Ahmet Doğan İLBEY

Ahmet Doğan İLBEY

Darbeci generallere karşı selâ, ezan, millet

Kanlı ve menfur 15 Temmuz darbecilerinin hesap edemedikleri üç şey vardı: Selâ, ezan ve millet. Üçü de din-i İslâm’dan neşet eden mefhum ve vecibe…                                                                                                               

Darbeciler bu üç ulvî değeri bilemediler. Çünkü 1932’den bu yana ezan, selâ ve millete karşıydılar. “Allahü Ekber Allahü Ekber… / Eşhedû en lâ ilâhe illallah … / Eşhedû enne Muhammeden Resûlullah…” sadâsının necip milletle olan ulvî bağını ve cihada çağırdığını bilselerdi, millete silah çekebilirler miydi?                                                                                                        

 Kucağında yaşadıkları milletin tarihini ve ecdadından tevarüs ettiği seciyesini bilip düşünselerdi, kurşun sıktıkları Türk milletinin celâdet ve asaletini, kahramanlığını ve erdemini öğrenmeye çalışsalardı, alçaklıktan daha aşağı bu darbeye kalkışamazlardı.                                                                

Tanklarla ezmek istedikleri milletin din, yâni şeriat üzere gidilen yol, yâni İslâmla aynı mânaya geldiğini öğrenselerdi ve bu ülkede milleti İslâm’ın hâdimi ve bayraktarı olan Türklerin temsil ettiğini unutmasalardı katliam yapabilirler miydi?                                                                                                                   

Selâ ve ezan okunan yerin Müslümanların vatanı olacağını, dolayısıyla orada yaşayanlar için selâ ve ezanın yedi kat göklerden uhrevî nağmeler taşıyan, câmiye dâvet eden, yâni bir ve diri tutan ulvî bir güç olduğunu kavrayabilselerdi şenî ve yüz kızartıcı darbeye teşebbüs edebilirler miydi?

CİHAD SELÂLARIYLA VATAN MÜDAFAASINA KOŞAN MİLLET                                            

 Birinci Harpte, Millî Mücadele’de ve ardından 15 Temmuz’da cihad selâlarıyla vatan müdafaasına koşan milletiz biz. Selâ ve ezan 15 Temmuz gecesi darülislâm olan Türk devletine kastedenleri yine mücadeleye, Allah ve Resûlü aşkına meydanlara ve cihada çağırıyordu.

Gecenin ikinci yarısında “İsrafil’in sûr’u gibi heybetli” bir dâvetti bu... Lacivert göklerde yıldızlar da selâ ve ezanı dinliyor ve ışıklarını “Hakk’a tapan milletin” vatanı Türk Ülkesinin semâlarına yolluyordu.                               

Selâ ve ezanın uhrevî dâvet ve mûsikisiyle bin yıldır günde beş vakit ruh ve imanını kavî kılan millet bin miligramlık ulvî cezbe ve imanla coşuyor, ibadete gider gibi meydanlara, sokaklara iniyordu.                                                           

“Lâ İlâhe İllallah Muhammeden Resûlullah…” dâvetini işiten Türk Ülkesi’nin bütün Müslümanları Çanakkale’de ve İstiklâl Harbi’nde olduğu gibi 15 Temmuz’da da “din ü devlet bahsi bu” diyerek vecd ile tanklara karşı duruyor, MehmedÂkif’in söyleyişiyle hangi çılgın benim devletime darbe yapacakmış, şaşarım… nârâsıyla darbecileri hezimete uğratıyordu.                          

EY MİLLET! DARBECİLERİN YÜZÜ KAPKARA                                   

Selâlar ve ezânların okunduğu dakikalar fizik gücünün bittiği, göklerin ve yerlerin ulvî sadâya kesildiği, menfur darbecilerin apoletlerinin yerlere düştüğü, silah tutan ellerinin tutmaz olduğu, İblisçe plânlarının tarumar olduğu ânlardı… O selâlar ve ezanlar sâyesindedir ki darbeciler göklerden gelen ulvî şimşeklerin hücumuna uğramışçasına şaşa kaldılar…               

 Doğuda ve Batıda gecenin sabahına varmadan yer ile yeksan olan, millet karşısında mağlûp düşen böyle bir darbe ve darbeciler görülmedi. Darbeler tarihi bunu böyle yazacak. Ey selâ! Ey ezan! Ey millet! Kadrini ve ulviyetini bilmeyen gâfil darbecilerin yüzü kapkara…                                                      

15 TEMMUZ DARBECİ GENERALLERLE MİLLETİN SAVAŞIDIR                                                                                        

15 Temmuz, bombalara karşı iman dolu göğüsleriyle tanklara karşı duran, bayraklarla sokaklarda nöbet tutan Müslüman Türk milletinin gözü dönmüş darbeci generalleri mağlûp edişidir. Tarih bu şanlı müdafaayı böyle yazacak. 15 Temmuz, Türk Ülkesini içeriden ve dışarıdan ele geçirmeye kalkışan hainlere karşı, “Öz yurdumda garip, öz vatanımda parya olmayacağım” nârâsının atıldığı gündü.  

MİLLET ÇOCUKLARI: “BİZİ EZİP  GEÇMEDEN DARBE YAPAMAZSINIZ”                                                                                    

Zaman, omuz omuza verme zamanıydı. Asil Türk milleti direniş ve diriliş ruhunu gösterdi o gece. Meydanlara akın eden millet çocukları tankların önüne yattılar: “Bizi ezip geçmeden bu ülkede darbe yapamazsınız…”  Elinde kürek sapıyla dedelerden teyzelere, delikanlılardan yaşlılara her kesimden insan vatan-ı İslâmiyye şuuru ile meydanları tuttular, vatan aşkıyla hilâl ordusu oldular. Dillerinde “Allahüekber” nidaları…                    

 İstiklâl Harbi’nden sonra vatan müdafaasında böylesine bir millî coşku görülmedi. Milleti millet yapan bu millî ruh 15 Temmuz’da darbecilere karşı “toplu vuran yürek” oldu, kurşunlara karşı durdu, ezanlarla, salâlarla cihad etti, can verdi.                                                                                 

GÖKLERDEN GELEN ULVÎ NAĞMELER EŞLİĞİNDE CİHAD ETTİLER                      

Minarelerden salâlar ve ezanlar, ardından İstiklâl Marşı okunuyordu: “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…” Göklerden gelen ulvî nağmelerle coşan millet çocukları Çanakkale Harbi’nde olduğu gibi bir dakika sonra öleceğini bilerek mermilere, tanklara, bombalara karşı yürüdü…  Ah, o millet, ne asil bir millet o! Onlara bin yıldır İslâm’ın hâdimi ve bayraktarı Türkler denir…                                                       

Dedem Korkut asırlar evvel demişti: “Kahpe içerden olunca, kapı kilit tutmaz oğul!...” Yedi kollu ihânet örgütü kapı ve kilidi kırıp harim-i ismetimize duhûl etmeye ramak kalmıştı. Fakat hesap edemedikleri bir şey vardı. Ümmetin en şanlısı olan Türk milletinin cesaret ve yiğitliği...                     

 15 Temmuz, millet çocuklarının diyar-ı küffarın bütün şer odaklarına ve içerideki darbeci hempalarına karşı yürek yüreğe verdiği ikinci İstiklâl Savaşıydı. (e.posta:[email protected])

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İLBEY Arşivi