Adnan GÜLLÜ
Uygarlıklar Geçidi Elbistan
“Mazisini bilmeyen bir toplumun geleceğini inşa etmesi düşünülemez”
Anadolu’nun Hititlerden önceki halkına tabletlerde yazılanlara göre “HATTİ” deniliyor. Büyük bir ihtimalle halk da kendisini böyle adlandırmıştır. Yaklaşık 2000 yıl boyunca Anadolu “HATTİ ÜLKESİ”olarak anılmıştır. Hatti’ler Anadolu’nun bilinen ilk halkıdır. Çok erken çağlarda M.Ö. 3000 yıllarının ortalarına doğru siyasi organizasyonlarını tamamlamışlar, krallıklar ve beylikler halinde örgütlenmişlerdir. Hatti halkının daha çok Kapadokya ve Kızılırmak yayı ile Güney Doğu Anadolu’da yaşadığı anlaşılmaktadır. Hatti ülkesin de HATTİLER, LUVİLER ve PALALAR yaşıyorlardı. Hititler Anadolu’ya geldiler ve yerli halk olan Hattiler, Luviler ve Palalar arasında, zamanla güç kazanarak Hitit devletini kurdular. Hititler Orta Anadolu’da, yani Hatti ülkesinde var olan köklü birikime sahip çıkarak ve diğer Yakındoğu uygarlıklarından etkilenerek yeni bir kültür bileşimi oluşturdular.
Bu dönemle ilgili olarak Elbistan (Ablasta) la ilgili pek fazla bilgiye rastlanmamakla birlikte, genel bilgileri Asur yıllıklarından öğrenmekteyiz. Bu bilgilere göre yaklaşık olarak M.Ö. 2000 yıllarında “HURİ” kökenli krallığın Güneydoğu Anadolu’ya yerleştiği, Huri krallığı bünyesinde “MAMA” beyliğinin yeri tam olarak bilinmemekle birlikte, ABLASTA(ELBİSTAN), KEYSÜN(GÖKSUN), veya ŞAR DAĞI, yani Anadolu’nun dağlık bölgelerinde olduğu görüşü ağırlık basmaktadır. Bundan sonra ki zaman sürecinde Hatti uygarlığının halefi olan Hint- Avrupa kökenli bir kavim olan Hitit’leri görmekteyiz. Bunlar Anadolu’yu guruplar halinde istila ettiklerini ve Hatti uygarlığının kültürünü empoze etmek (dayatmak) suretiyle, Anadolu’da Hitit uygarlığını oluşturduklarını tarihi kayıtlarda rastlamaktayız.
Daha sonra Mezopotamya‘da oluşan yazının, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Anadolu’ya girmesiyle birlikte, Tarih Çağları burada da başlamıştır.
Elbistan, daha Orta Tunç Çağ’nda önemli bir konumda idi. Ancak, bu dönem de ki yol, Bizans Dönemi’nde ki gibi askeri yol değil, Mezopotamya ve Kuzey Suriye’yi İç Anadolu’ya bağlayan bir kervan yoluydu. Mezopotamya’dan çıkan tüccarlar Fırat Nehri’ni Birecik’te geçtikten sonra, Kahramanmaraş- Elbistan yoluyla Kapadokya’ya girerlerdi.
Elbistan’ın yaklaşık 10 km kuzeybatısında bulunan ve Arkeolog Tahsin Özgüç’çe araştırılan Elbistan- Karahöyük, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda (M.Ö. 2000 ilk çeyreği ) Malatya’ya giden yol üstünde önemli bir merkezdi. Buralarda ki çalışmalar sırasında ortaya çıkartılan buluntular, hem Anadolu, hem de Mezopotamya izleri taşımaktadır. Buluntular arasında, M.Ö. 2000 yerel biçemini temsil eden hiyeroglifli ve resimli damga mühürler, bulleler (mühür baskıları) ve Suriye biçemli silindir mühürler vardır. Orta Tunç Çağda Kahramanmaraş- Elbistan Mezopotamya'yı Orta Anadolu'ya bağlayan ticaret yolu üstündeydi. Elbistan' nın 10 km kuzey batısında ki Karahöyük köyünde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda Asur Ticaret Kolonileri Çağı'na tarihlenen buluntular elde edilmiştir. Bu dönem buluntular arasında M.Ö. 2000'in yerel biçimini simgeleyen hiyeroglifli, resimli damga mühürler, bulleler (mühür baskıları) ve Suriye biçemli silindir mühürler yer almaktadır.
Elbistan- Karahöyük’te Geç Hitit Dönemine tarihlenen katmanlardaki yapı kalıntıları, Orta Anadolu geleneğini sürdürür. Elbistan- Karahöyük'te bir de üç yüzlü Hitit hiyeroglifli bir yazıt bulunmuştur. Önündeki açıklık kaidesi düzeyindeki sunaktan yazıtın dinsel işlevi de olduğu anlaşılmaktadır. Bu kitabe 1947 yılında yapılan kazıda çıkmıştır. Bu kitabe Dikilitaş höyüğünün tam tepesinde 1.72 m derinlikte ve Post-Hitit medeniyetinin ikinci yapı katına ait bir evin temel taşının 25 cm altından çıkarılmıştır. Kitabe höyük satında 3.63 m. Derinliğe yerleştirilmiş, kalınlığı 32 cm., uzunluğu 2 m. Genişliği 1 m. Olan düz bir taşın ortasına açılan 35 cm. genişliğinde 1.10 m. Uzunluğunda ve 28 cm. derinliğinde bir yuvaya oturtulmuştur. Kitabenin yüksekliği 2.38 m. Yukarıdan aşağıya doğru genişleyen eni 1.11 m. İle 0.73 m. Arasında değişmektedir. Taşın kalınlığı 31 cm. dir. Kitabenin doğuya doğru olan ön cephesiyle yanları (Höyükteki yerlerine göre) yazılı arka kısmı boştur. Bu monolit (yekpare taştan yapılmış abide)Post- Hititler tarafından açık mabedin uygun bir yerine ve bir kaide üzerine dikilmiş hemen yanı başında kurbanların kanının akıtmak için bir yalakta konulmuş olması kutsallık ifade edilen bir Tanrı adına Kral'lardan bir tarafından diktirilmiş bir abide olduğuna hükme varılmıştır.(Arkeolog Prof. Tahsin Özgüç)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.