Ahmet Doğan İLBEY
“Gök Ekin Gibi Biçilen” Şehitlerimiz
Ellerinden tutun şehit analarının ve babalarının. Onlarla bir olup ağlayın bugün. “Gök ekin gibi biçilen” genç şehitlerine dua edin. Her yer şehit, her yer dua bugün.
Evlat kaybı, hayatın belki de en zor imtihanı. Ölümün sebebi şehitlik olunca ana ve babanın acısı daha da ağırlaşıyor ve yüreklerindeki hüzün hiç kaybolmadan ulvi bir sızı gibi sürüp gidiyor.
“GÖK EKİNİ BİÇER GİBİ” GENCECİK ASKERLERİMİZİ ŞEHİT EDİYORLAR
Allah'ın emrine sıdk'olmuş bir vecd içinde vatan için şehit oluyor gencecik askerler Her gün, her hafta, ay, her yıl şehitler çıkar bu ülkeden. Yani, yürürlükte olmasa da elbet bir gün gerçekleşeceğine inanılan, esaslarını şeriattan alan millet-i beyzanın başı, İslamların hadimi necip Türk milletinin yurdundan.
Şehitlerimiz “Gök ekin” gibidir. Sezai Karakoç'un bakışıyla, “Biraz önce, göğe doğru dimdik duran başak, şimdi yere düşmüş, ayaklar altında eziliyor. İşte ölüm böylesine evrensel bir oraktır. Bazen, yine o ölüm ‘ejderhaları bile ezen' bir şeydir. Ölümün gücünü, onun parlak zıt rengi olan hayat leit-motifleriyle anlatır. ‘Gök ekin' gibi. ‘Teneşire düştü gönül' deyişi gibi. Ölümün bir vasıtası olan teneşir, hayatın merkezi olan gönülü içine alıyor. Böylece ölüm, gönülü bile teneşire düşüren acımaz bir kudrettir…”
ÖLÜM VE ŞEHİTLİK BİZİM İÇİN DÜĞÜN GECESİDİR
Ölüm insan hayatındaki en büyük trajedi olsa gerek. Kaçışı olmayan akıbettir ölüm. İnsana, fani olduğunu hatırlatan bir dünya gerçeği. İslamlar için bir “Şeb-i arus”, yani düğün gecesi. Yüzü soğuk, adı ürpertici olan ölüm, Müslümanlar için bu dünyadan asıl vatana göçmektir.
Sezai Karakoç, “Belki bir gömülme olayıdır ama, dünyanın en yiğitçe ölümünden sonra elbette. Hatta bir dirilişe gebe bir ölümle” diyerek, ölmenin ulvi anlamını dile getirir. Şehitlerimiz de yiğitçe bir ölümden sonra gömülüyorlar. Mübarek bir yazgı bu.
Bir anda sevdiklerimizden, dostlarımızdan ayırarak büyük acılara gark eden ölüm, bir bitiş mi yoksa yeni bir başlangıç mı? Ölüm karşısındaki aczimizi ortadan kaldıran, zayıf kalbimizi teselli eden İslam inancımızdır. Dinimiz ölümün bir yok oluş değil yeni bir başlangıç, aslolana, asıl vatana kavuşma olduğunu buyuruyor. Yani ölüm, ahireti arzulayan Müslümana bu imkanı sağlıyor. Ne diyordu Yunus Emre Hazretleri: “Ölümden ne korkarsın / Korkma ebedî varsın.”
ÂHİRET İNANCIMIZ OLMASAYDI ÖLÜM KARŞISINDA ZAVALLILAŞACAKTIK
Âhiret inancımız olmasaydı ölüm karşısında zavallılaşacaktık. Ölüm bize daha soğuk, daha ürpertici, daha korkunç gelecekti. Âlimlerin dediği gibi, “İşte bu yüzden millet olarak ölümü ve ölülerimizi munisleştirmişiz. Bu yüzden mezarlıklarımız bize korkunç gelmez, türbelerimiz birer yaşayan mekan olarak görülür. Yine bu yüzden mezarlıklarımızla evlerimiz arasında uzak mesafeler, kalın duvarlar yoktur. En azından eski semtlerimizde, eskiden böyleydi…”
Ölüm için yukarıdaki mısraları söyleyen Yunus Emre Hazretleri genç ölümler karşısında şu mısralarıyla feryat eder: “Şu dünyada bir nesneye / Yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere / Gök ekini biçmiş gibi.”
Bundandır ki yiğidin ölümü, yeşil ekinin biçilmesi gibidir. Ölüm karşısında ne kadar mütevekkil davransak da gençlerin şehitliği karşısında yüreklerimiz teskin olmuyor ‘ah!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.