Yetim Kaldık

1978’li yıllar Kahramanmaraş İl Halk Kütüphanesi (Karacaoğlan) bize yazmayı, okumayı sevdiren kutlu mekân.

Merhum Feramuz Aydoğan, birkaç gün önce sonsuzluk gemisine binerek ebedi aleme göç eden Ali Haydar Tuğ ve zaman zamanda bize güzellikler dağıtan merhum Kamil Aydoğan arada sırada da sohbetlerimize katık ettiğimiz Nedim Ali (Mehmet Ali Zengin) ve Mehmet Çanak, mahallelim sağlıktan emekli şimdi sahaf olan Mustafa kardeşim,

Önce Mehmet Ali yaratıcısına kavuştu. Bir Kadir Gecesi Camiide bizlere el sallayamadan sonsuzluk gemisine bindi gitti.

Sonra Feramuz kardeşimin elim bir hadise sonucu sevdiğine vuslat hali hiç gözümün önünden gitmedi. Şimdi o da cennettedir.

Kamil Ağabey yakalandığı bir amansız hastalıkla mücadele etti ve sonrasında o güzel insanda bu dünyadan göç etti.

ali-haydar-tug.jpg

Eki ayı hazan mevsimidir derler ya. 2018 yılı Ekim ayında bir dostu bir de ustayı kaybettik.

Sevgili Ali Haydar Tuğ ile çok uzun yıllar önceye dayanır dostluğumuz. Sade bir hayat sürdü. Son yıllarda üzerine artan hastalıklarla mücadele etti. Trabzon caddesinde oğlu ile yürürken helalleştiğimizin üzerinden iki ay bile geçmeden aramızdan ayrıldı. Nur içinde yatsın. Mekânı cennet olsun. Yüreği güzel gönlü güzel kardeşim.

Yazdığı ve beğendiğim bir şiiriyle sonsuzluğa uğurlamak istiyorum.

HAYATA SOBE

İşte yürüyor
Yolun ortasında
Kaldırımlarda sürgün
Avuçlarında umut
Aşkı savuruyor eliyle

Kaldırıyor ellerini semaya
Dilekler tutuyor yıldızlardan
Bir kolunda hayaletlerden donatılmış bir sepet
Ay doğmuyor üstümüzde
Karanlığın ortasında kayboluyor sırıtışlar
Kavun iç renklerin geceye yansıyışı
Örtüyor duldaları
Soğuk ayazlarda bekliyor zaman
Aydınlık sonraya düşüyor
Kolunda ay ışığı
Sepette gül üşüyor

İşte yürüyor
Çingene düğün alayı
Konçertoların sessizliği sarıyor içimi
Susuyor kayın ağaçlarının sessizliği
Yüreğine indiriyor kör bakışlar
Körebe oynuyor
Yarına düşüyor düşler
Ve zaman tükeniyor kendince
Hayata sobe

Ali Haydar Tuğ (1959/2018 Ekim)

bahattin-karakoc.jpg

TÜRK DÜNYASI YETİM KALDI

Bahaettin Karakoç, Anadolu bozkırında göğe uzanan bir kökü toprağın en derinlerine taşları kayaları kıra kıra kök salmış ulu bir ardıç gibi.

Türk Dünyasının yaşayan en büyük söz ustasıydı. Ak saçlımız, Ak kartalımızdı o bizim.

Bu aralarda görüşme imkanımız olmadı. Ancak her fırsatta sevgili Oğuz Karakoç ile selam gönderdim.

Yıllar önceydi. Adıyaman’da bir etkinlik var. Akit Gazetesi yazarlarından Hüseyin Öztürk Kahramanmaraş Hava limanına inecek onu bekliyorum.

Uçaktan indikten sonra ilk sözü; - Kahramanmaraş’a gelip de Bahaettin ağabeye uğramadan gitmek olmaz.

Sevgili Oğuz’u aradım ve bu ziyareti gerçekleştirdik. O zaman henüz eşi ölmemişti.

Bu yazıları okurken Bahaettin ağabeyi, ak saçlımızı sonsuzluk limanına uğurluyor olacağız.

Sözün bittiği yer derler ya. Şu anda ben o andayım. Nur içinde yat usta..

Türk Dünyası derin bir yas içinde…

DEĞMEZ Mİ?

Yokluğunu çalıyor içimdeki orkestra,
Kaslarım yanmış gibi durmadan büzülüyor.

Kimi görsem yollarda benim gibi umarsız
Kayıtsız kaldığım an yüreğim üzülüyor.

Kozasının içinde bunalan kelebeğim
Canânın dünyasında perçemler düzülüyor.

Ülkemin toprağına yâr kadem bastığında
Sular hep çıldırıyor,buzullar çözülüyor.

Mavi bir gülücüğün on çeşit yorumu var
Sanki hergün batımı kızıl nar eziliyor.

Yârin hayali bana bir pençe vurup geçti,
Hâlâ güneşe doğru kartalca süzülüyor.

Ayrılık acısını bir ah’la içe çektim,
Sandım ki haritası göklerde çiziliyor.

KARAKOÇ bir maraldan vurgun yemiş,değmez mi?
Nevbaharın gelişi son kıştan seziliyor.

Bahaettin Karakoç (1930/2018 Ekim 16)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet TAŞ Arşivi