A.Süreyya Durna
Gezi Notları
Dokunuş
“Seyahat ediniz, sıhhat bulunuz.”
Buyurmuş, Allah’ın yüce Resulü.
Aynen de öyledir emin olunuz;
Belirtilmiş erkânı ve usulü…
A.S.D
Hiçbir memleket Anadolu kadar güzel, Anadolu kadar içli, Anadolu kadar zengin değildir.
Dolayısıyla zaman tünelinde acı ve hüznün harmanlandığı, korkulu düşlerin filizlendiği; soylu geçmişiyle ve gelenekleriyle insanȋ yönü daima ağır basan bu topraklarda yaşamanın keyfiyeti başkadır nitekim. Bol çağrışımlı topraklar…
Söz konusu tanımlamalarım, bakış açısıyla görüş kabiliyetine yöneliktir birazda... Durduğu yeri iyi tespit edebilmekle, iyi keşfedebilmekle ilgilidir bir bakıma. “Derdinde olmayan deveyi görmez”miş yoksa…
Sadece yirmi üç ilçenin (çoğu yeni ilçe tabi) dışında, gitmediğim ve görmediğim yerleşim birimi kalmadı. Hem de defalarca… Mübalağasız avucumun içi gibi biliyorum bütün vatan sathını. Böylece, çok şanslı bir noktada bulunduğuma inanmaktayım şahsen. Öyle ki, neredeyse Evliya Çelebi’yi sollamış vaziyetteyim.
Artık bundan sonra alışılmış güzergâhların dışına çıkarak, değişik ve tali yollardan bir gezi haritası çizmeyi düşünüyorum. Daha zikzaklı, daha labirent ve daha da çapraz boyutta… İlerisi içinse, demiryolu ağlarıyla dolaşacağım ki maksadım; coğrafyamızı bizatihi yakından tanımak ve doyumsuz manzaraları başka perspektiften seyreylemek…
Zannedersem bizim payımıza, “ervah-ı âlem”de gezgincilik düşmüştür. Hem de ne gezgincilik…
Bir yerden transit geçmeyi katiyetle görmekten saymıyorum. Mutlak surette enine boyuna irdelemeliyim, incelemeliyim. Profilden ve ters cepheden bakmalıyım ayrıca. Kaldırımlarını arşınlamalıyım, varoşlarını resimlemeliyim; kalesine tırmanmalıyım ve kaderini okumalıyım.
Şayet kalesi yoksa herhangi bir caminin minare şerefesinden temaşa etmeliyim o şehri. Tabir caizse, ıcığını cıcığını çıkartmalıyım.
Hatta bir keresinde, Mimar Sinan’ın; “Ustalık eserimdir” dediği Edirne Selimiye Camisinin üç merdivenli minaresine çıkmak istediğimde; müezzinle epeyce tartışmıştık. “Ne bileyim ben senin oradan atlayıp intihar etmeyeceğini…” diyerek, yutkunup durmuştu adamcağız.
Mütevazı bir toprak evin tüten bacasında, ne tür bir aş kaynadığı bile kaçmaz dikkatimden. O dal niye oynar, o yaprak niye kıpırdar düşüncesiyle meraklanır dururum. Çobanlar, meczuplar, çocuklar, yaşlılar, ayyaşlar birincil derecede muhteva raportörümdür ve sosyo kültürel kulvarda müracaat kaynağımdır. Onlardan edindiğim ve edineceğim intibalar önemlidir benim için.
“Eh gayri bu kadar da merak fazla!” diyenlerin, şaşıyorum meraksızlığına ve ilgisizliğine… Artı duyarsızlığına… Elin gâvuru, duyarlılıkta bizden kat be kat öndedir maalesef! Hiç bir şeyi es geçip umursamazlık yapmıyorlar. En ücra bir köşedeki kara taşı dahi mercek altına alıyorlar adeta.
Bizimkiler ise sözde geziye çıkıyorlar, fakat oyun tavlasını çantalarında götürüyorlar. Günün yarısını yatmakla geçiriyorlar, yarısını esnemekle… Tarihten, tarihi dokudan ve kültürden tamamen bihaber vaziyetteler. Gölge kovalamaktan, güneşli cepheye bakamıyorlar. Sırf bu yüzden sevmiyorum dâhilȋ grup gezilerini. Ark sıra gidip, çay sıra gelmenin adını “gezi” koymuşlar.
Her neyse burayı noktalayalım.
Sanal âlemdeki arkadaşların ısrarları cesaretimizi kamçılayınca, çevirdik rotamızı İç Anadolu’dan kuzey doğuya doğru. İl il, ilçe ilçe, kasaba ve köyleri de kapsayan geniş çaplı bir seyahat gerçekleştirdik. Anılarımızı tazeledik hafızamızda. Kırk yıldır mekik dokuduğumuz tozlu yollardan eser kalmamış. Çift şeritli asfalta dönüşmüş her taraf.
Nostaljik takılma hevesim boşa çıktı. Tortum’dan Yusufeli, Artvin’e uzanırken şapkalı kayaların altından ve dar geçitlerden Çoruh’un derinliklerine yüreğimi tutarak bakacağımı zannetmiştim ya; köprünün altından nice sular akmış meğerse. Dağlar burgu burgu delinmiş sanki.
Artvin’e kadar tam otuz altı adet tunel saydım irili ufaklı. Büyük atılımlarla rüyalar gerçekleşmiş hakikaten. Şunu rahat söylemem gerekirse, ulaşım sorunu bitmiş vaziyettedir ülkemizde. Yalnız yanı başımızdaki Batum’da, petrol fiyatlarının bizdekinin neredeyse yarı fiyatına olduğunu görünce hayıflandım doğrusu.
Deyim yerindeyse su üzerindeki kamga misali “zuhurat”a tabi seyahatimizi, haritanın dörtte birini arşınlamakla tamamladık çok şükür. Bizi, meskûn bulundukları yerlerin girişlerinde karşılayıp, çıkış noktalarına değin uğurlayan tüm gönül dostlarımıza buradan bir kez daha kalbȋ muhabbetlerimle selamlarımı yolluyorum. Baki dostluklar temennisiyle…
Enerjik ve hoş bir seyahatti benim için…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.