Dr. Ali Akben
MOR BEYİNLER TAMAM YA PAK BEYİNLER
Dostlar zor ve çetrefilli dönemde öncelikli olmayan meselelerle gündem işgal etmek elbette doğru değil. İpi puştun elinde olan kukla bir ucube ile mücadele etmenin ne kadar zor olduğu da gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor.
Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur diye bir söz var. Önümüzde daha zor ve sıkıntılı bir sürecin olduğu da aşikâr. Bu zor dönemde hiç hakketmediği halde mor beyindeki gibi benzer bir yafta ile yaftalanıp mağdur olduğu halde kol kırılır yen içinde kalır diyenlerden, benim yakından tanıdığım üç ismi daha önceki makalelerimde yazmış ve yıllardır tanımışlığın verdiği güvenle bu kardeşlerimizin durumunu kamuoyuna arz etmiştim.
Bu makalelerden sonra mağdurlar ordusundan tarafıma ulaşan çok sayıda mektup olduğu halde kefil olabilecek kadar tanımışlığım olmadığı için değişik mağduriyetleri ile tarafıma bilgi gönderen kişilerden hiç bahsetmedim. Doğal olarak o kişilerden ağıra varan hakaretlere maruz kaldım. Haklı olabilirler. Hak iddia etmiyor ve hakkımı helal ediyorum.
Bahsettiğim üç isimden bir hocamız üniversitedeki görevine döndü.
TMSF’deki temizlik harekatı sırasında kaynağı bugün için bile meçhul başka bir yafta ile görevden uzaklaştırılan Mehmet Ali Gökçe bey mahkeme kararlarına, bürokrasimizin ileri gelenlerinin referanslarına, cumhurbaşkanımıza kadar giden sağlıklı bilgilendirmelere rağmen hâlâ ne olduğu meçhul bir yafta ile yaftalanıp omurgasını bükmeden dik başı ile bunu kendine reva görenlere hakkını da helal ederek yaşamaya devam ettiriyor.
“Çamur at izi kalsın”cı güruh başarılı olduğu için bıyık altından gülmeye devam etse de, adalet er ya da geç gerçeği ortaya çıkaracaktır. Kendisini yakinen tanıyan bir kişiyim. Bana göre en önemli suçu omurgasının eğilip bükülmeye müsait olmaması.
Dün de Kanal 7’nin sahibi Mustafa Çelik bey sordu. “Makalenizde okumuştum. Mehmet Ali beyin durumu ne oldu” demez mi? Ben onu tanırım bu zamanın adamı değil, omurgalı dürüst ve temiz biri diyerek olumlu şeyler aktarıp nedenini merak ettiğini söyleyince, nedeni devletinin ve milletinin yanında olmak maalesef dedim.
Mehmet Ali Gökçe beyin Halkbank ve TMSF’deki görevi sırasındaki sağa sola eğilmez duruşunun tehlikeli madde olarak görülmesinin sebebini bilen varsa öğrenmek isterim. Ama neden suçlandığını araştırdığınızda dürüstlük erdemli ve omurgalı duruş dışında bir yaftası yok.
Mor beyinler, çamur tüccarları, itirafçılar hatta belki bazı sahtekârlar allanıp pullanırken başka birçok temiz arkadaşımız da sırf dürüstlüğü ve omurgalı dik duruşu nedeni ile görev zayiatının kurbanı olarak yaşamaya devam edecekler. Kurunun yanında yanan yaşlar ve mağdurlar ordusu ne kadar azaltılırsa bu milletimizin şerefli tarihine o kadar yakışır. At izi it izi elbette netleşecek ve bu kaotik dönem zevale erecek. O gün utanmayanlar listesinde olmak dileğimdir.
