M.Fatih ERDOĞAN

M.Fatih ERDOĞAN

Ya Sabır Ya Allah!

 

PKK’nın güdümündeki birtakım Kürtlerinin tüm istek ve taleplerine; “Benim Müslüman Kürt kardeşlerimin haklı talepleri” nazarıyla bakanlar ve haklı olarak gördükleri bu talepleri yerine getirmek için kolları sıvayan ve 7/24 hiç ara vermeden dört koldan atağa kalkanlara bir hususu bir kez daha hatırlatmak istedim…

Diyarbakır da faaliyet gösteren ‘Hür Bakış’ isimli internet sitesinde yer alan bir haberden öğreniyoruz ki, 2012 yılının ortalarında ağırlıklı olarak İslami düşünceye sahip bir grup Kürt Diyarbakır’da bir araya gelerek oldukça geniş katılımlı bir toplantı gerçekleştirmişler. Toplantı sonrasında “Kürtçe ifadesiyle Ji Bo Maf, Dad û Azadiyê Înîsiyatîfa Îslamî Ya Kurdistanê”, Türkçe ifadesiyle de “Hak, Adalet ve Hürriyet için Kürdistan İslamî İnisiyatifi” adı altında siyasi bir yapılanma oluşturulmuş. Bu yapı; “Türkiye ve Kürdistan tarihinde ilk defa ve fiilen Türk İslamcılığından ayrı ve tamamen Kürdistan merkezli bir siyasi yapılanma olması” yönüyle çok önemlidir. Bir başka deyişle “Din Kardeşlerimiz dediğimiz Dindar Kürtlerde bu yapıyla İslam için değil Kürdistan için mücadele edeceklerini” deklare etmişlerdir.  

Bununla da kalmayıp; “Kürdistan, aynı zamanda burada yaşayan Arap, Ermeni ve Süryani halkları ile Hıristiyanlık, Yezidilik ve Yaresanilik gibi birçok etnik ve dinî topluluğun da ülkesidir” diyerek diğer azınlıkları da yanlarına almak istemektedirler.  Bu tutumla Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut yapısından çok daha farklı ve ileri bir tanımlama yaparak Kürdistan’ı orada yaşayan belli başlı bütün etnik ve dini yapılanmaların vatanı olarak göreceklerini ilan etmişlerdir. Bu gurup kuracakları Kürd devletinin dilinin Kurmanc ve Kırmancki (Zazaca) lehçelerinden oluşacağını, bu dillerin Kürtçenin birer lehçesi olarak kabul edileceğini ve böylece Kürd devletinin dil yönüyle ayrıştırıcı ve bölücü/zayıflatıcı unsurlarla karşılaşılmasının da önlemi alınmıştır.

Diyarbakır’da kurulan Azadiyê Înîsiyatîfa tarafından yayınlanan deklarasyon metninde; “Kürdistan’ı dört parçaya bölen 1639 Kasr-ı Şirin, 1916 Sykes Picot ve 1923 Lozan Antlaşmaları ret edilmekte, tanılmamaktadır.” Ayrıca bu bildirgede; “1639 Kasrı Şirin antlaşması ile başlayan, İngiliz, Fransız ve Rus’ların emperyalist emelleri doğrultusunda gelişen ve I. Dünya Savaşı süresince de devam eden Kürdistan’daki coğrafi parçalanma” ifadeleri kullanılmaktadır. Yine aynı bildirgede; “1916 Sykes Picot ve 1923 Lozan Antlaşmaları sonucu modern Türkiye, İran, Irak ve Suriye ulus devletlerinin oluşturulması, Kürdistan'da siyasal parçalanmayı da beraberinde getirmiştir. Kürt milletinin aleyhinde devam eden bu süreç, Kürtleri ve Kürdistan’ı statüsüz bir millet ve ülke olarak bugünlere kadar getirdi. Bu ise asla Kürt milletinin iradesiyle gerçekleşmiş bir durum değildir” ifadeleri kullanılmaktadır.

 

Yine Azadi İnisiyatifi Kürdistan’la ilgili şu tanımlamayı yapmaktadır: “Kürdistan, kardeş Müslüman halklar adına hareket ettiğini iddia eden devletlerin askeri ve siyasi hegemonyası altında bulunmaktadır.” Buna göre Kürdistan, halkı Müslüman olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri tarafından İslam kardeşliği adı altında askeri ve siyasi hegemonya altında tutulmaktadır. Bu duruma derhal son verilmeli ve Kürdistan’ın yönetiminin Kürdistanlılara bırakılması ve Kürdistan’da bulunan askeri güçlerin de ülke dışına çekilmesi gerektiği savunulmaktadır. 2012 yılında Diyarbakır’da kurulan bu siyasi hareket; “Azadi Mektebi” isimli konferanslar düzenleyerek kuruluş bildirgelerinde yer alan görüşlerini daha geniş kitlelere yaymaya çalışmaktadırlar. Azadi Mektebi’nin 4. Seminerinde konuşan Sabri Akgönül isimli bir densiz “devletsizlik bedbahtlıktır” diyerek başladığı konuşmasında uzun uzun devlet özlemini dile getirebilmiştir.

Yazıyı toparlamam gerekirse; “Son yıllarda izlenen politikalar sonucu dün değil ama bu gün Kürtlerin dinlisi (Müslüman’ı) de dinsizi (Ateist’i) de enerjilerini Bağımsız bir Kürdistan kurmaya harcamaktadırlar.” Bizim safdillerse ne hazindir ki hala ismine “açılım” dedikleri bu sürece Türk Milletinden destek istemektedirler. Ne yazık ki önümüze sandık konana kadar elimizden ve dilimizden; “Ya Sabır Ya Allah” çekmekten ve “Hasbunallahu ve ni'mel vekil ni'mel Mevla ve ni'me'n nasîr” diye dua etmekten gayri bir şey gelmemektedir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Fatih ERDOĞAN Arşivi