Dr. Mustafa Coşkun Kale
N'olacak bu halimiz?
Yazı başlığını bu şekilde oluşturmamın nedeni, asgari ücret ve asgari ücretliler düşünürken kendiliğinden oluştu.
Malum, yeni yıl yaklaşıyor, asgari ücretin ne olması gerektiği hususu da, her gün kavgayla gürültüyle geçen günlerimiz içinde, hak ettiği gündem de çok şükür yerini aldı.
Ben, asgari ücretin şu veya bu rakam olsundan ziyade, asgari ücretin kokuşan eğitim sistemimizin bir yansıması ve bir sonucu olduğunu, bunu kısa vadede çözemezsek Ülkemizin geleceğinin de "asgari" olacağını şimdiden sizlere söyleyebilmek adına bu yazıyı kaleme aldım.
Bir devlet kurumu olan, Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını yaklaşık 3 bin TL, yoksulluk sınırını da bunun 3 katı, enflasyonun da
% 20' lere dayandığını söylüyorsa, hoş buna akademisyenlerden oluşan Enflasyon Araştırma Gurubu kısa adı ENAG enflasyon % 20 değil, % 50 diye itiraz etse de, biz asgari ücret şu olsun bu olsun tartışmasını en iyisi büyükler eyi bilir deyip geçelim.
Ama insafı da elden bırakmadan;
4 kişilik bir aile de 2 kişi asgari ücretle çalışmıyorsa, onlar adına "insaf be! " demeden de geçmeyelim olur mu?
Asgari ücret demek, bir ülkenin eğitim sistemi, üretim gücü, ekonomisi, refahı, gelirin adil paylaşımını, iş yeri ve sosyal barışın, huzurun ve benzer bir çok parametrelerin ortaya çıkardığı sonuçtur.
Bizim gibi günü kurtarma çabasın da olan, sorunlarını halı altına süpürmeyi seven az gelişmiş ülkeler, problemlerin sebepleri yerine sonuçlarına odaklanırlar.
Dolayısıyla da çözülmeyen sorunlar,
Her yıl daha da artarak ve belki de öngörülmeyen sorunlarla birlikte önümüze er veya geç aşılması güç bir dağ olarak çıkar.
Mesela hiç kafa yorduk mu?
Bundan 5-10 yıl önce asgari ücretle çalışan sayımız 6- 6.5 milyon iken, şimdi noldu da 10-11 milyona çıktı, daha da çıkacak?
Veya, eğitim, hukuk, demokrasi ve dolayısıyla ekonomileri de gelişmiş ülkeler de; asgari ücretle çalışanlar yani düşük vasıflı işçiler neden minnet rica ile işe alınırlar ve niye hemen hemen beyaz yakalılar kadar ücret alırlar?
Nedeni gayet belli değil mi? o ülkeler de vasıfsız elaman az da ondan.
Gelişmiş ülkeler eğitimlerini "vasıflı elaman yetiştirme " yani meslek liselerine ve kabiliyeti "akademik kariyere" müsait olanları da tâ çocuk yaşta liselere yönlendirirler.
Gidin bakın ve sorun bakalım;
Hollanda, Fransa, Almanya ve diğerlerine kendi tarlası veya hayvan çiftliği olduğu halde, eğitimi ve sertifikası olmayan çiftçilik veya hayvan yetiştiriciliği yapabiliyor mu ya da yaptırılıyor mu?
Nedeni basit " tarla onun ama toprak milli servet, onu korumak ve geliştirmek ve yüksek verim almak için önce çiftçinin eğitimli olması sonra da devletin onu üretim için desteklemesi gerekir" denilecektir.
Bizde ki eğitimin amacı;
Ya memur olma ya da son dönemde adını üniversite mezunlarının koyduğu tabirle "işsizliği dört yıl daha öteleme " anlamında ki üniversiteli olmak esasını içerir.
Sonuçları da malum, kurulu mu, kurgulu mu bu eğitim sistemimiz 25- 30 yaşında o civan gibi gençlerimizi hiç bir beceri kazandırmadan "yeter ki iş olsun asgari ücrete razıyım " diye, ailesiyle birlikte bunalımlara düşürür.
Yâ bir asgari ücret mevzusundan nerelere geldik değil mi?
Daha ben size;
-14 milyona yaklaşan emek sahibi insanımızın ancak % 14'ünün yani
2 milyonunun sendikalı olduğunu,
2003 yılın da sendikalaşma oranının
% 57.5 lar da olduğunu,
- Sendikalaşma oranının Finlandiya ve İsveç de % 68, İtalya da % 36, yanı başımızda ki Yunanistan bile bizim % 81 daha fazla olduğunu, adına asgari ücretli denilen 11 milyonun; 3.5 milyonunun asgari ücret altında, 1 milyonunun da asgari ücretin yarısı kadar ücretle çalıştığını,
- 80' li yıllarda kişi başı milli gelirin % 3.4 üzerin de olan asgari ücretin, aradan geçen 42 yıl sonra asgari ücretin, kişi başı milli gelirin % 40 altın da olduğunu, söyleyemedim bile...
Asgari ücretin belirlenmesi sürecinde, umarım asgari ücretin miktarı kadar içinden çıkılmaz bir hâl alan, vasıfsız insan yetiştiren, dolayısıyla asgari geçinme ücretine mahkum eden bu eğitim sisteminin kökten değişmesine de vesile olurlar.
Önereceğim bir diğer husus da, asgari ücretin 'Bölgesel Asgari Ücret ' olarak belirlenmesidir. Öyle ya İstanbul da yaşayan bir asgari ücretli ile, küçük ve orta ölçekli bir şehir ve onun kasabaların da yaşayan bir asgari ücretlinin, ücretleri arasında hayat pahalılığı açısından bir fark olması gerekmez mi?
Bu sayede bazı sektörlerin az gelişmiş yörelerimize kaymasına, ileri dönemlerde de ücretlerin genel ortalamasının yükselmesine, büyük şehirlere doğru göçün azalmasına katkı sağlayacağını düşünenlerdenim.
Ama, şunu da rahatlıkla söylemeliyim ki; Asgari ücret ne düzeyde olursa olsun, asgari ücretli sayısının çokluğu o ülkenin eğitim, sosyal ve ekonomik gelişmişliğinin önemli göstergelerinden biridir.
Görüyorsunuz değil mi?
Birlikte bir asgari ücret lâfı ettik, eğitim başta olmak üzere, hukuk, ekonomi, sosyal barış bir bir sorunlar yumağı halin de önümüze geldi.
Peki, çözebilir miyiz bu sorunları derseniz?
Hepimizi huzursuz eden, günlük kavga, gürültü ve çekişmelerle kaybolan zamanımıza acıyarak, başımızı ellerimiz arasına alarak,
"insanımızı nasıl daha iyi yaşatırız" a kafa yorarsak, "belki" derim ben.
"Yoksa?"sı inanın her yönüyle çok vahim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.