A.Süreyya Durna
Muhalefet Boşluğu
Dokunuş
Sanılmasın konumuz iktidar sarhoşluğu,
Sanılmasın gayemiz basit gönül hoşluğu,
Bizim millet olarak, yegâne sıkıntımız;
Maalesef her zaman muhalefet boşluğu!
A.S.D
Memlekette uzun yıllardan beri muhalefet boşluğu yaşanmaktadır. Yetmiş altı milyonluk koskoca bir ülkede, bunu söyleyebilmek yürekler acısıdır maalesef.
Söz konusu boşluğu, sağlığında ve zamanında rahmetli Erbakan Hoca ziyadesiyle dolduruyordu. Oturmasıyla kalkmasıyla davranışıyla duruşuyla milli tavırlarıyla bihakkın üstesinden geliyor; ister istemez kamçılıyor ve kök söktürüyordu mevcut iktidarlara. Karavana atmıyordu ve göbekten konuşmuyordu. Suni gündem oluşturmuyor, zoraki ayakta durmak için çabalamıyordu. Bilgisini, birikimini, tecrübesini, dinini, diyalektiğini ve devlet adamlığını özünde mezcederek muhalefet sergiliyordu.
Onun, Çoban Sülü ya da Morisson Süleyman lakaplı Demirel yönetimindeki dışa bağımlı hükümetlere ve Karaoğlan lakaplı Ecevit’in başını çektiği çokgenli koalisyon hükümetlerine karşı; “Milli Görüş” adına, neler aşılamaya çalıştığını iyi bilenlerdenim. Keza ağırlığı vardı, yaptırım gücü vardı, makul ve mantıklı alternatif çıkışları, düşünceleri vardı.
Kısmen Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nu da, aynı kategoride değerlendirebiliriz. “Kısmen” dememdeki sebep, siyasi ömrünün ve milletvekili sayısının azlığındandır. Yoksa o da, adam gibi adamlardandı hiç kuşkusuz. (Allah, her ikisinin de ahret hayatlarını mamur eylesin.)
Ne Kılıçtaraoğlu ve ne de Bahçeli…
Al birini, vur birine… Ne köy olur, ne kasaba bunlardan… Zamanın çarkını ve kasnağını boşa döndürüyorlar, boşa vakit harcıyorlar. Zevahiri kurtarmanın ötesinde, hiçbir icra-i faaliyetleri yok. Karartıya seğirtiyorlar. Gerçi her hangi bir şikâyetleri falan da yok hallerinden. Bulundukları Genel Başkanlık koltuğu üç numara büyüktür kendilerine. Tek dertleri kalabildikleri yere kadar kalmak ve “Genel Başkan” sıfatıyla anılmak… Yeter ki kimse rahatsızlık vermesin kendilerine. Yeter ki tutundukları ipin ucunu kaçırmasınlar.
Hoş, Tayyip Erdoğan’ın şanslılığı da, şansının yaver gitmesi de mezkûr kişilerin sayesindedir zaten. Böyle muhalefet liderlerine can kurban! Esasında iktidar cephesine katkılarından dolayı, taltif(!) edilmeleri gerekir. Velhasılı mumla aranılsa, benzerlerine rastlanılacağını sanmıyorum.
Bakınız şu Kemal Kılıçtaroğlu’na!
İdarecilik vasfına haiz mi? Kurduğu cümleler; ciddiyetten, özgüvenden, bağlayıcılıktan iz taşıyor mu? Bilimsel temalar içeriyor mu? Reel devlet politikalarına uygun mu? Tipi müsait mi, göz ve gönül doyuruyor mu? Sürükleyici mi? Üretken mi, yetenekli mi? Duyarlı mı, dirayetli mi, cesaretli mi?
Öyle inanıyorum ki bir Allah’ın kulu sıraladığım maddelerin tek birine “okey” demeyecektir, hatta “oydaş”ları ve “yandaş”ları bile… İleride, nasıl ve ne şekilde anılacağına dair merakınızı da gidereyim isterseniz? Şöyle:
“Tam takır kuru bakır” deyimine uygun sıradan bir kişilik.
Peki ya Devlet Bahçeli?
Altını çizerek belirtmem lazımsa, onun da “refik”inden geri kalır yanı pek yoktur. Üç aşağı beş yukarı hemen hemen aynıdır. Bilhassa jakoben anlayışın, jakoben düşüncenin, militarizmin taraftarı ve temsilcisi konumundadır. Devlet yönetimi noktasında; strateji, taktik, manevra kabiliyeti sıfırdır. Kesinlikle sosyal değil, “tektip”çidir. Surat asmak, hayatının vazgeçilmezidir. Sıcak ekmeğe gülmeyi dahi zül addeder. Somurtkandır, agresiftir, haşindir. Tahayyülü, tefehhümü, tetebbuu zayıftır. Kaynaşıp kucaklayıcılık yönü, nüfuz yönü cılızdır. Kısaca, “Nev’i şahsına münhasır” bir şahsiyet.
Eğer kazara Türkçülük meriyetten kalksa, PKK kabuğuna çekilse, “Kandil” telaffuzu ve “İmralı canisi” terennümü, imdadına yetişmese; Barzani dünyasını değiştirse ve Tayyip’in “yüce divan”lık cezası “saye-i himmet”leriyle affa uğrasa, acaba ne konuşacak ve neyi diline pelesenk edecek?
Otorite mekanizması, kalıplaşmış birkaç spot ve sloganik kelimeyle sınırlı değil ki…
Ne çekiyorsak, muhalefet yokluğundan çekiyoruz vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.