Adnan GÜLLÜ
Safevi Türk Devleti Hükümdarı Şah İsmail ile Dulkadırlı Devleti Hükümdarı Alaüddevle Bey Arasında ki Elbistan Savaşı (1507)
“Tarih bilmeyen kişiden, siyasetçi, devlet yöneticisi olmaz,
tarih bilmeyen bu kişiler pusulayı bilmeyen gemi kaptanına benzerler.”
Konumuza geçmeden önce, Safevi Türk Devleti ve Dulkadırlı Devleti’ni kısaca hatırlayalım. (Şah) İsmail Safevi, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın torunu olan Akkoyunlu Elvend Mirza'yı Şarur(Şerur) (Nahçıvan) yakınlarında yendikten sonra 1501 yılının temmuz ayında Tebriz'e girer ve kendisini Şah ilan eder. I. İsmail, bütün Azerbaycan'ı imparatorluğa dahil edince Azerbaycan Türkleri Safevî ordusunun esas omurgasını teşkil etmiştir. Bunların dışında tamamen Anadolu Türkmenlerine dayanmaktaydı.
Şah İsmail Safevi Türk Devleti’nin kurucu Hükümdarı
SAFEVİ DEVLETİ (Safevi Türk Devleti 1501 ve 1736 yılları arasında bugünkü Azerbaycan, İran, Ermenistan, Irak, Afganistan, Türkmenistan ve Türkiye'nin doğu kesiminde varlığını sürdürmüş, tarihte ilk kez Şiî Onikiciliğini resmî mezhep olarak kabul etmiş olan halkları yönetmiş ve Azerbaycan'ın varis olduğu hâkim hanedanın devletidir.)
Safevi Devleti'nin kuruluşuna destek veren Türkmen boyları şunlardır; 1- Şamlı, Afşar, Kaçar, Çağırganlı, Karamustafaoğlu, Tekeli, Humuslu, Ustaclu, Dulkadirlu, Varsaklar.)’nin kuruluşuna katılan Türkmen boyları kaynaklarımızın gösterildiği şekilde kısaca: 2-Ustaclu (Erzincan, Sivas, Amasya, Tokat civarından gelme) 3-Şamlu (Suriye’den, Şam civarından gelme. Bunlar Şamlu Türkmenler adıyla anılmaktadırlar. Şamlu Türkmenleri kuruluşu içinde, Bayat, Afşar, Beğdili, Döğer, Yüreğir, Kınık, Bayındır, Salur ve Eymir gibi birçok Türkmen oymakları bulunmaktaydı) 4-Halep Türkmenleri (Alplu ve Gündüzlü Afsus oymakları), 5-Rumlu (Sivas’tan göçme ) Çepni, Türkmenleri (Karadeniz Bölgesinden), 6-Musullu (Güneydoğu Anadolu, Kerkük – Musul’dan) 7-Tekelü (Antalya’dan), Bayburdlu, Karadağlı, Çapanlı, Turgutlu ve Karamanlı (Konya havalisinden), 8-Dulkadırlı Türkmenleri ( Maraş, Elbistan ve Yozgat yöresinden. Bu kuruluş içinde Cerit Silsüpür ve İmanlu Avşarı oymakları da bulunuyordu.) 9-Varsaklar (İçel-Tarsus), 10-Avşar/Avşarlu (Urmiye-Van), 11-Gacer (Karabağ göçebe Türkmenleri), 12-İspirlü (Erzurum), 13-Hınıslu (Erzurum), 14-Tokaçlu (Karabağ İğirmidörtlü ulusundan) Verilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi, Şah İsmail’in kurduğu Sonuç olarak; SAFEVİ TÜRK DEVLETİ (1501-1736) Anadolu Türkmenlerine dayanan tam bir Türk devleti idi.
Bundan sonra tüm İran'ı ele geçirerek, Mayıs 1502'de resmen İran Şahı olan I. İsmail sonraki 250 yılda Orta Doğu'ya büyük etki yapacak bir Şiî-Alevi devletinin temelini atmıştır.
