Abdulbaki GÜNIŞIĞI
Edeee Notiyn Biyam
Rahmetli atamın Maraş’a tayin edilmesi ile geldiğimiz 1969 yılından bu yana bu üç kelimenin ve diğer bir çok vilayetimizde işitmediğim bazı kelimelerin manaları üzerinde düşünmeye başlamıştım. Aradan geçen yıllar bu ilgimi hiç eksiltmediği gibi, bilakis bende daha çok araştırma ve yazma isteği doğurdu.Ayrıca yakın bazı yerlerde duyduğum ede sözcüğünün manası ve güzel Türkçemiz içinde kullanılışı hakkında yaptığım araştırmalarda bana ışık tuttu.
Mevzua Türk tarihinin ilk yıllarına giderek çözüm bulmamız gerektiğini ifade ederek başlayalım. Türkler ilim adamlarının ve Türkiyatçıların araştırmaları neticesinde tesbit edilen bir çok boydan müteşekkil topluluklar halinde olan ve geniş bir coğrafyaya dağılmış vaziyette yaşayan büyük milletlerden en büyüğüdür dersek, abartmış olmayız. Türk asıllı halkların japonyadan, finlandiyaya, kuzey afrıkadan balkanların ve bütün doğu avrupanın her tarafına dağılmış olarak yaşaması bu tezimizin doğruluğunun bir ifadesidir. Türkçeden neşet etmiş ve etkilenmiş onlarca dil de bu tezimizin en büyük delillerinden birisidir. Son zamanlarda yapılan gen araştırmaları bu gün Türkistan dediğimiz geniş coğrafyadan daha çok kuzey batı Türkistan ve Avrasya diye tabir edilen bölgenin ve bu bölgede yaşayan ve bu bölgeden dağılan milletlerin Türklerle ayın geni taşıması dikkat çekicidir. Bu yazımızın mevzuunun dışında olması hasebi ile gen ve etnik konularına girmeyeceğim. Fakat bir topluluğu ayrı bir millet yapan ve bir başka ifade ile, değişik milletler zan edilen onlarca milletin, aslında tek millet olduğu, sonradan coğrafik dağılım ve uzun zaman ayrı kalınması ile dilde meydana gelen tabii değişimler neticesi birbirlerini anlamakta zorlu çekmeleri ne ve bunun sonucu kendilerini ayrı milletler zan etmelerine sebeb olmuştur. Bu ayrılık daha sonra aralarında büyük mücadeleler olmasına sebeb olmuştur. Macarlar ve diğer doğu Avrupa da yaşayan bazı milletlerin Türkler ile yüzyıllar süren mücadeleleri buna örneklerden sadece bir tanesidir.
Yukarıda sebeplerinden bazılarını saydığım etkiler neticesinde Türk boyları genel olarak oğuzlar, Kıpçaklar ve bu iki boy kadar sayıları olmasa da, Karluk, yağma ve Çiğil gibi boylardan müteşekkildir diyebiliriz. Bu boylar ve soylar arasında tarihi ve coğrafik sebeblerden dolayı dilde de bazı değişikler oluşmuştur. İşte Maraş’ımız da bulunan bu boyların konuştuğu kelimeler, Maraş’ımızın dilinde de etkili olmuştur. Yüzde elliden fazlasını oğuz boylarının meydana getirdiği Maraş’ımız da Evliya Çelebi’nin de tespit ettiği gibi hem Karluk, yağma, ve Çiğil (yanlış bir yazılımla çiğli diye söylenen köyümüzün asıl adının çiğil olması gibi) v.s boylar olmakla beraber önemli bir nüfusuda başta acemli mahallesinin şenliği gibi Kıpçak boyundan olanların teşkil ettiğini yaptığımız araştırmalar ile biliyoruz. Konuşulan dilinde Kıpçak ağzından kelimeler taşıması ve bir çok insanımızın tipolojisi de bize bunu söylemektedir.Acemli mahallesini meydana getiren hemşehrilerimiz, o zamanlar horasan(harizm) dan yani bu günkü Özbekistan coğrafyasından göçen atalarımızdır. Maraşlılar cümle içerisinde güneş ve gün kelimesini kün diye seslendirirken, dolu yağdı yerine Kıpçak ağzı ile tolu yağdı derler. Keza güreş , küreş oyunlarından biriside künde ismini taşır ve güneş görmek manasındadır. Türkçede özellikle karadenizde konuşulan ve kelime başlarına k ve t getirilerek söylenen keltim, kittim gibi söylemler Kıpçak Türkçesinin önemli farklılıklarıdır. Oğuzlarda da önceleri buna benzer sert söyleme şekilleri olmakla beraber İslam dininin ve bu dinin dili olan Arapçanın ve yanında Farsçanın yumuşatması ile k harfi g ve bazı an yumuşak g ile ve t harfi ise d ile değişmiştir. Fakat Kıpçakların oğuzlar kadar Arap coğrafyasına yakın olmaması dolayısı ile fazla etkilenmediklerini söyleyebiliriz. Meşhur Türk şairi çolpanın yazdığı şiirden bir miktar yazarak örnekleyelim.
