Ahmet Doğan İLBEY
“Türkçe düşünmek Türkçe'yi düşünmek”
Türkçeyi yozlaştıranlara karşı günümüz Türkiye’sinde tek başına mücadele eden, Türkçe’nin hasbî müdafî, Türkiye Yazarlar Birliği’nin kurucusu ve Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan’’ ın yeni kitabı “Türkçe Düşünmek Türkçeyi Düşünmek” bir solukta okunan kitap. Türkçeye sevdalı olanları okumak mecburiyetinde bırakan bir tesiri var bu kitabın. Öyle ki, akıcı dili ve üslûbu okutturuyor. Türkçemize dair her kitabı gibi bu kitabı da, bin yıldır İslâm’la mezc’olmuş Türkçemizin her geçen gün yıpratıldığını ve sahip olmamızı gerektiğini hatırlatıyor.
“Türkçe Düşünmek Türkçeyi Düşünmek” Türk milletinin zihnî ve irfanî bekası için yıldızlara asılacak bir söz… Dahası, örselenmiş, zayıflamış millî şuurumuzu “titreten” ve “kendine döndüren” bir ifade… “Türkçe Düşünmek Türkçeyi Düşünmek” Yazar Yayınları’nın ([email protected] / Eylül 2021, Ankara) 37. kitabı, müellifin 28. kitabıdır.
D. Mehmet Doğan fildişi kulede yaşayan bir yazar değil, ömrünü Türk diline, Türkçe lügatlere hasreden bir fikir adamı. Türkçe dâvası için mücadele eden hakiki bir münevver… Türkçeye dair fikirlerini tebliğ eden, neşreden ve gayesini teşkilâtlandıran bir yazar… 26. baskısını yapan “Doğan Büyük Türkçe Sözlük” den başka, “Osmanlıca Yazılışlı Doğan Büyük Türkçe Sözlük (2 Cilt) ve “Okullar İçin Büyük Sözlük” onun Türk milletine yaptığı en büyük hizmettir. “Dil Kültür Yabancılaşma”, “Bir Lügat Bulamadım”, “Yüzyılın Soykırımı”, “Devlet Sözlük Yazar mı?”, “Kelimelerin Seyir Defteri”, “Söz Okyanusunda Yolculuk”, “Türkçenin Cenaze Töreni:1.Türk Dil Kurultayı” adlı kitapları Türkçenin dünden bugüne bütün kelimelerini kayıt altına alıyor ve kıyıma uğrayan dilimizin başına gelenleri anlatıyor. Türkçe dâvası olanlar onun, Kemalist Tek Parti Dönemi’ndeki Türkçe katliamı anlatan “Yüzyılın Soykırımı” kitabını mutlaka okumalıdırlar.
“Türkçe Düşünmek Türkçeyi Düşünmek”, millet kimliğimizin, millî şuurumuzun iki ana unsurundan biri olan (diğeri İslâm), bin yıllık İslâmlaşmış Türkçemize, yâni ceddimizin diline bütün gücümüzle, îmanımızla sarılmamızı söylüyor. Türkçe katliamının elân devam ettiğini pörsüyen millî şuurumuza bir bıçak gibi sokuyor. Dilimizin, kelimelerimizin yozlaştırıldığını hatırlatıyor, ikaz ediyor.
Türkçe dâvasını kimlerin omuzlaması lâzımdı? Türkçe düşünmek Türkçeyi düşünmek, sözde “Türk milliyetçisiyim, Türkçüyüm” diyenlerin baş vazifesi değil midir? Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar “dâvamız Türk milleti, Türk kültürü” diyenler kol ve zihin gücünü iktidar olmak ve Meclise girmek için siyaset meydanlarında harcıyorlar. Türkçe düşünmenin, Türkçeyi düşünmenin ehemmiyetine vakit ayırmamaları ne kadar hazin! Fikretmeye, düşünmeye pek alışık olmayan bu câmia için en önemli dâva Türkçeyi düşünmek, Türkçeye yapılan saldırılara karşı durmak değil miydi?
“Türkçe Düşünmek Türkçeyi Düşünmek” en başta muhafazakâr hükümetin, Millî Eğitim ve Kültür Bakanlıklarının vazifesidir. Adı geçen kitabın başlığından hareketle Türkçe dâvamızı diri tutan bu ibareyi ilkokuldan üniversitelere kadar bütün mekteplerin sınıflarına bir levha hâlinde asmak ve müfredata sokmak en evvel devlet ve hükümetin işidir. Ne yazık ki, adı geçen kitabın yazarının tek başına sahip çıktığı Türkçe dâvasına devlet sahip çıkamadı. “Türkçe giderse din de gider” endişesini taşımadılar. Türkçemizi kaybedersek millet olmaklığımızın iki büyük değerinden birini de kaybedeceğimizi düşünemiyorlar.
