A.Süreyya Durna
Gri Müslümanlık
Dokunuş
Nereye göz atsanız, her yer sazlık samanlık
Nereye sığınsanız, her yer tozluk dumanlık
Amelden ve ihlâstan, aşktan eser kalmamış
Hükümfermadır şimdi, türedi Müslümanlık
A.S.D
Adam hacı, ya da hoca…
Güzel de konuşuyor, dilinin tecvidi pek ȃlȃ. Neredeyse toz kondurmuyor üzerine. Suyu üfleyerek içiyor veyahut da öyle zannediyor. Maşallah çok da duyarlı… Birçok konularda ahkâm kesmede de fevkalade mahir. Size dinlemek düşüyor sadece.
Fakat bir de bakıyorsunuz ki arkası bağlar gazeli. Az ötede piknik alanına kurduğu sofranın başında lanetli koka kola var. Tıka basa yediklerini şimdide kolay sindirmek için, geğirerek yudumluyor muhterem. Peşinden de Gazze için dua ve tabi…
***
Adam musalli Müslüman…
Orta ölçekte ve orta kıvamda… Kimsenin malında mülkünde gözü yok göründüğünce. Helalinden yemeyi şiar edinmiş hakeza. “Allah herkese iki, bana bir versin” niyazında. Mütevazıdır da… Üstelik yarım hafız. Hıfzını çeşitli nedenlerden dolayı bırakmak zorunda kalmış. Lakin o da ne!? Döş cebinde spor toto kuponları, kazı kazanlar, milli piyango biletleri…
Soruyoruz bu ne iş? “Öylesine…” diyor ve ekliyor: “Bizimki bir hastalıktan ibaret, bazen de ufak yollu şans denemesi…”
***
Adam bir caminin dernek yönetiminde…
Keyfinin kâhyalığına vazife bildiği çoğu lüzumsuz uğraşılarla şimdiye dek tüm günahlarının affa uğrayacağına inanıyor. Topladığı paraları yemediği doğru da, “hayırlı hizmet” inancıyla icra-i faaliyette bulunduğu işlerin ekserisi fuzuli. Zemin kattaki bölmeler, ardiyeden farksız.
Şimdi de yer darlığı varmışçasına müezzin mahfilinde eda ediyor namazlarını. Tamam da, ya müezzinin yokluğunda kamete kalkışması ve tesbihat çektirmesi… Telaffuz sıkıntısı bir yandan, yanılması bir yandan… Üstünler, esireler, ötüreler birbirine karışarak havada savruluyor.
Hadi neyse buna da eyvallah… Ya şu vantilatörü hep kendi cihetine ayarlamayı galiba müktesep haklardan sayıyor.
***
Adam köşe bakkalı…
Zahiren, terazinin gramına dirhemine mütehassıs davrananlardan… Öyle ki bir habbe üzümü dahi ekler, çıkartır denkleştirir. Yalnız geçenlerde ayağının bağı çözülen yadırgı bir hindiyi, ellerini makas gibi açıp kışkışlayarak yan taraftaki zula yere soktu. Ertesi günde kesip yedi afiyetle.
“Kimindir acaba?” diye, ne sordu ne de duyurdu bir müşterisine. Sorsa ve duyursa, sahibinin kimliği derhal çıkacaktı ortaya. Belli ki en yakın mesafede oturan birilerine ya “hayırlı olsun” babından, ya da “geçmiş olsun” maksadına binaen hediye getirilmişti. Çırpınma neticesinde bağını kopartarak peyiktiği anlaşılıyordu.
Cuma günüyse hanımına şöyle seslenmekteydi: ”Çocukları buraya acele gönder, ezan okunmak üzere!”
***
Adam, Hıra dağı kadar Müslüman, Tanrı dağı kadar Türk…
Ona göre Filistinlilerin, İsrailliler tarafından tavuk misali boğazlanması sıradan bir hadisedir nitekim. Asılsız ve uyduruk savunma mekanizmasıysa hazır: “Onlar bizi arkadan hançerlemişlerdi.”
Kadınların ve kızların arşa yükselen çığlıklarını, bebeklerin parçalanan bedenlerini yüreğinde hissettiği pek söylenemez. Ya şu beyinlerde uğuldayan argümanı… “Hem onlar; Türk dünyasında olup bitenlerden ne derecede hissedarlar ki?”
***
Adam bilinen gruptan biri…
Her şey mubah itikatlarında... Nasıl bir itikatsa tabi? Beleşçiliğe aşırı yumulup aşırı semizleşenlerden… Millet kazan, kendileri kepçe… Ye babam ye familyasından… Sözde çocuk okutuyorlar ve iman kurtarıyorlar.
Kursa yardım toplama bahanesiyle ev ev tütün üreticilerini geziyorlardı. Kıyılmış hazır hale getirilmiş tütünleri devşirip çuvallara yerleştirmekteydiler. Perakende toplayıp toptan satıyorlardı. Vicdanları törpülemek saikıyla ezberledikleri “Ne verirsin elinle, o gider seninle” nakaratı iyi tutmuştu. Hedefledikleri günlük hâsılat tamamdı artık.
Kenar mahallede sigara içen bir çocukla karşılaştılar. Grup temsilcisi yanına çağırdığı çocuğa; “Sigara içmenin günah olduğunu, bedensel tahribata yol açtığını…” uzun uzun anlattı. Hitamındaysa şu cümleyi kullandı: “Babanızla konuşup sizi kursa yazdıralım inşallah. Vatana millete yararlı zımba gibi gençler yetiştiriyoruz, istemez misin?”
Kendisinden hiç beklenmedik çocuğun cevabı ise kurşundan daha tesirliydi: “Amca siz önce günah yüklü şu arabanızdaki topladığınız tütünleri köprüden geçerken çaya boşaltında…”
Ne demişti Mehmet Akif, “Müslümanlık Nerde” başlıklı şiirinde:
“Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile…
Adam aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem ama galiba göklerdedir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.