Mehmet TAŞ
Zifiri Karanlık
Dün geceydi.
Sokak lambası yanmıyordu. Evimin yakınındaki caminin minaresinden süzülen mavi ışık perdesini çekmediğim odamın içini aydınlatıyordu.
“Mavi rengi” severim. Bana sonsuzluğu hatırlatır. Nitekim bizde sonsuz değil miyiz? Daha dünya kurulmadan ruhlar yaratılmıştı. Ve bir gün bu ruhumuz ana rahmine düşerek dünyaya gelmedi mi? Bu dünya seyahati sona erdiğinde, dünya iklimine sessizce el sallayıp yeniden manevi âleme dönmeyecek miydik?
Yatağıma uzanmış bunları hayal ederken, uzaktan çok uzaklardan gelen bir sesi duyar gibi oldum.
Diyor ki; “Yeniden dirileceğini biliyorsun da neden yaradılış gayesine göre hayatını tanzim etmiyorsun?”
Sahi öleceğimizi kesin olarak bilmemize rağmen bu dünya için, bu dünyanın zevki sefası için bu kadar çırpınmak niye?
**
Yıllar yılları kovaladı.
Birde baktık ki 50 yaşları yaşıyoruz. Ve hala bu dünya için planlar kurarken, bir gün öleceğimiz aklımıza gelmiyor, ahireti, öteki hayatı, yaptıklarımız için hesaba çekileceğimizi hiç düşünmüyor, aklımıza getirmiyoruz?
Oysa 1 saat sonrasına çıkacağımızın garantisi mi var? Kimileri bizleri boş ve gereksiz işlerle, dedikodularla oyalıyor. Ve biz bunları dinlediğimiz zaman kadar da Allah için bir şeyler yapma, kendimizi kurtarma çabası içine girmiyoruz. Ne kadar acı bir durum değil mi?
Hani eli öpülesi büyüklerimiz?
Anamızı, babamızı toprağa vermedik mi?
Birçok sevdiğimiz dostumuzun zamansız aramızdan ayrılışına tanık olmadık mı? Bu dünya hırsı niye? Neden bu kadar hırs içindeyiz? Kimi zaman en sevdiklerimizi bile bu hırsımıza kurban etmiyor muyuz? İslam Dünyasının içine düştüğü bu zavallı ve perişan halin sizce sebepleri nelerdir?
Allah’ın ipine sımsıkı sarıldığımız dönemlerde bir medeniyet inşaa eden bizim dedelerimiz, atalarımız değil miydi? Neden biz önümüzdeki rehber var iken başka rehberler arama gafletine düştük? Neden? Neden?
**
Değerli okurlar;
Kahramanmaraş’ta yaşayan biri olarak bir iki önerilerde bulunmak istiyorum. Öncelikle;
Bir birimizle cebelleşmeyi bırakalım,
Allah her insanın rızkını ayrı ayrı yarattı. Kimse kimsenin rızkını elinden alamaz.
İftira, gıybet, dedikodudan kendimizi soyutlayalım. Çünkü herkes ayrı ayrı mezara girecek, hesaba çekilecektir.
Din muameledir.
Dürüst ve namuslu insan her zaman kazançlı çıkar.
Üzülerek ifade etmem gerekirse, mümkün olduğunca dedikodu yapılacak ortamlardan kendimi uzak tutmaya çalışıyorum. Bu beni mutlu etmeye başladı. İnşallah kendimi sadece işime odaklamak ve başkalarının işlerine ilgi duymamak gayreti içinde olacağım.
Biliyorum ki; ömür ve rızık sadece Allah’a aittir. Ancak sadaka ömrü ve rızkı da bereketlendiriyor.
O halde sadaka vererek rızkın artması için çaba sarf etmemiz gerekmez mi? Bu davranış genele yayılırsa Müslümanlar yeni bir medeniyetin inşaa sürecine girerken çevremizde de fakir, fukara sayısı giderek azalır.
Buna gayret etmek gerekir.
Bir zifiri karanlık ve birkaç dakika içinde yaşadığım ruh halinin ortaya çıkardığı bir yazıdır bu okuduklarınız.
Gördüğüm rüya mı? Onu hiç anlatamam.
YILBAŞI ÇILGINLIĞI
Muhafazakâr dediğimiz, dini bütün, halim selim dediğimiz insanların yılbaşı telaşını görünce; ne oluyor diye kendi kendime sormadan edemiyorum.
Hristiyan inançlarına göre yapılan bu etkinliğin bizimle ne alakası var? Biz Müslüman olarak, kutlamamız gereken günlerimiz yok mu?
Hem Allah, kitap diye ahkâm keseceksin ve hem de yılbaşı kutlama derdi ve telaşı içine gireceksin? Bunda bir sorun var?
Beyler; şöyle bir aynaya bakalım.
Kendimizi tartalım. Ne yaptığımızı akıl süzgecinden geçirelim. Ve bu çılgınlıktan vaz geçelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.