Asuman SOYDAN ATASAYAR
Kendi Resminizdir Sanata Yansıyan
Sosyal hayatın içinde insanı insan şekillendiriyor, üzümün üzüme bakarak karardığı gibi. Yaşantımızla beraber duygularımız da değişiyor sürekli. Yeryüzü şekilleri gibidir hayat, her zaman düzlük değil, iniş çıkışlar, hengameler çok çıkar karşımıza. Gülmek kadar, ağlamak da hayatın bir gerçeğidir. Dibe vuruşlar, sarp yokuşlar ve uçuşlar çıkabiliyor karşımıza. Bu iniş çıkışların kişiliğimize mesafesi, derinliği, etkisi, tahrip gücü kişiden kişiye değiştiği gibi dayanma ve direnç gösterme gücü de her kişide farklılık gösterir.
Zorluklar, acılar, özlemler, ihanetler, ayrılıklar, muhtaçlıklar, kırgınlıklar, beklentiler ve bunun gibi içimizde iz bırakan nice yaşanmışlıkların doğurduğu duygu ve düşüncelerimiz, zamanla yüreğimize sığmaz bir hâl alıyor. İçinizde patlamak için çırpınan koca bir volkan oluştururlar. Sanat ve edebiyata karışma isteği, işte bu noktada ana rahmine düşer gibi sanatçı ruhuna düşüveriyor. Tohum atılıyor kaleme yürekten. İşte o anların verdiği enerji ve sinerji, tüm evreni haberdar etme arzusu uyandırıyor kişide. Acıların doğurduğu duygular ölümsüzleşmek içgüdüsü uyarıyor belki de insanda. Bu volkanın patlamasına yeteneklerimiz kumanda ediyor. Kültür ve kapasite nispetince dökülüyor dış dünyanın somut materyalleri üzerine. Sesli, sözlü, yazılı, çizili olarak müzik, edebiyat, resim, heykel ve bunun gibi sahalarda yer buluyor kendine.
Eser vermek, vermeyi istemek, verme kabiliyetinde olmak; sevgi ile çekilen zorluk ve acı sınavının ödülüdür, madalyasıdır belki de.
Yaptıkça yapacakların azalacağını zannederken bir taraftan gizli bir güç tarafından şarj edildiğini fark edemiyor sanat kaleminin tozunu yutanlar. Kendine özgü zannettiği duygularını ölümsüzleştirmek isteğiyle iş başına geçiyor. Bir süre sonra özel alemden genel alemin içinde buluyor kendisini. Yaşamını, duygularını irdeleyip somutlaştırmaya çalışırken, zamanla çapını genişleterek evrensel boyuta atılıyor. Tıpkı suya atılan taşın oluşturduğu halkalar gibi. Yazmaya, çizmeye, boyamaya, yoğurmaya müptela olan yürek, gitgide tüm evrenin meselesini “ben” yapıyor içinde.
Bununla birlikte özünde bilgi ve yetenek kadar sevgi taşınmıyorsa eğer çalışmaların sanatsal değeri pek olmaz bence. Nasıl ki susuz bir hayat düşünülemezse sevgisiz de sanat değerlenmez. Nefret ve kin ile veya çıkar amacıyla bina edilen bir sanatın ebedileşmesi mümkün değildir.
Ressamın ruhunu fırça ve renkler çiziyorsa, şiir de kelimelerin çizdiği de şair ruhunun resmidir.
Her şair ve sanatçı ancak kendi ruhunu resmedebilir. Bir başkasının ruhunu resmetmek hiç bir sanatçı veya şair için mümkün olamaz. Ne kadar empati yapsanız da kendi ruh pencerenizden gördüğünüzü resmedersiniz ancak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.