Fatmagül Abacı
Saadet Bu Ömrün Neresinde ?
Kendini sanki tüm dünya omuzlarındaymış gibi yorgun hissediyor sanki kurtulmaya çalıştıkça yükü daha da ağırlaşıyordu.Yaşım kaç başım kaç daha dedi, kendi kendine.yorulmuştu, yormuştu onu yaşamak.Yüzünde oluşan kartal pençelerine baktı, aynada bir süre.ne zaman oluşmuştu bu çizgiler.Ve hayatın bu aşaması ne zaman gelip çöreklenmişti üzerine.Artık gitme zamanının geldiğine inanıyor yaşamı anlamsız görüyordu.Sonra okuduğu bir şiir geldi aklına;
“…
Hani ev bark,
Hani çoluk çocuk,
Saadet bu ömrün neresinde ?“
Yıllar ne çabuk geçmişti.işini seviyordu,emekliliği geldiği halde bile çalışmıştı, onlar onu gönderene kadar.yani artık emekliydi.Birini sevmişti ve evlenmişti.çocukları olmamıştı.Bunu önemsediler .Bir meyveleri olsun istediler ama olmadı.İşin daha kötüsü eşi evliliklerinin altıncı yılında hayata veda etmişti.Onu unutmadı ve bir daha da kimse onun yerini doldurmadı ve dolduramadı…
Her Cuma mezarı başına giderdi Cuma namazından sonra.duasını eder, yaban otlarını temizlerdi,sulardı, mezarını.Sonra eve gelir yanlızlığı onu evde beklerdi sanki.Dost olmuştu yanlızlığı ile artık acıtmıyordu, içini…
***
sevdiceğinin izi vardı omzunda,evin dört bucağında, resimleri ve o çok sevdiği elbisesiyle çektirdiği boydan resim hala duruyordu gümüşlüğün üstünde…Parmaklarını gezdirdi resmin üzerinde, ne kadarda içten gülmüştü….
mutluluk yanıbaşındaydı işte.Onsuz bir hayat düşünemiyor kendini asık surat, yıldın ve bitkin hissediyordu.
Onu kaybetmenin acısı hala tazeydi ve unutması da mümkün gözükmüyordu.
Dualarına onu katık ediyor kendininde bir an önce sevdiğine kavuşmasını istiyor dua ediyordu.Arkadaşları birbir uzaklaştı kendinden, içine kapanmıştı ve vaktinin çoğunu evde geçiriyordu.Kimseyle fazla sohbet etmiyor, fazla gülüp,iç sıkıntısını atamıyordu.
Dostum dediği bir tek faruk kalmıştı.O da haftada bir de olsa buluşalım diyor ve birlikte çamlıca daki cafeye gidip,etrafı seyrediyor bir yandan da çaylarını yudumluyorlardı.Tavla oynuyorlardı, keyifli olduklarında.Faruk her tavlada;
-Koltuğunun altına vereceğim tavlayı diyordu ama her seferinde yeniliyordu ama gönül koymuyordu dostuna.Bir daha ki sefere diyordu.dostu gülümsüyor ve “çaylar benden ! “ diyordu.Ve o eşsiz manzarayı seyrederek sohbet ediyorlardı.
***
Ayrıca fehmi bey yanlızlığı ile de dost olmuştu ve canını yakmıyordu.Kendine zaman ayırıyor gazetelerini okuyor, kitap okuyor ve takip ettiği tv programlarını izliyordu.Yemek işini kendi yapıyordu, temizlik işini kapıcının hanımı yapıyordu, haftada bir…
Bazen ev yemeklerini canı çektiğinde ablasına gidiyordu.Eniştesini ne kadar sevmesede vakit geçiyor ve fazla kalmıyordu…Kalkıp yanlızlığına yol alıyordu.Ve her eve gelişinde insanın evi gibisi yok diyordu…
Dostu birgün ona gezi turları yapacağını onunda katılmasını istedi.Dostu eşiyle katılıyordu, oysa o yanlızdı.İstemedi önce. Sonra bir arkadaşı daha eklenince hep birlikte Karadeniz turuna karar verdiler.