DİN VE SAĞLIK
Bu iki konu üzerinde ümmetin ciddi sıkıntıları birçoğumuzun malumu. Din bahsi ki, akan suların durulduğu ve canların seve seve verildiği bir mesele. Bugün ümmetin hal-i pür melali de ortada. Son hak din olan yüce İslam dini bugünkü durumuna kadar nasıl savruldu? Neresine tutunulacağı ile ilgili de o kadar çok kargaşa var ki, tutanın elinde kalıyor.
Ağzı olan fütursuzca konuşuyor ve bana göre diyerek etrafa fitne fücur saçıyor. Böyle zamanalar tarihimizde de yaşanmış ve ümmet her türlü zorluğa rağmen orta yol olan ehl-i sünnette karar kılarak kötü gidişe son vermiş. Bizler de öyle yapalım. Sırat-ı müstakimde bir olalım. Söylemden çok eyleme bakalım. Namaz abdest hac umre gibi değerleri ayaklar altına alarak menfaat eksenli Müslümanlıktan uzaklaşalım.
Sağlık meselesine gelince, burası da başka bir gayya kuyusu. Doğru nereden başlayıp nereye kadar gidiyor. Hekimlerimiz bu mesleği severek seçmeli ve mutluluğunu yaşamalı. Mesleğin, hikmetli ve esmadan şifasını almak gibi manevi yönünden istifade edebilmeli. Bendeniz bu mesleği severek yapmanın mutlu gururu ile nerede ise 40 yıldır insanlara yararlı olmaya çalışıyorum. Çok şükür mutluyum.
Tıbbın alternatifi olmamasına rağmen bazı kendini bilmez insanlar ki, çoğu hekim bile değil sağa sola mucize dağıtıyor. Bitkilerden otlardan saplardan ürettiğini iddia ettiği karışımlar ile adeta şifa satıyor.
Biraz da insanlarımızın beklentisinden dolayı çoğalan bu tür reçeteleri devletimizin ilgili organları ne kadar tedbir alarak çözmeye gayret etse de bu kendini bilmez fırsatçıların önünü kesmek bir türlü mümkün olmuyor.
Adam bana kadar geliyor ve mucize reçetesi(!) ile de beni bile ikna etmeye çalışıyor. Bendeniz ki, tanıyanlar hak verir. Şifayı, arının bal yapma misali gibi arama taraftarıyım. Şifa ararken sadece ilaçları kullanmam.
Elinde bitkisel olduğunu iddia ettiği karışım ile geliyor. İçeriğini anlatırken daha baştan gaf üstüne gaf yaptığının farkına bile varmadan anlattıkça anlatıyor. Nerede imal edildi? Hangi işlemler hangi izinlerle yapıldı? Etken maddeler nereden temin edildi? Sor sorabildiğin kadar.
Sussa ve hatasını anlasa bir şey demem. Kendini savunurken kullandığı kelimeler o kadar savruk ilgisiz ve alakasız olmasına rağmen devam ediyor. Susmuyor. Filan kişiye verdim çocuğu oldu. Filana verdim şifa buldu vs….Zırva devam edince dayanamadım. Kardeşim bu yaptıklarınız suç dedim. Ne suçu hocam baksana Tarım Bakanlığının iznine. Kocaman bir izinname..
Devletimin yetkili organları lütfen bu soruna bir çözüm bulun.
Vatandaş çaresizlik içerisinden çare bulmaya çalışıyor. Tedavi ve şifa üretemediğimiz durumlarda çare ve çözüm tüccarlarının ağına düşüveriyor. Bir ara Sağlık Bakanlığı bu mesele üzerine eğilmiş ve birçok internet sitesini kapatmıştı. Sanırım yeni bir hamle ile halkımızın sağlığına zarar verici bu tür kişi, kurum ve siteleri yeniden gözden geçirir.
Meslektaşlarımız da tıbbın tamamlayıcısı olan bitkilerden, ozondan, hacamattan, sülük tedavilerinden kaçmamalı. Kurslarına katılarak sertifikalarını alarak bu hizmetleri bilimin ışığı altında insanların hizmetine sunmalı.
Bugünlük de bu kadar. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.