Dulkadiroğulları, Anadolu Beyliklerinden biridir. Ancak beylikden ziyade devlet statüsüne ulaştığından, devlet olarak anılmıştır. (1337-1522) yılları arasında Anadolu'nun güneyinde, Elbistan merkez olmak üzere kurulmuş ve bir Türkmen devletidir. Dulkadiroğulları Oğuzlar'ın Bozok kolundandır. Kurucusu ZEYNEDDİN KARACA BEY'dir. Osmanlılar, Memlukler, Akkoyunlular ve Safevililer devletleri arasında akıllı ve dengeli politikası sayesinde 185 yıl bölgede varlığını sürdürdü. Daha sonra Turnadağ Savaşı’yla (1515) yılında Yavuz Sultan Selim’e yenilerek Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı özerk duruma geldi ve 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından kesin olarak Osmanlı topraklarına katılarak sancak haline dönüştürüldü.
Alevi Türkmenlerin İran’a göçleri
Biraz gerilere giderek konuya bakarsak, anlamamız daha kolay olur düşüncesindeyim. Çünkü Şah İsmail ve Alaüddevle’nin rekabeti bir anda başlamadı. Anadolu insanı bu iki hükümdar içinde önemli potansiyeldi, daha önemlisi Şah İsmail için Osmanlılar önünde Dulkadırlılar ciddi bir engeldi. Bu arada Doğuya doğru giden şii unsurlar özellikle Bektaşi çizgisinde ki İslam anlayışına sahip olan Alevi Türkmenler, İran'da Türkmenlerin sayısını artırıyordu.
Akkoyunlu hükümdarı Rüstem, geleceğin Şah İsmail'i kardeşi Sultan Ali'nin ölümünden sonra ele geçirmek istediği zaman O, teyzesi Paşa Hatun tarafından Erdebil'de cerrahlık yapan Dulkadırlılar'dan Aba (Ebe) adındaki bir kadına teslim edilmiş ve onun evinde saklanmıştı. İsmail'in akıbetinden korkan bu kadın onu babasının müritlerine teslim etti.(1493)
İsmail'i ele geçiremeyen Rüstem, Aba'yı Tebriz'in Pazar meydanında astırdı. Müritleri tarafından Gilan'a kaçırılan (Şah)İsmail, uzun yıllar orada saklı kaldı. Söz konusu ettiğimiz 16. yüzyılın hemen başlarında İsmail ilk başarılarını elde etmişti. Şiilik, İran'dan önce Anadolu'da Şah İsmail'in dedesi Şeyh Cüneyd zamanından beri yaygın bulunuyordu. Bu sebeple Dulkadırlılar arasında da çok sayıda şii-Alevi unsurları vardı. Hatta Şah İsmail, 1500 yılında müritlerini etrafına toplamak için Erzincan yakınlarındaki Sarıkaya yaylağına geldiği vakit Anadolu'daki Alevi Türkmenlerin birçoğu onun katına gittiler. Böylece Anadolu'dan giden Türkmenler tarafından desteklenen Şah İsmail, 1500 yılında Şirvan Şah Ferruh Yesar'ı, ertesi yıl da Akkoyunlu Elvend'i Şurur'da yenerek önce on iki imam adına, sonra da kendi adına hutbeyi okutup şeyhlik postuna ve şahlık tahtına oturdu.(1501)
Şah İsmail'in katına gidenlerin çoğunluğunu Orta Anadolu’dan yöresinden giden Türkmenler teşkil ediyorlardı. Alaüddevle Bey, ülkesinden Türkmen topluluğunun Şah İsmail'in yanına gitmelerine kayıtsız kalmıştı. Oysa çökmekte olan Akkoyunlu Devleti'nin toprakları üzerinde kurulan Safevi Devleti'nin gittikçe artan kuvvet ve kudreti Osmanlı Devleti kadar Dulkadır Devleti’ni de tehdit ediyordu. Tehlikeyi geç de olsa sezen Alaüddevle Bey ülkesindeki Alevi Türkmenler'in İran'a gitmelerini engellemeye çalıştı. Tam bu sırada Şah İsmail, Alaüddevle'nin kızı Benli Hatun'u istedi. Dulkadır Bey'i önce kızını Şah İsmail'e vermeyi vaat ettiyse de, daha sonra onun Aleviliğini bahane ederek bundan vazgeçti. Üstelik de ülkesindeki Alevilerin İran'a gitmelerini engellemeye çalıştı. Aslında iki karşı karşıya gelmesi bir kız alıp vermekten öte, Alaüddevle Bey’in Güneydoğu Anadolu bölgesinde ki Akkoyunlu ülkesini elde etmek istemesinden kaynaklanmaktaydı.
