A.Süreyya Durna
Bu Kadar Da Olmaz Ki!
Dokunuş
Bu hȃl, hȃl değildir bildiğim kadar.
Bu rol, rol değildir bildiğim kadar.
İslam’ın rüknüne uygun değilse;
Bu yol, yol değildir bildiğim kadar.
A.S.D
Bu hafta ilk defa kazasız ve belâsız bir Cuma namazı edâ eyledik, elhamdülillah! Ne hikmetse kürsüde vaaz veren hocayla minberde hutbe okuyan hoca efendiler; cemaatten ilk defa para istemediler. Evet, ilk defa! Kulaklarıma inanamadım! Ömürde bir kefâret, böyle Cuma namazı kılmak da varmış nasibimizde bu hafta!
Alelacele pabucu ters giyenler, namazı yarıda keserek alıyor eline makbuzu, koşuyor cami avlusuna: “Allah rızası için falanca hayır kurumuna yardım!” Veya, “Boş geçmeyelim Müslümanlar, camiye yardım! Veya da, “Muhterem cemaat, ne verin elinle o gider seninle, yardım!”
Durun, daha bitmedi! “Falanca komşu ilimizde, geniş kapasiteli İmam-ı Azam Camii’nin temeli atılmaktadır. Mümkünse arkadaşlarımızı boş göndermeyelim, yardım!”
Hazır kalabalık ele geçmişken, seyyar satıcılara da fırsat doğdu demektir: “Gelin ağabeyler gelin! Ucuzluk burada! Ayva, nar, limon, portakal!..”
Ya kapı eşiğine üşüşen sakat görünümlüler; çocuklar, kucağı bebeli kadınlar, kötürüm ihtiyarlar, ağlamaklı ve acındırmaklı bir ton da; “Ne olur bir sadaka!” diye höykürenler...
Allah yardımcıları olsun, garip gurebaya bir şey demiyorum da; neden hoca efendiler bu işin “cılk”ını çıkartıyorlar, ona takılıyorum. Vatandaşın cebinde arta kalan üç-beş kuruşu alabilmek için hep aynı nakarat, aynı terane… Hazret-i Ali Kerremallahu Veche’nin cömertliği ile Sâlebe’nin helâk oluşu, mutlak surette ısıtılıp ısıtılıp getirilir cemaatin önüne…
Asr-ı saadet’de sahabelerin en fakiri Sâlebe, Peygamber Efendimizin (s.a.v) duasına mazhar olup zenginleştikten sonra; artık ön saflarda pek görünmez. Arada bir camiye gelmeydi, arka saflardaydı derken; Cuma namazına da gelmez, camiye de... Üstelik Resulullah’ın, -deneme maksadıyla – gönderdiği zekât memurlarına da posta koyar ve “ben de avanta yedirecek göz yok!” der. Böylece sahra dolusu develerin zekâtını da vermez haliyle. Kısaca, mal hırsı Sâlebe’nin dinen helâkine sebep olur.
Hazret-i Ali Efendimiz de; iftarlık bir dilim arpa ekmeği ile sahurluk birkaç habbe hurmayı, kapıya gelen “sâil”e tasadduk eder ve aç karınla oruç tutar. Burada “enjekte” edilmek istenen; cemaatin vicdânî duyguları kamçılanarak, eli ile cebi arası mesafenin kısaltılması ve “bonkör”ce davranmasının sağlanması...
Asr-ı Saadet’de geçen bu olaya, aynen katılıyor ve de iman ediyorum ki “el-hak” doğrudur. Velâkin, cemaatin cebinden para koparmak için bu iki olayın dışında; “Din-i Mübin”in başka ”referans”ı yok mu be birader?!. Birazcık “Bamteli”ne dokunsanıza!
Hani padişah, Keloğlan’a sormuş; “Tavuğun neresi tatlı?” diye.
Cevap: “Kanadı padişahım!” Padişah, “Ulan kuzum Keloğlan! Döş etleri, butları dururken neden kanadında ısrar edersin?”
Cevap: “Onları sizin ağzınıza layık padişahım. Bana hep kanadı düştüğünden, ben kanadı leziz biliyorum.” demiş ya, tıpkı o minval…
Bakıyorum da vaaz kürsüsünde, minberde ve mihrap da, -yani Peygamberler makamında- bulunanlar; Salih aleyhisselam’ın kaybolan eşeği ve Nuh aleyhisselam’ın batık gemisiyle kafamızı bir güzel fırınlayıp, Sâlebe’yle de tava getirdikten sonra; cebimizin astarını çıkartıyorlar. Hayıflanıyorum, din adına gocunuyorum doğrusu!..
Şimdi diyecekler ki; “Eh, ne yapalım! Camilere, devletin ve diyanet’in yardım eli uzanmıyor! Hâl böyle olunca da, cemaate müracaat ediyoruz vs.”
Ben bu sözü yüzeysel buluyorum! Çünkü toplanan paraların nasıl lüzumsuz yerlere ve nasıl lüzumsuz eşyalara sorumsuzca harcandığını çok iyi biliyorum. Örneğin, birçok camilerin zemin katları adeta halı deposu. Yenisi yıpranmadan bir yenisi daha, bir daha... Sonra mahalle camilerinde pahalı billur âvizelerin ne gereği var? Duvarların çepeçevre lambri olması, mihrabın ceviz oymalı ya da sedef kakmalı yapılması imânî esasların bir vecibesi mi?
Ama tavan akıyormuş, cam çerçeve kırılmış, musluklar bozulmuş, ufak tefek tamiratmış; buna benzer câri harcamalara amennâ. Hayır, illâ da lükse, gösterişe ve israfa yönelik İslam’ın ön görmediği ne kadar bid’at ve mekruhat varsa; onlara tevessül ediliyor. Arkasından da, “Cemaat, camiye yardım!”
Bir de hoca efendilerin, azami beş dakikalık kısa ve tesirli hutbe irad etmeleri yerine; uzattıkça uzatmaları yok mu?!. İçeride yer bulamayıp da dışarının soğuğunda, karton üzerinde namaz kılmaya çalışanların şevkleri iyice kırılıyor. Bu da, dikkat edilmesi gereken bir husus değil midir?
Yahu kardeşim, bırakın artık mutad hâle getirdiğiniz şu para toplama işini de; millet, parasız pulsuz bir Cuma namazı kılsın gönlünce!..
Yüksek müsaadelerinizle tabi!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.