Türük, kökke tiygen,
Kökke süygen,
Kökke tiygen
Munar bası. Bu şiirde geçen tiygen veya tiyken kelimesini Maraşlı tiyek olarak üzüm çubuğunda kullanır. Bu değmek dediğimiz kelime olup teymek şeklide iken sonradan değmek haline gelmiştir. Fakat üzüm çubuğunun yere değmesi sebebi ile Maraşlı ona eski zamanlardan bu yana tiyek demiştir. Kırımda bulunan Hazarlara ait olan mezarlığın ismide palta (balta) tiymez dir. Süygen ve ya süyük kelimesi ise damın yüksek kenarını ifade eder ve hala süyük demeye devam ederiz. Türük kelimesini ise Türk olarak daha çok Anadolu Türkleri tarafından telaffuz edilmeye devam etmektedir. Şiirde, çolpan Türkün başının göklerden yüksek olduğunu ifade etmektedir. Tarhana kelimesi de Kıpçak Türkçesinden geçen bir diğer kelime olup, askeri bir rütbeyi ifade eder.Noyanlar, Tarhanlar diye Türk ordusunun sübayları sayılır. Uzun süreler sefere çıkan ordudaki Tarhanların ve çerilerin yemesi için hazırlanmış olan bu dayanıklı yemek ve ismini sonradan tarhana olarak devam ettirmiştir. Zan edildiği gibi Anadolu Türklerinin tamamı oğuz boylu değil nerede ise yarıya yakını Kıpçak boylarından müteşekkildir.
Gelelim yazımızın başında yazdığımız cümledeki ede sözcüğünün manasını kurcalamaya. Kelimenin aslı Ata sözcüğüdür. Bu gün kabarlar (Maraşlının çerkes diye isimlerdidiği adıge boylarından, edige hanın ismini taşıyan) babalarına ade diye seslenirler bu sesleniş şekli ata kelimesinin ade ve edeye kaymış şeklidir. Ayrıca Avarlar (maarula) babalarını dada ve datsi diye çağırırlar.Ada, ade ve nihayet Kıpçak etkisi ile konuşan Maraş ve yakın çevreside ataya ve ağabeye ede demeye devam etmişlerdir. Edik giyen edelerin torunları olarak, edik, edige, adige isimlerini ve Türk tarihine damgasını vuran edige hanı ve onun torunlarına çerkes diyen halkımızı, kendisini tanımaya davet ediyoruz. Notiyn kelimesi ise ne ediyorsun diye bu günkü lehçe ile ifade edeceğimiz fakat aslının ne etiyin, veya ne etiyirsin, veya ne etiysen gibi telaffuzlarını çoğaltacağımız ve d harfinin olmadığı şeklinin iki sesli harfin yan yana gelmesi neticesinde birisinin okunmaması ile meydana gelmiştir. Etmek kelimesinin cümle içinde yanlış olarak edmek şekline geldiğinin kimse farkına varmamıştır. Fakat daha önceki kayıtlarda ve özellikle Kıpçak ağzı ile etmek kelimesinin içinde geçtiği bütün cümlelerde ne etiyirsin, etiyirim, etiyim gibi telaffuz edildiğini biliyoruz. Atil, etil veya şimdiki ismi ile itil nehrinin ,yanlış söylemle bu gün idil olarak söylendiğini örnek vererek tezimizi kuvvetlendirelim.
Biyam kelimesi ise tamamen Kıpçak ağzı bir söylemdir. Oğuzlar büyük kardaşlarına, ağabek diye seslenirler. Bu kelimesin aslı ise Aka (eke) bek tir. Fakat islamla gelen yumuşama neticesi bu kelimede önce agabek, sonra ağabey şeklini almış ve galan söylenle ağbi veya abi diye söylenmeye başlamıştır. Fakat Kıpçak boyları bu iki kelimeyi bize göre ters şekilde söylerler. Önce bey sonra ağa kelimesini kullanırlar. Kıpçak Türkçesinde bey kelimesi, bi, biy, bik, gibi söylenir bu söylem coğrafyalar arasında değişiklik gösterir. Dağıstandan Maraşımıza gelen güreşçiler içerisinde bulunan bir gencin ismi biarslan idi. Bizim deyimimizle beyarslan. Dikkat edersiniz bey lafı önce ağa lafı sonradan söyleniyor.Maraşımızın biyam kelimeside işte Kıpçak ağzı ile bey ağam , yani biy ağam şeklinden biyam şeklini almış halidir.İşte bu kelimeler bize Evliya çelebinin dediği gibi Maraşımızı mepdana getiren boylar içerisinde Kıpçaklarında olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda başkaları ve yeni nesil için söylenmekten utanılan ve alay konusu dahi olabilen bu kelimeler aslında pırıl pırıl Türkçe olup Maraşlının güzel neslini de göstermekte ve milli meselelerde Maraşlının hamaset duygularının menşeinide . Aziz Türk milletinin oniki hayvanlı milli takvimine göre bu gün yılbaşı ve ilkbahar bayramı ve aziz ceddimizin Ergenekondan demir dağları eriterek hürriyete yelken açtığı, Kürşat ve kırk yiğidin Türk milleti uğrunda uçmağa vardığı gündür. Bütün Türk milletinin yeni yılı kutlu olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.