Dil dâvamızı anlatan bu kitap “Türkçeyi Düşünmek”, “Türkçe Düşünmek” ve “Sahih Türkçe Yazılar” başlıklarıyla üç bölümden oluşmaktadır. 1. Bölümde yer alan yazı başlıkları şöyle: “Medeniyet diline şapka çıkarmak”, “Medeniyet tasavvuru da nasıl?”, “Mânevî vatanımızı yaşatamazsak maddî vatanı koruyamayız”, “Kafa keserek değil, kafanın içini boşaltarak soykırım!”, “Özleştirmecilik dilde soykırım değil miydi?”, “Dilimizin genleriyle oynandı”, “Eski mevzulara parlak cevaplar”, “Osmanlıca ne idi, Türkçe ne?”, “Gerçekleri çarpıtma aracı olarak dilde özleştirme”, “Evet, eğitim ve kültür”, “Tez yazılır! Hem de istediğiniz kadar ‘tez” yazılır”, “Kitle ve Psikolojisi”, “Dili bir çıkmaza saplamışızdır”, “Bir ‘Dil Kurumu’muz var mı?”
2. Bölümde yer alan yazılar: “Felsefeciler ‘nasıl Türkçe düşünülür?’ sorusunu ne zaman cevaplayacak?”, “Ebter kelimeler!”, “Adaleti kelimelerde aramak”, “Türkçe şiirle kurtulacak!”, “Öykünün hikâyesi yahut celladına öykünmek!”, “Salgın bulaşıcıdır”, “Yeni tanrımız: Hijyen!”, “Ege’ye egemen miyiz?”, “Urumeli ne zaman Balkan oldu?”, “Aşkın ıztırabı…”, “Zenciler Siyah mı?”, “Bülbül’ün öztürkçesi ne?”, “Kurut, kül azık, tarhana…”, “Mahalleyi hallettik!”, “Manav mısınız, bakkal mı? Yoksa muhacir mi?”, “Görsel yönetmen neyi yönetiyor?” 3. Bölümün yazıları: “Çok acımasızsınız”, “Araç mı, aygıt mı, yaraç mı?”, “Dilimden bir kaza çıkacak!”, “Yargı mahkemesi!”, “Millet’le ‘ulus’un kavgası!”, “Ödül mü verelim, armağan mı, mükâfat mı?”, “Bellek neyi beller?”, “Laikliğe kudsiyet vermek!”, “Bağım ne ki ‘bağımsızlık’ ne olsun?”, “Tin ‘ruhu” öldürebilir mi?”, “İdareli misiniz, yönetimli mi?”, “İddia ederim, savunmam!”, “Yazın okuduk, güzün yazacağız!”
Hülâsa-i kelâm; okunması elzem olan bu kitap Türkçe düşünmenin, Türkçeyi düşünmenin ehemmiyetini arka kapak yazısında şöyle ifade ediyor:
“Dile müdahale Türkçenin genetiği ile oynamaktan başka bir şey değildir. Bugün akademide kullanılan dil GDO’lu bir dildir. Türkiye’de akademi bu ve benzer kelimelerle felsefe yaptığını, düşündüğünü sanmaktadır. Türkçenin özüne, ruhuna aykırı, sentetik kelimelerle yapılan iş ‘felsefe zaten anlaşılmaz’ denilerek makulleştirilmeye çalışılmaktadır. GDO’lu dil zihnimizin işleyişini sekteye uğratıyor, dimağımızın ayarlarını bozuyor! Halis olmayan gıda helâl olmaktan çıkar; helâl gıda talebi gibi, helâl dil talebini yükseltmeliyiz! Genleriyle oynanmış gıdalardan kaçınıyoruz, neden? Beden sağlığımızı korumak için! Kanser başta olmak üzere hastalıklara yakalanmamak için. Zihin sağlığımız için de genleriye oynanmış dil unsurlarından uzak durmamız gerekiyor. Sahih Türkçeye dönmek zorundayız! Dilimiz bir taraftan yabancı dillerin istilasına maruz kalmıştır, diğer taraftan GDO’lu uydurma bir dilin. İkisinden de kurtulamazsak, Türkçe iflah olmaz. Sadece günlük konuşma diliyle sınırlı mahallî bir dil hâle gelir!”
Öz olarak, yazarın dediği şudur: Türkçemiz “imdat” istiyor, “imdaat!” diye sahiplerini çağırıyor.([email protected])
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.