A.Süreyya Durna
YORUMSUZ ÇEŞİTLEME
Akdeniz notları-
Dokunuş
Karaya “ak” demenin, hiçbir mahzuru yoktur.
Pisliğe “pak” demenin, hiçbir mahzuru yoktur.
Nevzuhur âlimlerin, ekran muhabbetinde,
Batıla “Hak” demenin, hiçbir mahzuru yoktur.
Tamirat vardı çatısında, Latin Katolik Kilisesinin… Üç Müslüman işçi, kiremit aktarıyordu. Aşağıda bir yılışık adam, tepeden bakıyordu onlara.
Anlamayana, anlayıncaya kadar anlatacağım! Evet, aşağıdaki o yılışık adam; çatıda çalışan Müslüman işçilere tepeden bakıyordu.
Bir saat sonra uğradığımda kimsecikler yoktu. Baktım ki yemek yiyorlar, kilisenin bahçesinde…
Yaklaştım ve “afiyet olsun” dedim. “Buyur” dediler. Dikkat ettim yediklerine;100 gram helva, bir buçuk ekmek ve birkaç habbe zeytin. İsyan ettim içimden! Buyurmaz olaydım, görmez olaydım!!!
Yemek faslı bittikten sonra, içlerinde en yaşlısı imam oldu ve kilise bahçesinde namaza durdular! O yılışık adam; bu sefer tepeden bakmıyor, yarı acımaklı bir şekilde kurnazca gülüyordu. Şimdi anlatabildim mi?!.
***
Duyduk ki bir Rum Kokonası Müslüman olmuş! 40 yıl olmuş Dimitri'sini kaybedeli. Tek başına yaşıyormuş evinde. İlham doğmuş içine ve gelmiş “Mevlithanlar Derneği”ne:
“Kuzum!” demiş, “Ben İsa dininden döndüm ve Muhammed dinini kabul ettim. Bana İslamı ‘telkin’ edin ve bir de mevlit okuyun.”
Mevlit de yenecek-içecek tüm levazımatı aldıktan sonra, çıkarıp bir 200 dolar vermiş. “Hakkınızı içinden alın da kalanını veriniz.” dediğinde; bizim “mevlidhan”lar bir köpürmüş, bir köpürmüş ki hem nasıl...
“Be kadın; zaten 200 dolara okuyoruz şu kara sıcakta, sen tutmuş bir de üstünü istersin!” demişler.
Rum kokonası pişman olarak, “Peki evladım, peki evladım!” diyerek, edeple eğilmiş önlerinde.
Sana “kokona” dedimse af dilerim, eyyy eski Rum dilberi ve İslamın yeni mah-ı peykeri!.. Kemâl-i hürmetle öperim ellerinizden…
***
Bizim mahallenin imamıyla aramız buzluydu, bir hayli zaman. Albenizli sempatik imamımız, mevlit okumakta rekor kırmış bu sene. Para üstünde “horon” oynuyor, neredeyse…
Mevlit okumakla yetinse keşke…
Hatim indiriyor, parayla… Ölü kefenliyor, parayla… Salâ okuyor, parayla…
Hepsi parayla değil ki...
Yaşamının parasız olan kısımları da var! Mesela, günlük kalori tabldotu parasız… İçtiği su parasız… Tabutluğun üstünde oturur, parasız...
Asil çenesinin altında üç tane de yedek çene saydım o gün! Allah bağışlasın!
Aramızın buzlanmasına sebep olay şuydu:
Efendim mahallemizde bağımsız çalışan bir zenne vardı. Onu herkes tanırdı. Semt yakınlığından dolayı bizim mahallenin imamı, herkesten daha iyi tanırdı. Ya şoför milleti yok mu?.. “Turaç” derlerdi ona.
Gün oldu, harman oldu, Turaç öldü. Pezoların ağzını bıçak açmıyordu, o gün! Ya şoför milleti?.. Hepside yas tutuyordu, Turaç'ları için. Turaç'ın yakınları ölümünden kırk gün sonra, bir mevlit “irad” ettirmişler, ruhunun hatırına…
Kime mi?
Kim olacak, mevlit rekortmeni bizim mahallenin imamı varken... Bizim imam; öyle bir aklamış,
öyle bir paklamış ki Turaç'ın ruhunu... Ahirete çift kanat (zülcenaheyn) eşliğinde, uçup gittiğini sanmışlar.
Canım, “sana ne!” diyenlere en derin saygılarımla!..
***
Gözde restoranların birine, iftar yemeğine davetliydik. Oruç tutanlar, alt katta iftar saatini beklerken; üst katta tutmayan herkes, normal -günübirlik- yemeklerini yiyorlardı.
Bize ayrılan masaların az ilerisinde, yine oruç tutan kişiler; aynı saati beklemekteydi. Yalnız tek başına bekleyen birileri vardı ki, hayli dikkat çekiciydi. Adam, koymuş bira şişesini ve bardağını masaya… Huşu içerisinde Ezan-ı Muhammediye ye kulak kesiliyordu.
Hoca, “Allahu Ekber” nidasında bulununca, adam; ilk önce bira bardağına uzandı ve iftarını açıverdi.
Ne diyelim, “Tanrı kabul buyursun!” Belki de, son zamanlarda nevzühur bir takım entel ve dantel ilahiyatçılarımızdan almıştır fetvayı!..
Olamaz mı?!.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.