Onuru kırılan Şah İsmail, Alaüddevle Bey'e düşmanlık beslemeye başladı. 1502 ilkbaharında Akkoyunlu Elvend'i takip ederek Tercan'a kadar gelen Safevi hükümdarı, Türkmenlerin kendi katına gelmelerine engel olan Alaüddevle Bey, üzerine bir kuvvet gönderdi. Önce Akkoyunlu direnişini kırmaya çalışan Şah İsmail, Elvend'in Tebriz'e hücum edeceği haberi üzerine geri dönmek zorunda kaldı. Sonunda Elvend savaşa girmeye cesaret edemedi, önce Bağdat'ta oradan da Diyarbakır'a kaçtı. Elvend'den sonra sıra daha önce Isfahan ve Fars'tan kovulmuş olan son Akkoyunlu şehzadesi Murad'a geldi. 1503 Haziran'ında Hemedan yakınlarında yenilen Murad, Şiraz'a gitti ise de Safevîlerin takibatına uğradığından Bağdat'dan kaçtı. Orada Irak-ı Arap Valisi Barik Beg Purnak tarafından karşılanarak Akkoyunlu tahtına çıkarıldı. Fakat Şah İsmail bu defada Bağdat önlerine gelmekte geç kalmadı. Ona karşı direnemeyen Murad ve Barık Beg Purnak Halep'e, oradan da Alaüddevle Bey'in yanına Elbistan’a kaçtılar. Alaüddevle Bey, Şah İsmail'in Bağdat'ı zaptı ve Diyarbakır taraflarını tehdit etmeye başlaması üzerine Sultan Bayezıd'den yardım ve himaye talep etti. Fakat Osmanlı Padişahı II. Bayezıd, Şah İsmail'i kendi aleyhine tahrik etmemiş olmak için Dulkadır Beyinin talebine pek ilgi göstermedi. Hatta aksine Safevî hükümdarını zaferlerinden dolayı tebrik etti. Alaüddevle Bey, buna rağmen Murad'a yardım etmekle kalmayıp Şah İsmail'e vermeyi vaat ettiği kızı Benli Hatun'u vermekten vazgeçtigi gibi, kızını Akkoyunlu Şehzade Murad'a verdi.
