Asuman SOYDAN ATASAYAR

Asuman SOYDAN ATASAYAR

HER GÜN BU GÜNDEN OLSA (anı)

Henüz lise öğrencisiydi oğlum. Bir sabah her zamanki gibi mutfağa girmiştim kahvaltı hazırlığı için. İçeriden  hararetle   “Anne...buraya gel!” diye beni  çağırdı.

 “Efendim oğlum!” diye yanına gittiğimde  bir ev ödevi yapar gibi hem kağıda birşeyler yazıyor hem de bana ısrarla bilgisayar masasını gösteriyordu.

 “Buraya otur ve ben kalk demeden kalmak yok tamam mı? “ deyince şaşırmıştım.

 “Ne oldu oğlum? Bu cömertlik niye?  Her gün elinden alamadığım masayı bu gün bana zorla veriyorsun” Dediysemde ısrar etti. Akşamdan yarım kalan çalışmalarım için fırsattı benim için. Said, düşüne düşüne bir şeyler yazıyordu bana göstermeden. Mutfakta kahvaltı için havuç rendelemiş, kızarması için ocağın üzerine koymuştum. Ona bakmak için ayağa kalksam da kolumdan tutarak odadan dışarıya beni göndermiyor; “Anne yanımda otur” diye muzip muzip gülüyordu. Beni oturttuktan sonra mutfağa gitti ve ocağı kapatıp tekrar yanıma geldi.

 “Ben izin verinceye kadar bu odadan çıkmak yok tamam mı benim minik anneciğim!” dedi.

Uslu kediler gibi “peki” dedim. O benim sözümü dinleyince ben nasıl hoşlanıyorsam o da hoşlansın diye yerime oturdum. Sabahleyin her tarafım tutulmuş halde sofra hazırlama meraklısı da değilim, mecburiyetten girmiştim mutfağa zaten. Oturdum masama .”Bir günlük beylik beyliktir” dedim kendi kendime gülerek. Onun yazma işi bitince odadan dışarı çıktı ve az sonra dış kapının yavaşça açılıp kapanma sesini duydum. Bakalım ne sürpriz bekliyor beni diye yan gözle izliyordum olanları. Çünkü her yıl anneler gününde ihmal etmez oğlum beni. Minicikken bile ya bir şiir yazardı kendince,ya bir gül resmi yapar ve ben uyanmadan banyosunu kendi yapar,yatağını toplar ve kahvaltı sofrasını hazırlayarak hatırımı alırdı. Ardından da “364 gün idare et anneciğim” diye boynuma sarılırdı. Bu sene on altı yaşının estirdiği kavak yeli başındaydı. Ergenliğin verdiği umursamazlığına bakarak bu yıl unutulacağımı zannediyordum.

 Az sonra yavaşça dış kapının açılma sesiyle içeriye döndüğünü anladım. Mutfaktan haşır huşur sesler gelmeye başladı. Her gün oturduğu yerden kalkmaya bile üşenen oğlum, bugün mutfakta bir şeyler karıştırıyordu. Arayıp bulamadıklarını benden soruyor, ama beni mutfağa sokmuyordu bugün. Ben bilgisayar masasından seslenerek aradıklarının yerlerini söylüyordum. Havuçlu menemen tarifini yapıyorum oturduğum yerden...

 Bir süre sonra:

 “Anneee gelebilirsin!” komutuyla merakla girdim ki mutfağa, ne göreyim; masanın üzerinde kocaman bir vazoya yerleştirilmiş kucak dolusu papatyalar ve özenle hazırlanmış kahvaltı sofrası beni bekliyordu. Buzdolabına iki tane karakalemle yaptığı resimleri mıknatıs ile tutturmuş olduğunu gördüm. Birisi iki yıl önce çizdiği bir resimdi. Diğerini ise yeni çizmiş. İki resimde de dikensiz bir gül dalını başka bir dikenli gonca dalı sarmalıyordu. Onlara bakarken iki resmin farkını sordu bana. Ben de “sen söyle bakayım neymiş farkı?” deyince, beni kollarının arasına alarak:

 “Bak bakayım iki yıl önce buramda mıydın bücür annem? Daha önce sen beni sarıyordun, şimdi ben seni sarıyorum” dedi. “Dikenlerim aynı duruyor ama boyum uzamış”deyince kahkahayla güldüm.

 “Dikenlerin ne ki oğlum?” dedim.

 “Çocukların zahmeti boyları büyüse de sürüyor ya? Kazık kadar oldum hala bana hizmet ediyorsun anneciğim…sana verdiğim zahmetler diken değil mi?”,

 “Oy kurban olayım, sana canım feda!” demekten alamadım kendimi. Oğlumun gösterdiği sandalyeye kuruldum. Çayım ilk kez oğlum tarafından dolduruluyordu. Ben çocuk şımarıklığı ile çayımı yudumlamak için uzanınca:

 “Duuuur annecim, şiirimi de okuyayım da, ondan sonra!” diyerek elimden çayımı alınca ben de terbiye edilen çocuklar gibi çekiverdim ellerimi ve oğlumun şiirini dinlemeye koyuldum.

 “Düzenlemesini sonra sen yapacaksın. Nasıl olsa her şeyi düzenlemeye alışıksın, bunu da düzenlersin değil mi?” Diyordu gülerek.

  “Manilerle bir de rubai yazdım, ellerinden öpsün” dedi şımardığını gizlemeden. Ben de bir iki kelime dışında düzenleme yapmadan sakladım oğlumun yarım saat içinde yazdığı şiiri. Teknik hataları eksikleri olsa da benim için en güzel sanat eseriydi.

Ona verdiğim emekler bu mükafata değmez mi? Keşke hayatta her emeğin karşılığı böyle latif değerlerle verilmiş olsa! Böylesi günleri pek sevmeyen, tasvip etmeyen birisi olsam da hoşuma gitmişti. “Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz” deyip “şimdilik senede bir günlük beylikle idare edelim” dedim gülerek. 364 gün değil bir ömür idare eder beni bu sözler oğul… Hem de seve seve… sinemi gere gere…her şeyimi vere vere… Yeter ki sen üzülmeyesin, ağlamayasın, hep gülesin oğlum! Ve kızlarım tabiî ki. Annelere en güzel armağan, çocuklarının mutluluğudur.

Bana  yazdığı şiir;

Anneciğim,

Dağ dağa küsmüş dediler, ne iştir bu?

Buğdaydan ekmek yapmışlar ne iştir bu?

Annesi ardında olana bir şey olmaz

İlahi koruma denilen iştir bu!

 ***

On parmağında on marifet

Dünya yararına etmiş niyet

Sanat, sözel, sayısal; çok sende marifet

Seni ben biliyorum,

Sen oğlunu hala çocuk zannet! 

 ***

Kirpinin yavrusunu sevdiği gibi

Yüksek vakumlu öpücüğün gibi

Her daim yanımda ol,

Bir mıknatısın iki ucu gibi!

 ***

364 gün ben sana eziyet ederim

Kirletir, dağıtır, kavga ederim

Ama sen bir şey demezsin bana

Çünkü yılda bir kez sana şiir dererim.

Bazen evhamlı mantığınla,

Paranoyak gibi olsan da;

Biz seni çok seviyoruz

Anoşlar günün kutlu olsun annem.

Dileklerin daim olsun

İsmin kadim olsun

Çocukların mutlu olsun

Anoşlar günün kutlu olsun annem.

 Oğlun

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asuman SOYDAN ATASAYAR Arşivi