem de işte tam burada başlıyor.

Köy Hizmetleri Müdürlüğünde 28 yıl çalıştıktan sonra emekli olan birisi olarak, köyün hikâyesi çok ilgimi çekti. Çalıştığım süre boyunca bu tür anlatıları dinlemiştim. Sadece Barbaros’ta değil, ülkenin her bir yanında olan bir gerçekmiş meğerse…

Zamanında köylere hizmet eden ve Osmanlı döneminden beri var olan Nafia Vekaleti/Müdürlüğü, sonra Yol, Su ve Elektrik İşleri Müdürlüğü (YSE) adını almış, son olarak da Köy Hizmetleri olmuştu. Daha sonra da İl Özel İdaresiyle birleşerek, lağvedilmişti. İşte o dönemlerin bir bölümünde Nafia, bir bölümünde YSE olarak hizmet veren kurumda eleman yetersizliği had safhadaydı. Yapacak iş çok, eleman da az olunca (Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak, onlarca yıl boyunca), bazı yerlerde köylülerden destek isterlermiş.

Barbaros’ta da böyle olmuş…

İzmir’in köy yollarında süren çalışmalar için köylü erkeklerden destek alınmış. Elbette bu destek ‘gönüllü’ değil. O zamanın demokrasi anlayışına göre ‘zorunlu’ olduğundan yapacak bir şey olmadığını gören köylüler, yol çalışmasına, karın tokluğuna katılırmış. Hem de aylarca, yıllarca süren bir çabayla…

Bazen bir hafta, iki hafta, bir ay eve uğramadıkları olurmuş. Evin kadınları ve çocukları da tarla ile ev işiyle uğraşırmış. Ebette ki bunun altından kalkmak kolay olmamış.

Erkekler ise yol çalışmasında, dinamit patlamasında, tozdan, kirden, pastan hasta olurlarmış. Çoğu işitme kaybı yaşamış. Patlama sesinin yüksekliğinden köydeki kadınlarda da işitme kaybı başlamış. Erkeklerin çoğu da ortopedik rahatsızlıklar ve akciğer rahatsızlıkları nedeniyle hayatını kaybetmiş.

Ve iş kadınlara kalmış; tarlalar boş, sofralar boş, ocaklar boş, tencereler boş kalınca iş başa düşmüş.

Günlerden bir gün, İstanbul’dan gelip yerleşen Demet hanım, köyün kaderini değiştirecek ilk adımı atmış.

Bitme noktasına gelen tarlalarda boş duran korkuluklar, hiç kimseyi korkutmuyormuş. Bir muziplik düşünerek, tarladaki korkulukları köye getirmeyi önermiş. Oyluk denen ve çeşitli kıyafetlerle (urbalarla)yapılan içi saman ve mısır sapı doldurulmuş korkuluklar evlerin önüne asılmış. Biraz da abartarak, her eve her köşeye her pencereye rengârenk, çeşit çeşit korkuluklar asılmış.

Ve ne olduysa ondan sonra olmuş.

Buna muzip bir de anlam yüklemişler; tarlaları boş gören korkuluklar bir gece yarsı köye inmiş ve demiş ki, “Gaşıngavran (aklını başına al), tarlanı boş bırakma” ve o günden sonra yavaş yavaş tarım yeniden başlamış. Yöresel ürünlere ağırlık verilmiş.

Korkulukların ilgi çektiğini görenler, bir turizm firmasının da katkısıyla yurtdışından bir ekip getirerek, Oyuk Festivali düzenlemiş ve köyün adı yavaş yavaş duyulmaya başlamış. Köyün makûs talihi de böylece değişivermiş.

Köy, bir Ege köyü.

Kalbinizin Ege’de kalacağı türden olan köylerden birisi.

Aydın-İzmir yöresinde bulunan efelik geleneği burada da var.

Konuşmaları da zaten Aydın’la burada benzerlik gösteriyor. Gelivermek, gidivermek, burada sıkça duyacağınız kelimeler.

Köylüler çok sıcakkanlı, dışarıya açık, konuşkan ve dost canlısı.

Köyde yemek yiyeceğiniz, çay-kahve içeceğiniz ve yöresel ürün alabileceğiniz şirin mekânlar yapılmış. Mekânı işletenlerin çoğu da kadın. Tıpkı eskiden olduğu gibi erkekler evde yokken, ayakta kalma çabasında oldukları gibi, köyü ayağa kaldırmaya çalışıyorlar ama bu defa farklı. Erkekler de tarlada, tarımla uğraşıyor.

Köy biraz popüler olunca dizilere mekân da olmuş. “Fatma Gül’ün Suçu Ne?”, “Hayat Sevince Güzel” ve “Kalbim Ege’de Kaldı” isimli televizyon dizilerinin önemli bölümleri burada çekilmiş.

Köy biraz Şirince’ye, biraz Alaçatı’ya, biraz Birgi’ye benzese de, kendine has özellikleri daha çok öne çıkıyor.

Köyde Zübeyir Zühtü Erzenadıyla bir de kütüphane var ama daha çok toplantı ve kültürel etkinlikler amacıyla kullanılıyor. Köyün okuma oranı da hayli yüksek.

Genelde köy hayatı sessizdir ama Barbaros’ta çok daha sessizdir. O kadar ki, uzun süre oturup sessizliği dinlemeniz, size çok şey öğretir.

Bir de başka yerde olmayan ‘Çat Kapı Evleri’ Barbaros’ta var. Eğer bir evin kapısında Çat Kapı Evi yazıyorsa, oraya girip, sofrada ne varsa yiyip içip, ücret olarak da gönlünüzden kopanı verip çıkabilirsiniz.

Peki köyde ne yiyebilirsiniz?

Öncelikle bütün yöresel ürünleri tadabileceğiniz gibi, alabilecekleriniz de var. Katmer öncelikli. Ancak katmerin tüm içeriği de yöresel. Köy loru, köyde yetişen maydanoz ve soğan, köy değirmeninde sıkılan zeytinyağıyla birlikte, katmer, Barbaros’a has bir hale geliyor. Bir de buraya has Çalkalama var. Onun dışında, başka yerde bulacağınız lezzetlere de burada ulaşmanız mümkün Mesela biz Çınarlatı’nda mantı ve ev baklavasını tercih ettik ki, tadına doyulmaz. Bir de tarçınlı kurabiye…

Köy kahvesinde çay, kafelerde bir birinden değişik kahve içme şansınız var. Ayrıca gerçekten de bir köy bakkalı gibi düzenlenmiş bakkalda yöresel ürünleri alabilirsiniz.

Ama dikkat edin, kalbiniz Barbaros’ta kalabilir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi

Mantı

12 Ağustos 2024 Pazartesi 16:20