Akkoyunlu Murad, 1504 İlkbaharında Şah İsmail Mazenderan'a sefer yapmak üzere Irak'ı terk eder etmez Alaüddevle Bey'in yardımı ile Bağdat'ı ele geçirdi. Diğer taraftan aynı tarihlerde Akkoyunlu Elvend'in (amcası Kasım'ı katlettikten sonra hakim olduğu) Diyarbakır'da ölümü, kimin başa geçeceği konusunda yönetimde söz sahibi emirlerin ikiye ayrılmasına sebep olmuştu. Bir kısmı Elvend'in divan beyi Emir Bey tarafını tutuyor, bir kısmı da Alaüddevle Bey'in yanında bulunan Göde Ahmed'in oğlu genç yaştaki Zeynel'i çağırarak Dulkadır Bey'in müdahalesini talep ediyorlardı. Bu talep üzerine Alaüddevle Bey, büyük bir kuvvetle Zeynel'i Diyarbakır'a gönderdi. Alaüddevle'nine iki oğlu Şahruh ve Ahmed, kardeşi Abdurrezak ile onun oğulları Hazma ve Hüdadad gibi hemen bütün Dulkadır şehzadeleri birliklerin başında bu sefere katıldılar. Abdurrezak'ın kumanda ettiği birlikler, Diyarbakır'ı ele geçirip Zeynel'e teslim ettikten sonra Ergani istikametine yöneldiler. Şehrin kalesini yakıp köyleri ateşe verdiler. Bölge beyleri kendiliğinden Dulkadırlılar'a katıldılar. Abdürrezak'ın iki oğlu Hazma ve Hudadad sıra ile Savur ve Silvan şehirlerin başına getirildiler. Öte yandan Alaüddevle'nin oğlu da Mardin'i kuşatıyordu. Lala Murad, Lala Dilcan, Elvend Bey'in Lalası, Kete oğlu Ali Bey gibi şehrin ileri gelenleri bir süre sonra itaatlerini arz ettiler. Diğer şehirler gibi Mardin'e de Kul Yunus emrinde 300 kişilik Dulkadır garnizonu yerleştirildi. Mardin'in düşmesine müteakip Şahruh, Kara Beyoğlu Abdi'yi Sincar Prensine karşı gönderdi. Abdi, Cezire-i Mevsil'e kadar zaferle ilerlediler. Bu sırada Dulkadır kuvvetlerinin bir kısmı da Urfa'yı kuşatıyordu. Şahruh, kuşatmacıları takviye için oraya yöneldi. Ordusunun öncü birlikleri kumandanı Yunus, yolda Urfa halkına yardıma gitmekte olan Mevsilli Türkmenleri'nden Halil Sufi oğlu Yusuf Bey ile karşılaştı ve onu mağlup etti. Alaüddevle Bey'in oğlu Ahmed, Birecik'e doğru kaçan Yusuf Bey'i amansız bir şekilde takip ederek onu Halep'e kaçırttı. Şahruh, Urfa önlerine varmadan önce babasına yukarıda adı geçen yerlerin ele geçirildiğine dair bir fetihname yolladı.
Dulkadırlı seferi Urfa'nın ele geçirilmesiyle son buldu, fakat elde edilen netice sürekli olmadı. Zeynel Diyarbakır'a çok kısa süre sahip olabildi. Çünkü başa geçer geçmez bir kısım ileri gelenlerle birlikte Elvend'in divan beyi Emir Bey'i hapse attıran ve halka baskı yapmaktan zevk alan Abdülhay adında birini şehrin valiliğine tayin etmek gibi yersiz bir takım icraatta bulundu. Nihayet bir gün hapisten kaçan Emir Bey, topladığı kuvvetlerle Zeynel'i yenip Abdülhay'ı öldürerek Diyarbakır'ı ele geçirmeye muvaffak oldu. Zeynel tekrar Alaüddevle Bey'in yanına sığındı.
Alaüddevle Bey'in son Akkoyunlu şehzadesine yapmış olduğu yardım Şah İsmail'in ona karşı duyduğu kini bir kat daha artırdı. Safevî Hükümdarı İran'da hâkimiyetini kurar kurmaz batıya doğru yöneldi. Çünkü devletin hudutlarını ihlal eden Diyarbakır olayları endişe uyandırmakta idi. Üstelik Dulkadırlılar'a gönderdiği elçisi Oğlan Emet'i Alaüddevle Bey, hakaret edip Köz Gölü’nde hapsetmişti nihayet 1505 ve 1506 yıllarında yapılan seferle bölge Kürtlerini ezen Şah İsmail Alaüddevle Bey’e karşı sefer hazırlığına girişti artık onunla boy ölçüşe bilir kırılan onurunu tamir edebilirdi.
ELBİSTAN SAVAŞI
“Tarih, geleceğin sorunlarına çözümler ve bulma kapasitemizi geliştiren, kendi kavrayış ve bilincimizi binyılların bilinci ve potansiyelleri ile bütünleştiren bir çalışma alanıdır. İşte bunun için tarihi geçmiş olarak değil, geleceğimiz olarak görüyorum.”
