Ahmet Doğan İLBEY
İYİ YAZI KÜTÜK VE NAKIŞ SAHİBİDİR
Yazının ve üslûbun serdarlarından Necip Fâzıl’ın “Çile” kitabının “Poetika” kısmında iyi şiir için yazdıklarından faydalanarak iyi yazının vasıflarını şöyle târif etmek mümkün:
Zarf ve mazruf, yâni kütük ve nakış, iyi yazının olmazsa olmazlarıdır. Kütük, yazının oturduğu zemin, yâni fikir ve ana maddesidir. Nakış, duygu ve fikrin dış yüzü, yâni estetik havasıdır. Mânaca derin, fikirce inandırıcı bir mevzu üzerine işlenen nakış isabetle oturursa ortaya tam mânasıyla iyi yazı çıkar.
Bir yazının kütüğü var, nakışı yoksa yavandır. Nakışı var, kütüğü yoksa kısırdır, köksüzdür. İyi yazı hem kütük, hem de nakış sahibidir. Bu vasfından dolayıdır ki aynı mevzuu işleyen yüzlerce benzerinden üslûbuyla ve nakşıyla ayrılır, “neyi, nasıl söyledi” düsturuyla kütüğe farklı nakış vurur.
Yazı, hakikati arama işi olduğu içindir ki iyi ve güzel yazı olmayı kalemini hakkıyla kullananın, neyi nasıl bir kuvvette söyleyeceğini bilenin elinden bekler.
İyi yazı, fikrin duygulaşması, duygunun da fikirleşmesi şeklinde her birinin öbürünü kendi nefsine irca etmekteki med ve cezirden doğar. His fikir olmaya, fikir de his olmaya doğru bir kıvama ermişse o yazı iyi yazıdır.
İyi yazı da satırlar tutuk yapmadan akıp gitmeli, lüzumsuz cümle tekrarları olmamalı. Sazın akortlanması gibi akort edilmeli, başlığından sonuna kadar mûsiki gibi ahenk içinde bitmeli.
Böyle bir yazıda mevzu, mâna ve güzelliğe bürünerek çıkar karşımıza ve okuyanı alıp götürür.
İyi yazının yüreği vardır, mâveranın ve mukaddesin güzelliklerini tattırır, hakikate ve hikmetin ışığına götürür. Kalbi vardır iyi ve bediî yazının; mânanın menşurundan süzülmüş duyguları yaşatır. Bizi bizden alamıyorsa bir yazı, iyi yazı vasfını kazanmamış demektir.
Yazıyı “lakırdı silsilesi” olmaktan kurtarmak için imla bilgisiyle birlikte bir besteci gibi hareket etmelidir. Yazı, sadece “kelâm işi değil, kemâl işidir” ki, mutlaka bedîi ilminin kaidelerine uyulması gerek.
Yazılan yazı bin miligramlık yazı olmalıdır ki, cümlelerin ahenginden ve üslûbundan dolayı okuyanın ilm-i belagatını ve ifade zevkini yükseltsin ve anlamanın hazzını en üst noktaya çıkarsın.
BİRKAÇ ÖRNEK…
Günümüzde bu şartları haiz olan birkaç isim vermek icap ederse, Necip Fâzıl ve Cemil Meriç’in bütün eserleri bir baştan bir başa kütük ve nakış, dil ve üslûbun zirvesidir.
Devasa bir akademik meseleleri kütük, dil ve üslûbun teknesinde yoğurarak sunan Prof. Dr. Erol Güngör’ün bütün kitapları bu vasıfları haizdir.
D. Mehmet Doğan’ın “Batılılaşma İhâneti”, “Yüzyılın Soykırımı”, “Mağlûbiyet İdeolojisinin Sonu” ve bütün eserleri kütük, nakış ve üslûbuyla yakın tarih yazıcılığında son derece üstün bir dile sahip.
Ali Yurtgezen hocanın “Evin Mahremi Olmak” ve “Hâcegân Sultanları” kitapları ve bütün yazıları, Sezai Karakoç’un “Yitik Cennet”, “Kıyamet Aşısı”, “Samanyolunda Ziyafet” ve bütün nesirleri kütük, dil ve üslûp cihetiyle ömrü uzun olan iyi yazı örneklerindendir.
Yazı var ömrü birkaç günlük, birkaç haftalıktır; kağıt peçete gibi kullanılır ve atılır.
Yazı var birkaç yıllıktır; cemiyetin hafızasında şimşek gibi çakar fakat bir süre sonra kütük ve nakış bakımından zayıflığı sebebiyle tesiri kaybolur.
Yazı var çeyrek asırlık ömre sahiptir; iyi yazının birkaç unsurunu taşıdığı için bir devrin şuuru ve hafızası olur.
Yazı var asırlıktır; içinde doğduğu milletin duygu ve düşüncelerini çepeçevre sarararak iyi yazının bütün unsurlarını temsil ettiği için yazı klasiği hâline gelir ve uzun ömürlü olur.
Hâsıl-ı kelâm, “söz uçar yazı kalır.” Fakat yazıların da uzun ömürlü, yâni dayanıklı olanı yaşar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.