Naif Karabatak
Seçim; Bu Defa Kimi Zengin Edelim?
‘Seçim’, derken, aynı zamanda “halkın kendi kendini yönetmesi” gibi koca bir yalanı da omuzlamış oluyoruz.
Elbette seçimin demokrasiyle, cumhuriyetle, halkın kendi kendini yönetmesiyle, milli iradeyle, kişinin seçme ve seçilme hakkıyla dolaylı ve dolaysız ilgisi vardı.
Bazıları kendi içinde tektir, bazıları ikiye, üçe, beşe, ona bölünebilir.
Hatta dalları, kolları, budakları olanlar da vardı.
Çok köklü olanı göreceğiniz gibi, köksüz olanlara da rastlamak mümkündür.
Ama bütün bunlar bir hayal ürünüdür.
Seçim demek, birilerine statü vermek demektir.
Seçime giren adaylar arasından birisini içimizden çıkararak, zengin etmek demektir.
Artık o bizden değildir.
Seçildiği andan itibaren konumu, makamı, statüsü değiştiği gibi kısa zaman içerisinde mal varlığı da değişecektir.
Seçilen er kişi veya hatun kişi, kendisinin yeryüzüne zembille indiğine inanacaktır.
Öncesi yoktur, sonrasında gelecek şan, şöhret ve paralı atisi çoktur.
Seçilen kişinin bir anda hısımı, akrabası, çaydan geçerken selam vereni, sağa çekileni, yol vereni, dikleneni olabileceği gibi taallukatı da gittikçe çoğalır.
Bir de yağlamacıları vardı ki, onlar için sadece isimler değişir, görev değişmez.
Onlar yağladıkça bizim seçilmiş şişer, o şiştikçe yağlamacılar bir şişe daha yağ döker ve bu böyle sürüp gider. Ta ki görev süresinin sonuna kadar.
Sonra yeniden halkın arasında gidilir; biz sendeniz, sen de bizdensin…
Halkın elinde “aday etme” yetkisi yoktur ama aday edilenler içerisinde birisini tercih etme hakkı vardır.
Halk da oturur, uzanır, yan gelip yatar, ayağa kalkar, başını kaşır, sakalını sıvazlar, derin düşüncelere dalar, cebine bakar, cüzdanını yoklar, oğlunun, kızının iş durumunu düşünür, evinin ekmeği, sokağının çamuru, mahallesinin parkı, şehrinin imarı gibi ekstra işleri de bir kenara alarak çetele tutar.
Şu gelirse bu olur, bu gelirse şu olur.
Şu gelirse hiçbir halt olmaz diye eleme yapar…
Sonra her şeyi bir yana bırakır; beka meselesine odaklanır.
Vatan, Millet ve Sakarya çok etkili olur.
Bir tarafta dış güçler, bir tarafta içteki hainler, bir tarafta cebini doldurma derdinde olanlar, bir tarafta da halka hep kin besleyenler.
Halk, en sonunda bunların içerisinde en ehven-i şeri bulur, çıkarır ama bu defa adayına bakar.
“Yahu biz size oy vereceğiz, vereceğiz de bu kadar çapsızı bulup önümüze getirmeniz de biraz fazla olmadı mı”, diye düşünür ama düşündüğünü ifade demez, utanır!
Çünkü aday eden, “nasıl olsa oy verecekler” diye düşünür. Kiminin eli mahkûmdur, kiminin vicdanı…
İnsanlar vicdanlacüzdan arasında epey gider-gelir. Hatta yolda oyalanır. Ağacın altında oturur. Serin bir yerde mola verir. Bir çay içer. Bir kahve yudumlar ve sonunda kararını verir.
Makamdaki isim değişecektir!
Veya makamdaki isimle devam edilecektir!
Ya birisi gelecektir ya birisi gidecektir. Belki de her ikisi aynı anda olacaktır.
Buna karar verecek halktır ve bu da koca bir yalandır.
Neyse ney, sonunda halk, yasal görevini tamamlayarak, cüzdanla vicdan arasında kaldığı adayı seçer.
“Bu defa da bunu adam edelim” diye düşünürler.
Varsın o zengin olsun.
Varsın bu defa da onun yedi sülalesi ve artı bütün yalakaları zengin olsun, ne çıkar ki, ha Ali Veli ha Veli Ali…
Önemli olan kimin zengin olacağına, kimin statü sahibi olacağına, kimin sıçrayacağına, kimin zıplayacağına, kimin uçacağına halkın karar veriyor olmasıdır.
Gerisi önemli değil, makamdaki isim değişir, işleyiş değişmez.
Oy verip vermemeye de bakmayın, seçildiği andan itibaren “Sayın lordum” diye “hayırlı olsun’larınız bol olsun…
Sahi bu defa kimi zengin edelim?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.