Dr. Mustafa Coşkun Kale

Dr. Mustafa Coşkun Kale

Yarım Dünya

15-16 yaşlarında yâ varım yâ yokum. Bir yaz akşamı, altı yedi arkadaş grubuyla ayak üstü sohbetleşirken, içlerinden biri "Bu aşâm Yandepe'de düğün varımış, düğüne Yarım Dünya'da geliciymiş !" Der demez; hepimizde bir şaşkınlık daha da ötesi bir merak belirlendi. "Yandepe !?", "Düğün !?", hepsi hepsi de "Yarım Dünya !?" Neyin nesiydi ?

Aslında bize bu haberleri verenin, bizlerden daha çok Yarım Dünya'yı merak edenlerden olduğunu, O'nu hiç görmediği, daha önce de o meşhur adını duyduğunu, bizlerden daha çok görme sabırsızlığı içinde olduğunu tahmin etmek zor değildi. Hiç değilse bu defa görmek istiyordu Yarım Dünya'yı...

Yantepe, Göksun'a 4-5 km uzaklıkta en yakın Çerkes köyümüzdür. Ayrıca Göksun yerlileriyle tarla-takım, mera ilişkileri, arazi komşulukları ve de daha önce köy içinde yerleşmiş 8-10 hane yerli Göksun'lular nedeniyle İlçe insanıyla en erken kaynaşmış Kaberdey Çerkesleri olarak söylersek, sanırım yerinde bir söz söylemiş oluruz.

Çerkes düğünleri, törelerine sıkı bağlılık gösteren çerkeslerin çok önem verdikleri, her anı ayrı bir seromonilerden oluşan, kimsenin değiştirmesi ve teklifi mümkün olmayan önemli belkide en önemli adetlerinden biridir. Öyle yâ çerkes olmanın, varlığını sürdürmenin en önemli göstergesi; dili, töresi ve kız istemeden düğün sonuna kadar akerdiyon eşliğinde yapılan düğünleri daha doğrusu danslarıdır.

Törelerine sıkı bağlılık gösteren hemşehrilerimiz düğün adâbını, erkânını bilmeyenler tarafından düğüne gölge düşürecek en ufak hâl ve hareketi önleme amacıyla, o zamanlar genelde yerli kesimden insanlar çok özel dostlukları yoksa pek çağrılmazlardı. Çağrılanlar ise; töreyi bilenler sırf "hayırlı olsun !" demek için gelenlerden oluşurdu. Bunların ekseriyeti de, orta yaş grubu ile damadın ilçeden tanıdığı yerli arkadaşlarından oluşurdu.

Tâ 6-7 yaşlarımdayken düğün törenleri, dansları kaberdeylere az- çok benzerlik gösteren, iki Dağıstanlı Köyümüzden biri olan Kireç Köyümüze, rahmetli Annemle, Emsal teyzemizin kaynının, yani rahmetli Dedebey'in (Oral) üç gün üç gece süren oğlunun düğününe gitmiştik. Düğünün her safhasını takip edemesemde o yaşta gördüğüm ve bizim yerli düğünlerden çok farklılık gösteren, renkli ve canlı bu düğün hafızamdan hiç silinir gibi değildi...

Yarım Dünya adı, ben ve arkadaşlarımda için için epey bir merak sardı. Kimdi bu Yarım Dünya ? Niye Yarım Dünya denilmiş ? Yoksa masallarda anlatılan Perimiydi bu ? Yada, belden üstü güzeller güzeli bir kız, alt tarafı balık görünümlü Deniz Kızı'mıydı ? Deniz'in, Deniz Kızı'nın Göksun'da ne işi vardı ? İnanın, aklınıza hayalinize gelmiyecek güzel ve güzellikler, olağan üstülük adına ne varsa o an hep zihnimizi süslüyordu. Şimdilik kimse de, kimseye, alaya alınırım endişesiyle Yarım Dünya hakkında bi şey söylemiyordu ama zihinler hep O'nunla meşguldü.

Yantepe'ye gitmek için sabırsızdık, iyi de nasıl gidecektik ? İçimizden biri "kolay !" dedi. Herkes birer lira verecek ve at arabasıyla gidecektik.

Yatsıdan epey sonra yağız atı koşulmuş, takır-tukur araba sesiyle kimimiz arabada ayakta, kimilerimiz ayaklarımızı salındırarak düştük şoseli Yantepe yoluna.

