M.Fatih ERDOĞAN
ŞEHİRLERİN DİLİ
Hece dergisini bilenler bilir. Biz bilmeyenleri düşünerek bu yazımızda Hece’den bahsetmek istedik okuyanlara. Adını Yunus Emre'nin “Başları ucunda hece taşları / Ne söylerler ne bir haber verirler” dizelerindeki 'HECE' sözcüğünün kullanımıyla; hece'nin birliktelik ve işlevsellik boyutu taşımasından alan, 15 Ocak 1997'den beri Ankara'da yayın hayatına sürdüren ve 166. Sayısına ulaşan HECE’ye bir okuru olarak teşekkür etmek istedim. Türkçenin kültürel ve düşünsel mirasını birlikte solumanın, duygu ve ifade ortaklığıyla birlikte esenlik arayışının sonucu olarak doğar Hece. Dergi de her ay yeni şiirler, öyküler, denemeler, eleştiriler, değiniler, incelemeler, söyleşiler, kitap tanıtımları; kültürel, sanatsal ve düşünsel metinler okurların dikkatine sunulmakta. Her çıkan sayısında değişik yazar ve şairlerin katılımıyla geniş bir okur ve sanatçıyı sayfalarında buluşturan dergi, şimdiye değin yayımladığı pek çok dosyanın yanı sıra, özel sayılarla da Türk edebiyatında öykü ve şiir v.s türünün dökümünü yapmaya çalışıyor. Hece’nin dergi çalışmaları sürerken bir yandan da HECE yayınları'nın kitap çalışmaları sürmüş ve şimdiye dek öykü, şiir, deneme, anı, inceleme türlerinde pek çok kitap yayımlanmıştır. Her biri bir başyapıt olan “Özel Sayılar” ise şunlardır;
1- Türk Öykücülüğü. 2- Türk Şiiri. 3- Ahmet Hamdi Tanpınar. 4. Türk Romanı,
5- Diriliş ve Sezai Karakoç. 6- Eleştiri. 7- Edebiyat ve Nuri Pakdil. 8- Hayat / Edebiyat / Siyaset. 9- Büyük Doğu ve Necip Fazıl Kısakürek. 10- Çocuk Edebiyatı. 11- Hareket ve Nurettin Topçu. 12- Mektup. 13- Nazım Hikmet. 14- Cahit Zarifoğlu. 15- Mehmet Akif Ersoy. 16- Modernizmden Postmodernizme. 17- Yahya Kemal Beyatlı. 18- Şehirlerin Dili. 19- Cemil Meriç. 20- Düşüncede / Edebiyatta / Sanatta Yerlilik. Hepsi birbirinden dikkatli hazırlanmış eserler.
On sekizinci Özel sayı olan ve Mustafa ŞAHİN Hocanın “Şehirlerin Ruhu” başlıklı yazısıyla Ağustos 2009 da “Medeniyet, Edebiyat ve Kültür Bağlamında Şehirlerin Dili” üst başlığıyla bizlere ulaşan çalışma ise büyüleyici. Mustafa ŞAHİN Beyefendinin başyazısı da öyle.
Şehirlerle olan anılarını anlattığı başyazısına çocukken babasıyla birlikte ilk kez Hekimhan’dan Malatya’ya gelişini anlatarak başlar usta ve şehirlerle ilgili anılarına uzun uzun yer verir. Ne yazık ki Maraş’la ilgili sadece bir cümleye rastlarız bu bölümde. Şu cümleyle bahseder Mustafa Hoca Maraş’tan. — Maraş’ı daha görkemli daha esaslı bir şehir sanıyordum, değilmiş…
“Perçemiyle övünen çapkın okçu” Paris’in şehri Truva’yı anlatır Nazan BEKİROĞLU. “Bir şehir aynı temel üzerinde birden fazla kez kurulabilir elbet. Truva da öyle. Fakat sonu her defasında aynıdır onun. Üzerinden ya bir deprem yahut bir yangın geçer. Ya salgın bir hastalık sonucunda gömülür karanlıklara ya da bir savaşla son bulur. Taş kalmaz taş üstünde. Fakat her defasında düştüğü yerden kalkar yeniden kurulur.
İyi ama bir kent niye dokuz kez yıkılır dokuz kez yeniden kurulur?
Çünkü bir kent görkeminin zirvesindeyken vurulur” der Sayın BEKİROĞLU…
Ömer LEKESİZ Allahın ve Peygamberin şehrini ( Mekke’yi ve Medine’yi) anlatır bizlere.“ Tavaf’a niyet ederek, kendisine yönelene ‘Dön ey insan; feleklerle dön, onun Allah için dönüşünü temsilen dön. Dön ki tutuşsun içindeki Rabbani çıngı. Dön ki, yansın varlığın. Dön ki melekler koşsun peşinden. Dön ki ayaklarının altında ezilsin, tükensin dünya. Dön ki karışsın varlığın ait olduğun varlığa.’ Nidasıyla Müslümanların kendinden geçtikleri Mekke’yi” anlatır bizlere.
İnananların Hz. Peygamber’e hürmet, nezaket ve teşekkür için, mahşerde Peygamberi gören göz olmak için, şefaatine nail olmak için koşarak geldikleri, Nabi’nin söyleyişiyle;
“Sakın terk-i edebden kuy-i mahbub-ı Huda’dur bu
Nazargah-ı İlahidür makam-ı Mustafa’dır bu”
Mescid-i Nebevi, Hz. Peygamber’in Peygamber, devlet başkanı ve kul kimlikleriyle şereflendirdiği tek yer olan Medine’yi anlatır bizlere.
Ali EMRE, Kafkanın aşk ve nefretle bağlandığı şehri Prag’ı, Hüseyin KANDEMİR Petersburg’u, Ahmet GÖGERCİN Paris’i, İshak YETİŞ ise Nuri PAKDİL’in şehirlerini anlatır bizlere. Mekke’yi, Medine’yi, Kudüs’ü ve İstanbul’u, yani Nuri PAKDİL’in şehirlerini okuruz gözlerimiz yaşlanarak. Türk Edebiyatına sağladığı katkılardan dolayı Hece’ye can verenleri en içten duygularımla selamlıyorum. Bu ölümsüz eserleri hazırlayanlara binlerce kez teşekkür ediyorum. Allah onlardan razı olsun.
“Şehirlerin Dili” ismiyle yayınlanan bu kitabı şehrimizi idare edenlerin hepsinin okuması gerekir diye düşünüyorum. En azından Sayın Belediye Başkanının, İmar Komisyonunu üyelerinin, İmar Müdürünün, Belediye Meclis Üyelerinin, İl Genel Meclisi ve İl Encümen Üyelerinin mutlaka okuması gerekir diyorum. Sizcede “Şehirlere Ruh nasıl verilirmiş” öğrenmeleri gerekmez mi? Tüm çabaları “Maraş’ı daha görkemli daha esaslı bir şehir” yapmak değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.