Abdulbaki GÜNIŞIĞI
Misak-I Milli Ve Kırmızı Çızzıklarımız-1
Önce misak-ı milli ne demektir onu açıklayalım. Aziz Türk milleti Türkiye cumhuriyeti kurulmadan önce çok geniş coğrafyaları vatan edinmiş, fakat oralarda her zaman kendisini arkalayanlar olmamış yerler için, milyonlarca vatan evladını şehit vermiş, teşekkürü arkadan vurulmak veya arkasından konuşmak olmuştur .
Bütün bunlar aziz Türk milletinin gönlünde kırıklara vesile olmuş, vatan sınırlarını ekmeğe ekmek denilen ( Maraş davasında-harbinde kalenin oralar müdafaa edilirken ismini şimdi hatırlamadığım bir şehidimiz bu hadiseden çok önceleri çağrıldığı bütün celp altına alınma istemlerine katılmamış ve herkes tarafından ayıplanmıştı. Fakat zaman geçip düşman vatanın asli sınırlarını zorlamağa başlayınca silaha sarılmış ve herkesi şaşırtan bir mücadele sergilemiş ve bu hal insanlarda taacüp uyandırmış ve kendisine bundan önceki sefer çağrılarına neden gitmediği sorulunca edem oralar bizim değildi, fakat şimdi ekmeğe ekmek denilen yerdeyiz buradan geriye gidiş yok bura son sınır demiş ve çetelerin çekilebilmesi için kendini feda etmiş ve şehit olduktan sonra hıncını alamayan ermeni ve Fransız askerleri tarafından cesedi bıçaklarla bıçak aşı yapılarak parçalanmıştır.) ve arkadan vurulma ihtimali olmayan ve hem tabii, hem de demografik olarak milli olan sınırlara ihtiyaç duyulmuş ve atalarımız olmazsa olmaz sınırlarımızı tesbit etmişler ve buralardan vazgeçilmemesi ve aziz Türk milletinin milli sınırları olması, olabilmesi için ahd etmişler, işte misak-ı milli yani milli sınırlarımız budur, bu sınırlar kanla ve irfanla çizilmeğe gayret edilmiştir.
Şimdi bu sınırlarımızın ne kadarını doğru çizebildik ve ne kadarını aziz vatanın bütünlüğüne dahil edebildik ve ne kadarı aziz vatanımızdan ve aziz Türk milletinin gönlünden koparıldı ve yad ellerde kaldı ve halleri nice oldu onları yazalım ve bu gün başımıza gelen elim hadiselerde bu milli sınırlarımız olması gerekirken gücümüzün yetmediği günlerde elimizden alınan coğrafyamızın şimdi bize nelere mal olduğunu ve bu milli sınırlarımızı defalarca tekrar alabilmemiz için önümüze çıkan fırsatları kimlerin nasıl ve neden teptiğini yazmak istiyorum. Kuzeyden Gürcistana ( aslında Rusya ya) bıraktığımız güzel Batumdan ve mahzun bıraktığımız Acar (Kıpçak) kardeşlerimizden başlayalım. Batum elimizden alınıp Gürcistana bağlandığı yıllarda o kadar mahrumiyetimize rağmen gene de Batum’ un statükosunda pay sahibi olduğumuzu ve Türkiye’nin etkili garantörlüğü bulunduğunu ve bu meselenin ceddimiz tarafından ilk fırsatta lehimize sonuçlandırmak için geçici olarak uyutulduğunu ve milli sınırlarımız için kuzeydeki olmazsa olmaz toprağımız olduğunu söyleyelim. Batumda ki bu haklarımızdan bu hakları bize sağlayan ceddimizden sonra aziz devletimizi yönetenler maalesef ya habersiz veya haberleri olsa da milli duygulardan yoksun olmaları dolayısı ile sanki böyle bir hakkımız yokmuş gibi davranmış ve yüzbinlerce vatan evladını boyunları bükük bırakmışlardır. Tıpkı Kıbrıs meselesinde ki haklarımızdan habersiz davranan ve hatta o hakların lafını edenleri susturan duyarsız ve kansız güya devlet adamlarımız gibi.