Arabayla bizi getiren arkadaş, köy girişinin biraz uzağında bizi bekleyecekti. Bizler ses ve aydınlığın olduğu düğüne doğru, n'olacağımızı, nasıl bir şeylerle karşılaşacağımızı düşünerek ürkek adımlarla davetsiz gelen döşeksiz oturur misali ilerliyorduk. Halka olmuş kalabalığın ilkin ardına, sonra ilerleye ilerleye, önden seyredenlerin yakınlarına yaklaştık. Her yaklaşımımız dikkat çekmiyor da değildi, bakışlar bize bunu gösteriyordu.

Sol yanımız da, rengârenk giysilerle sıralınmış hemen her çerkes köyünden belkide Uzunyayla'lardan bile gelen, oynayan çiftlere elleriyle tempo tutan güzel çerkes kızları, ortada dans eden çiftler. Sağ yanımız oyuna çıkmaya hazır, tempo tutturan heyecanlı, kimbilir yâ kâşeni var yada bulmaya gelmiş güzel giyimli gençler.

Değnekçi arada değneğiyle bizleri geriye itmeye çalışsada, kuğular gibi süzülen o güzelim kızların hiç bir seromonisini kaçırmaya niyetimiz yok. Arada bizimle gelen arkadaşların "şaplak çalın şaplak çalın !" diye uyarılarına cevap versek de, tempo tutturamayışımız bile dikkati üzerlerimize çekiyordu...

Arada arkadaşlardan "Ahâ şu çıkan Yarım Dünya !" sözünü işitsekte, zihnimizde canlandırdığımız Yarım Dünya'ya hiç benzetemiyorduk. Bereket, bir ötekisinin " O deel O, gece on ikiden sonra çıkıcıymış O" deyişi, hayal kırıklığı yaşatmayan yüreğimize su serpiyordu. Bekleriz şunun şurasında onbeş yirmi dakika var diyorduk. Bir öteki arkadaşımız da "Sabahaçâ gene bekleriz yeterki Yarım Dünya'yı görek " diyordu.

Saat on ikileri çoktan geçmiş biz her dansa çıkana "Ahâ Yarım Dünya !" dedikçe dikkatleri çeker olduk. Kalabalık gittikçe çoğalıyor, düğünün ritmi artıyor, arkamızda itiş kalkışlar çoğalıyor olsada istenmeyen olduğumuz gençlerin bakışlarından iyice anlaşılıyordu. Sonra birden her nasıl olduysa arkadaşımın birinin ensesinden iyi bir tokat yediğini gördüm. Derken, aralama çabamızda netice vermedi bir birimize girdik. Düğün degnekçisi bizi halka dışına atar atmaz, üzerimize çullanan çullananaydı. Nedeni niçini, kim kime ne dediğini anlamadan iyi bir dayak yedik. Kurtuluş kaçma olsada, kovalanıyorduk. Şura senin bura benim hesabı köy girişine kadar kovalandık. Ben ve iki kişi kestirmeden şoseye çıkalım derken, yeni sulanmış tarla benim ayakkabımın birini aldı. Sanki öteki işime yarayacakmış gibi elime aldım. Bizi bekleyen at arabası olan arkadaşın "Burdayım burdayımm !" sesine kulak vererek arabaya kendimizi zor attık. Arabacının "kime ne dediiz ?" sorusuna benim, tekini çamurun aldığı, ötekini elimde tuttuğum ayakkabıyı öfkeyle tarlaya fırlatmak oldu.

Vesselam, bizden sonra düğüne Yarım Dünya gelmiş miydi ? Boyu- bosu güzelliği nasıldı ? Gerçekten de Yarım Dünya'mıydı ? Bu soruları, davetsiz düğüne giden ve iyi bir dayak yiyen arkadaşlar gülüşerek bir bir birimize ancak sorabildik..

Ee !? senin ayakkabı nolacak yâ derseniz ?

Nasıl olsa dayağı yedik, Yantepe'li de onu bana borçlansın bâri derim.

NOT: Bu yazı Dr. Mustafa Coşkun KALE'nin henüz yayınlanmamış

"Küçük Türkiye'm GÖKSUN" adlı eserinden Alıntıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Mustafa Coşkun Kale Arşivi