Yeşilin her renginin hakim olduğu yaylaları, uzun gölü, Sümela manastırını ve coşkun denizini görmek için yola koyuldular.Sağ tarafta yeşilliğin güzelliği,sol yanda coşkun deniz kıvrılarak yol aldılar.Fehmi bey etrafına bakıyor ama bir yandan da sevgili eşini hatırlıyordu.O da olabilseydi keşke diye geçirdi içinden…
***
Bir an ne oldu bilemeden sarsıldıklarını hissetti.Anlamadı bir türlü otobüste ki herkes çığlık çığlaydı.Tutunacak yer aradı ama bulamadı.Aracın takla attığını hissetti.Ölüme mi gidiyorlardı, yoksa ufak tefek yaralarla kurtulacak mıydı, bilemiyordu ve o anda tüm yaşamı film gibi gözlerinin önünden geçti…
Bir ağacın köküne yaslanan araç durdu …Sesler kesilmişti…Şoför kendini çıkarmaya çalıştı ama beceremedi.Sıkışmıştı, arkasını döndü ; “ Yardım edin!Yardım edin “dedi…
Yolcular birbirlerinin üzerine yığılmıştı.Kimse kime ne olduğunu bilemiyordu. Dostu Fehmi yi aradı .En arkada oturuyorlardı , arkadaşıyla…Bu arada dışarı çıkanlar araçtakileri birbir çıkarmaya çalışırken jandarmaya haber verildi.Yaralananlar vardı acaba ölen var mıydı?
Dostu Fehmi bey’iyi görünce içi sızladı başı kanlar içindeydi.Baygın bir durumdaydı ya da kendi öyle geldi.
***
Kurtarma ekibi geldiğinde yaralılar ambulansa bindirdiler.Üç ambulans dolmuştu,birinde de Fehmi bey vardı, durumu ciddiyetini koruyordu.Ve hastaneye giderken Fehmi bey eşinin yanını çoktan seçmişti, ona kavuşmayı diliyordu…
Hastanede Faruk bey dostunu sordu doktordan, kötü haberi alınca omuzları düştü;
-Karısını çok seviyordu, yanına gitti cümlesi döküldü dilinden…
Eşi ise faruk bey’i teselli etmeye çalıştı,dili döndüğünce.Kazada ruhunu teslim eden beş kişi vardı ve bunlardan biri de Fehmi bey idi…Ağır yaralılar vardı ve hafif yaralananlarda vardı…Faruk bey ve eşi gibi
Hafif sıyrıklarla atlatanlarda vardı…
***
Fehmi bey eşinin kendini çağırdığını duydu ve kulak kabarttı.Oydu işte özlediği biricik eşiydi ve elini uzatıyor yanına çağırıyordu.Fehmi bey eşine yaklaştı ve uzattı ellerini.Eşi bu kez geri geri gidiyor bir türlü ona ulaşamıyordu…Sonra koştu peşinden “Ayşe beni bekle !!! Beni bekle ! diyordu…Koştu, koştu…Yetişemedi…Bu kez ayşe’si geldi ve elinden tuttu..
Fehmi bey gerçekle rüya arası bir durum sanki dedi.Gözlerini açmıştı ki,tekrar Ayşesini görmek istedi.Elini tutan eli bırakmadı ve gözlerini yumdu …Özlemle konuşmaya başladılar , yeşillikler arasında yürümeye başladılar.Anlatacak o kadar şey vardı ki !!!...
Nerden başlayacağını bilemiyordu Fehmi bey…
***
Faruk bey Fehmi bey’in yüzüne baktı ve gözlerinin kıpırdadığını gördü, sevindi.”aç gözlerini diyordu, aç !!!...Fehmi bey gözlerini bir kez araladı hastaneye giderken…Bir daha da açmadı…
***
……….
Selam ve Sevgilerle
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.