A.Süreyya Durna

A.Süreyya Durna

Süleyman var, Süleyman'dan içerü

Dokunuş

Gitseniz de arkanızda duman kalır, toz kalır,

Arşivlerde dev cüsseyle bol şapkalı poz kalır,

Sanmıyorum abat olmuş, ülke bırakasınız;

Sizlerden geriye ancak, yığınla moloz kalır.

                                                        A.S.D

-Önemine binaen bir arşiv yazısıdır-

       Allah aşkı için yeter!.. Zat-ı pâki Muhammed (s.a.v) Mustafa’nın aşkına… Sevdiklerinizin başı ve onların hoş hatırı için yeter! Bırak yakamızı n’olursun!..

       Beşikte yatarken de siz vardınız, kaşık tutarken de… Umutlarla yeşillendik; boy verdik, filiz verdik, “göcek”leştik, siz vardınız!.. “Yaş otuz beş” derken; kırk’a merdiven dayadık, hâlâ siz varsınız!

       Dedem, varlığınıza daha fazla tahammül gösteremedi ve kahrından, Rahme-i Rahman’a kavuştu! Babama “nüzul” indi! Benim de beynimde “tümör” oluşacak handiyse!.. Yeter ensemizde “boza” pişirdiğiniz!.. Yeter sînemizde “sinsin” oynadığınız!..

       Bir yorgunluk molası ver, n’olursun!..

       Hoşnutsuzluğumuz, dededen toruna (bana); benden de çocuklarıma sirayet edip, irsîliğe dönüşmesin zinhar! Onların da, ufku kararmadan ve körpe dimağları iğfal olmadan; ism-i meşhurunuz hafızalarına henüz kazınmadan, sizsiz bir dünyada yaşayıp büyüsünler!.

       Tampon olmayınız önlerinde, n’olursun!..

       Tohum düşer gibi toprağa, şıvgın gibi can düştü! Barışa, kardeşliğe, gülsuyuna kan düştü sâyenizde! Şâduman olma yerine yüreğimize od düştü, figan düştü! “Yollar yürümekle aşınmaz!” dediniz de; ne ki, vicdanlar aşındı memleketimde! Milletimin; etini yiyip kemiğini kemiren “kunduz taifesi” kemirgenlerin, dişleri aşındı. Kart gergedanların boynuzları aşındı! Hatta zaman mefhumunun çark ve dişlileri aşındı da, bir siz aşınmadınız zaman içre!..

       Üçler, Beşler, Yediler ve Kırklar aşkı için yeter! On iki imam aşkına…

       Altı kere gidip, yedinci kez gelmenize hadi neyse eyvallah da; yüksek müsaadelerinize sığınarak konuşuyorum; aman bu sefer de yediyi, sekize bağlamayınız! Gayri son ola!.. Bu bir “intizar” değildir. Saygısızlık hiç değil!.. Hem sizin sağlığınız açısından, hem de bizim birazcık soluklanmamız açısından…  Ocağımıza incir ağacı dikecek değilsiniz ya?..

       Ne bu hırs, ne bu iştehâ? Bu millet size; “hık” dediniz et verdi,  “mık” dediniz süt verdi de, daha da gözünüzü doyuramadı! Lâkin hiçbir zaman; “gözünüzü toprak doyursun!” demedi.

       En fazla makamda siz kaldınız! En fazla koltukta siz oturdunuz! Keşke imparatorluk çökmeseydi de, “Muhteşem Süleyman”lığı da size verseydik! Ama inanıyorum ki bu sefer de; Kaf’dan, Kaf’a hükmeden ve kuşdilinden anlayan “Mülk-ü Süleyman”lığa göz diker; “Belkıs”ın tahtını ayaklarınıza getirtirdiniz!..

       “Kendim için istiyorsam namerdim!” sözünüze, katiyetle inanamadık doğrusu!

        Hakikaten öylesiniz de, bizler mi anlayamadık! Farz-ı muhal anlayamamış olsak da çok görme hani!.. Zira varlığınızla hep iç içe yaşamışlığımızdan, yokluğunuz nicedir, bilinmez! Allah geçinden versin ölmenizi istemeyiz de, şöyle biraz terk-i makam eyleyip, “hayat-ı münzevî”ye çekilseniz; olmaz mı yani, olamaz mı?

       Belki gözden ıraklığınız dikkatimizi çeker de ararız yokluğunuzu!.. Ve belki de aklımız başımıza dank eder de, vazgeçeriz düşüncemizden… Veya bakarsın, “Allah, başımızdan eksik etmesin!” de diyebiliriz! Sâlimen böyle bir tercih yapabilmemiz hususunda, bize mühlet ver, “iddet” tanı, n’olursun!..

       Devletimizdeki devamlılık inkıtaya uğramaz korkmayın, olmasanız da!..

       Nuh’un tufanı kopup yer yerinden oynamaz korkmayın, olmasanız da!..

       Ezcümle, durum şimdikinden daha vahim olmaz korkmayın, olmasanız da!..

       Otuz küsur yıldan beri âşinâsıyım konuşmalarınızın! Tümü çetrefilli, tümü ağdalı! Bir harman yığını laf konuşsanız da, içerisinde yel kaçkını bir “dane” bulabilmek nasip işidir! Bir çuval dolusu “söz”den, bir miligram “öz” çıkartan varsa; o da Yavuz Donat’tır. Yani köşkünüzün kadim ve özel muharriri binâenaleyh!

       Devr-i şahanelerinizde, hiçbir Mason locasına zarar ziyan gelmedi! Hiçbir “farmason”un burnu kanamadı! Lâkin İslam köy’ün bitişiğindeki Kuleönü köyü öyle mi?!. Sürekli gözaltı, sürekli taciz!..

       Suçu neydi mazlum Müslümanların?!. Dolayısıyla Şarkikaraağaçlı, Barlalı ve Savlı nurcuların?!. İslam köy’den, çağırsanız duyulacak yakınlıktaki Kuleönü köyünde, olup bitenlerden haberiniz yok muydu?!. Haberiniz yok muydu, Tevafuklu Kur’an-ı Kerim’in yazarı hemşehriniz Hüsrev Altınbaşak’tan?!.

       Devr-i şahanelerinizde; o da, çilesini tekmil dolduranlardan elhak!..

       O günden bugüne hava değişti, su değişti, tabiatta denge değişti de; bir siz kaldınız değişmedik!.. Bundan sonra değişmeyeceğinize göre, bırak da biz değişelim, n’olursun!..

       Hazret-i pîr aşkına! Ya değilse demokrasi aşkına!..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
A.Süreyya Durna Arşivi