Acara neresidir ve acarlar kimlerdir. Acarlar bu bölgeye ( Bayburt’tan Batuma kadar olan) Acara ismini veren Kıpçak Türk boyudur. Bu boyun ismi acardır. Tıpkı bir çok Kıpçak Türk boyunun isminin Avar, Bulgar, Macar, Hazar, Finogar, Balkar , Kabar ( kabarlar Macarlarında bir boyu olarak macaristan’da ve yurdumuzda kabartay ismi ile bir çerkes boyu olarak bulanmaktadırlar) v.s olduğu gibi. Acarlar (kuman-kıpçak) binli yılların sonunda bu coğrafyaya gelip Çoruh ırmağı boyunca yerleşmiş ve hristiyan Gürcü (sakartvelo) krallığının paralı askerliğini yapmışlardır. Önceleri Katolik olan acarlar sonraları gregoryen olarak gürcü kültürü etkisine girip yarısı gürcüce yarısı Türkçe bir dil olan acarcayı (çveneburice- kurt çenesi) konuşmağa başlamışlardır. Bayburt’un Hart ilçesine ismini veren ve Çoruh boyunca Türkçe isimler ile bu coğrafyaya tamgasını vuran Kıpçaklar aynı isimle anılan Hart ovasında Selçuklu ordusunda bulunan Müslüman Kıpçaklar ile hristiyan gürcü krallığı adına savaşmışlardır. Bu savaşta hristiyan Kıpçakların (acarlar) başında iltutmuş isimli bir komutan, Müslüman Kıpçakların başında da ildeniz adında bir komutan olup kardaş kardaşı vurmuşlardır. Bir başka yazımda bu kart (hart) , Nart ve Sart isimleri ve bu isimlerin manaları ve Türk kültüründeki ve Türk boylarındaki yerlerini geniş bir şekilde ele alacağım. Maalesef Türkler atamız Kül tigin’in taşlara yazdığı gibi başka milletlerin giyim, dil ve örflerini alarak kanının su gibi dökülmesine ve kemiklerinin dağ gibi yığılmasına ve Türk milletinin büyük acılar çekmesine sebeb olan bir özelliğede sahiptir. Tarihte kendi yönettiği milletler içinde eriyerek asimile olup (Bulgarlar gibi) daha sonra kendi aslına düşmanlık eden bir başka millet yoktur. Kürtçeyi geliştirip ondan sonra kendini Türkten ayrı görüp kendi aslına düşman olduğu gibi. Arnavutça ve Boşnakça öğrenip kendini Arnavut veya Boşnak bilmesi ve bunlarında başka milletlerce kullanılmasına sebeb olmamız gibi. Acarların ve şimdi kendini gürcü ve gürcüleride Türk ten ayrı bir millet görenlere örnek olması için küçük bir pasajı buraya alıyorum. “ Şah ismailin oğlu Şah tahmasp’ ın 5. hanımı Sultan-zade bin Otar (Gürcistan şahkaşiwili ailesinden ve aslen Kıpçak Türkü’dür.) Hayder mirzanın annesidir ve kardeşleri Gürci Alihan ve Gürci Zal beğ’dir) “(1) Görüldüğü gibi aile önce Kıpçak Türkü’dür ve evlilik yolu ile sonradan iranda beğlik verilerek fars kültürü etkisi ile Farslaşmağa başlamışlardır. Bu aile şu anda hala Gürcistan Cumhurbaşkanı olan Mihail Sahkaaşwili’nin ataları olup Kıpçak asıllık Türklerdir. Bütün gürcüler tamamen Kıpçak Türklerinin soyundan gelirler ve oğuznamede Müslüman Türklerin karşısında Türk nizamı ile dizilen kafir diye geçen topluluktur. Şahkaaşiwili isminin etimolojik olarak açılımı biraz daha fikir verecektir sanıyorum. Şah bildiğimiz gibi İran devlet başkanlarının ismidir. Ka veya doğru okunduğu gibi aka Türkçedir ve aga veya ağa olarak yumuşamış halini kullanıyoruz. Şiwili ismi ise gürcüce oğlu demektir. Kelime tam olarak şah ağa oğlu demek olup Kıpçak Türkçesindeki şekli ise şah aka oglu dur. Bu kelime önce şah aka şivili ve sonra şahkaaşivili olarak tamamen Türkçenin dışan çıkmış ve gürcü’ce bir kelime şeklini almıştır. Malum gürcü devlet başkanı Mihail şahkaaşivili işte bu Kıpçak beğin soyundan birisi olarak kendini Türkten ayrı bir insan zan etmektedir. Bu gibi binlerce asimile olup sonra kendi milletine düşman olan Türk beğlerini tarih bize bildirmektedir. Diline ve kültürüne sahip olmamak ve başka milletlerin verdiği imkanları ve makamları tercih etmek böyle acı hadiseleri de beraberinde getiriyor.