Safevî Türk Devleti Hükümdarı Şah İsmail, 1507 yılında Elbistan'a doğru yola çıktı. Türkmen Alevilerini etrafına toplamak amacı ile Erzincan ve Suşehri yolu ile Osmanlı hudutundan geçmeyi tercih etti. Bir müddet sınırda bekleyen Şah İsmail, Osmanlı Padişahı II. Bayezid'den Dulkadır ülkesine geçmek için izin istedi. Bayezid'in isteği kabul etmesi üzerine Safevî Hükümdarı halka her hangi zarar vermemeye dikkat ederek Osmanlı topraklarından geçip, Sarız yolundan Elbistan'a doğru ilerledi. Ancak Osmanlı Padişahı II. Bayezıd tedbir olarak; Anadolu Beylerbeyi Karagöz Paşa, ordusu ile Ankara’nın Çubuk Ovasına toplanmıştı. Vezir Yahya Paşa, ise 70 bin kişi ile Kayseri –Sivas arasına gelmişti. Şehzade Şehinşah 10 bin askerle emir bekliyordu. Karagöz Paşa hepsine başkumandan tayin edilerek 23 bin askerle Çubuk’tan Kayseri’ye gelmiş, 115 bin kişilik Osmanlı ordusu 1507 yılı boyunca hazır bekletilmişti.
İlk karşılaşma, Safevî öncü kuvvetleri ile Dulkadırlı keşif kuvvetleri arasında meydana geldi. Alaüddevle Bey'in Sarı Kaplan lakabı ile tanınan oğlu Kasım, düşmanın öncü kuvvetleri Dede Bey'i bozguna uğrattı. Dede Bey çatışmalarda 300 kadar kayıp verdikten sonra sadık adamlarından Halil Ağa'nın temin ettiği bir atla kaçarak canını zor kurtardı. Şah İsmail'in yaklaşması üzerine Kasım (Sarı Kaplan) geri çekildi. Alaüddevle Bey ise Şah İsmail'e karşı koyacak gücü olmadığından sarp Turna dağına sığınarak Mumluklardan ve Osmanlılardan yardım istedi. Memluklar cevap bile vermediler. II. Bayezid'in Yahya Paşa komutasında gönderdiği Osmanlı ordusu ise, ancak Ankara'ya kadar gelerek sadece Safevî kuvvetlerinin hareketlerini izledi. Turna dağı eteklerinde ordugâh kuran Şah İsmail, bir hayli bekledikten sonra Alaüddevle Bey'in dağdan inmeyeceğini anlayınca ona küçümsemek için “Ala Dana” adını vererek dönmeye karar verdi. İntikamını başta Elbistan olmak üzere Maraş şehirlerini yakıp yıkarak aldı. Öyle ki bu tahribatlardan abideler de nasibini aldı. (1507- (bazı kayıtlarda 1508 yazılmakta ise de bizce yanlış) Bu olaydan sonra Dulkadirliler’in merkezi Elbistan’dan Maraş’a taşınmıştır. Bu sefer sırasında Şah İsmail yakaladığı Alaüddevle Bey’in bir oğlu ve iki torununu öldürtmüştür.
Bu savaşın sonucunda Dulkadırlı oldukça zayıflamıştı. Çünkü Memluklular ve Osmanlılar artık Dulkadırlı devletine sıcak bakmıyorlar, onun coğrafyasını kendi topraklarına katma hesapları yapıyorlardı. Çok değil sekiz yıl gibi kısa süre sonra Turna Dağ Savaşı (1515) ile Dulkadırlı Osmanlı coğrafyasına dahil oluyordu.
Faydalanan Kaynaklar
Selçuklu Tarihi (İbrahim Kafesoğlu)
Türkiye Tarihi (Ord.Prof.M.Halil Yinanç)
Oğuzlar ( Prof.Faruk Sümer TTK 1999)
Selçuklu Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri (TTK 1998 Faruk Sümer)
Safevi Devleti’nin kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü (Şah İsmail ile Halefleri ve Anadolu Türkleri (Faruk Sümer TTK 1999)
Selçuklar Zamanında Türkiye (Prof.Dr.Osman Turan İstanbul 1971
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.