Acara Batum başkent olmak üzere ayrı bir statüde şekillenip bizim etkin garantörlüğümüz olmak üzere yeni kurulan Gürcistana bağlanmış ve herhangi bir değişiklik olması halinde her türlü müdahale hakkımız bakidir. Gürcistan kendi içinde bir çok parçayı ihtiva etmekte ve bu parçalar içinde hristiyan olarak gürcüler ve Merhum arslan Toğuzata beğin akrabası olan gürcistanın kuzeyinde bulunan güney osetya dır. Bu hristiyan olan parçalar dışında Türkiye sınırında yaşayan fakat eyalet hakkı olmayan Ermeniler de hristiyan nüfusu meydana getirirler. Acarlar, Lazlar , svanlar ile Abhaz lar Müslüman nüfusu meydana getirirler. Abhazlar ve osetya Rusyanın yardımı ile Gürcistan dan bağımsızlıklarını kazandılar. Acara ise bu ayrılanların tam tersine gerçekten Gürcistandan ayrı bir özerk bölge olmasına rağmen hristiyan gürcülerin büyük baskısı altında bulunmaktadır. Herkesin hem Türkçe ve hemde gürcüce bildiği Acara da Türkçenin unutulması için son zamanlarda hem televizyon yayınlarında ve hem de eğitimde baskı devam etmektedir. Türkiye garantör olduğu halde , gözleri daima Türkiye deki Müslüman kardeşlerinde olan acarları sahipsiz bırakmağa devam etmektedir. Konuştukları yarı Türkçe ve yarı gürcüce ile kendilerini gürcü zan etmeleri için Gürcistan büyük paralar ile içimizde adamlar yetiştirmekte ve Türkiyemiz dahilinde yaşayan bütün acarlara (sayın başbakanımız da dahil olmak üzere) siz gürcüsünüz propagandası yapılmaktadır. Buna her doğuluya Kürt diyen peşin hükümlü ve milletinden habersiz insanların ihanet derecesindeki ğafletinide eklerseniz Bayburt’ tan Batum’a kadar kadim Gürcistan haritalarını yayınlayanları haklı çıkartırsınız. Hepimizin bildiği bir Türküden örnek vereyim. İğne iplik masura oy nanayda, çemi yarım masula oy nanayda. Bu türkü sözlerine dikkatli bakarsanız acarcanın nasıl bir dil olduğunu görürsünüz. Bu Türküdeki çemi kelimesi benim demek olup kızın ismi de masuladır. Geriye kalan kelimelerin tamamı Türkçe’dir. Çoruh vadisindeki yerleşim yerleri aynen böyle bir dilin eseridir. Tamamen Türkçe olan fakat oğuz Türklerinin anlamadığı kelimeler olması hasebi ile buralar sanki Türk ismi taşımıyor gibi görünmekte olup, bu isimlerden aleyhimize çıkarımlar peşinde olanlar bizim kendi tarihimizden ve kültürümüzden kopukluğumuzdan faydalanmaktadırlar.
Türkiye hükümetleri misakı milli yani milli sınırlarımız içinde olması gerekir iken, her türlü yokluk yaşadığımız yıllarda elimizden alınan, fakat ceddimizin ileride tekrar neler olacağını görmesi bakımından bizim etkin garantörlüğümüz altında olan Batum başta olmak üzere acara beğlininin Gürcistanda kalan vatan topraklarımız ile ilgilenmeli ve buraların tamamen elimizden çıkmasına engel olmalıdır. Buralar Gürcistan toprağı değildir ve laf olsun diye özerk bölge olmamıştır. Kendi yaptığımız antlaşmaları ve bu antlaşmaların kazandırdıklarını unutmamız tabii sınırlarımızı inkar etmemiz demektir.
Ayrıca aynı coğrafyada mahzun bıraktığımız Ahıska Türkleri de şimdi Ermeniler ile dolan veya bizzat gürcüler tarafından Ermenilere verilen binlerce yıllık ahıska Türk yurdunun tekrar bu kardaşlarımıza tevdii çok önemlidir ve Türkiyenin ciddiyetini test etmektedir. Stalin tarafından 1944 deki yurtlarından ortaasyaya ve sibiryaya sürülen ahıskalı ve Osmanlı pasaportu taşıyan bu kardaşlarımız nerede ise yetmiş yıldır haklarının geri verilmesi için çalışmaktadırlar. Ahıskalı Türklerin tekrar kendi yurtlarına dönmeleri ve acara özerk bölgesinin tamamen bağımsız olması aziz yurdumuzun tabii sınırlarına ulaşması demek olup Türkistan ile aramızda hristiyan ermeni ve gürcü engelinin kalkması demektir. Tabii sınırlar işte budur. Atalarımız misakı milliyi tesbit ederler iken demografik şartları hesap etmişler ve bu sınırların milli sınırlarımız olmaması halinde büyük sıkıntılar çekeceğimizi düşünüp bu karara varmışlardır. Türkiye hükümetlerinin oynanan oyunları görmesini ve kırmızı çizgilerimizin çızzık haline getirilmesine engel olmasını bekliyoruz.
Not: 1- Devletler ve Hanedanlar kitabı cilt 1. sahife 780. Merhum Yılmaz Öztuna.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.