Naif Karabatak
Başkanlık Olsun, Bizden Olsun!
Bir şeyi tartışmaya başlıyorsak, peşi sıra “bize uymaz” tavırlarının da geleceğini hesaplamamız gerekir. Çünkü bu tür çıkışlar çok tanıdık ama nedense altında başka şeyler yatıyor. Çok değil biraz kaşıyıp, azıcık deştiğinizde “tam bize göre” olduğunu görürüz. Hem de yasal değil, yasadışı uygulamalarla, kanunun üstünde görülen teamüllerle, yazılı olmayan binlerce kuralla.
Bize uyması için, bizden olması gerekir. Bizden olmayan her şeyi kullanırken, bizden olanları aramak ne kadar doğrudur bilemiyorum.
Cumhuriyet kurulduğunda, o güne dek devleti yönetenlerin vazgeçilmez bildiği, halkın ise uymak zorunda olduğu bütün yasalar, kurallar ve kaideler bir gece yarısı lağvedilerek “bize uygun” yeni bir manzumelerle süslenerek yürürlüğe sokuldu.
Devletin yönetimi Cumhuriyet olarak belirlendi ve halkın kendi kendini yöneteceği söylendi. Önce “sıkıysa verme” diye tek partili yönetime gidildi. Buna rağmen de gizli oy, açık tasnif yapılarak iş sağlama alındı. Sonra “siz seçmeyi bilmiyorsunuz, bize uymazsa değiştiririz” diye kırmızıçizgiler çizdi, sarı ışıklar kondu ama asla yeşil ışığı yakmadılar.
O tarihte yapılan yasalar hep bir yerlerden alınmaydı. İthal yasa yapmıştık, bize uysun diye de epey uğraşmıştık. Çünkü biz farklıydık.
7 kıtada at koşturan bir ecdadın torunları olarak kural ve kaidelerini yöneticiye göre değiştiren bir alışkanlık edinmiştik.
Bunun için de çağdaş ülkelerin yasaları örnek alınmıştı; birisinden medeni kanun, diğerinden ceza hukuku. Olmadı, bir başkasından da ek yapıldı. 40 yamalı bohça gibi yasalar yapıldı bu ülkede ve halen yaşadığımız sorun, uyum sorunudur.
Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte literatürümüze “ithal kanunlar” girdi. Hepsinde de “bize uygun” olduğu söylendi. İsviçre’nin medeni kanunu üzerimize cuk oturmuştu, öyle söylüyorlardı ama medeniyetimiz de, anlayışımız da, yaşayışımız da farklıydı.
Değer yargıları bir olmayan ülkelerin, koruyacakları alanlar veya çekinceleri de bir olmayacaktı ama biz, bize uysun diye “Cumhuriyetin bekçisi” bir ordu yetiştirdik.
Cumhuriyet vardı ama demokrasi yoktu.
Cumhuriyet cici bir yönetim şekliydi ama istendiğinde askıya alınarak naftalinle korumaya çalışmalıydık hain güvelerden.
***
Şimdi başkanlık sistemini tartışıyoruz.
Aslında tartışamıyoruz bile.
Dünyada başkanlık sistemiyle yönetilen 42 ülkenin olması, bunun bize uyacağı anlamını taşımaz. Kiminin yarı, kiminin tam başkanlık sistemiyle yönetilmesi de bize örnek olamayacaktır.
Çünkü biz, başkayız.
Yıllar yıllar boyunca demokrasisi olmayan cumhuriyetle övünmemiz istendi.
Türk olmak, başlı başına yeterliydi. Türk olmasanız da, “Bir Türk’ün dünya bedel” olduğuna inanıyor ama başımızın çaresine bakacak irademiz bile olmuyordu.
Aslında başımızın çaresine bakabilirdik, başkanlık sistemi de bize pek yabancı değildi. Hem 7 kıtada at koşturmuş atalarımızın “seçme ve seçilme” hakkı da yoktu. Demek ki genlerimizde “tek başına” yönetim vardı ama bunu cumhuriyete uydurmak gerekirdi. Onun için de hem cumhuriyeti ilan ederdik, hem tek partiyle idare edilirdik, hem “Milli Şef”in her dediği kanun olurdu.
Hukuku önce biz çiğner, sonra mağdur olduğumuzda aynı hukuktan adalet beklerdik.
Tüm kurumlarımız, kuruluşlarımız “tek adam” yönetimiydi. Yönetim kurulları laf olsun torba dolsun diye oluşturulmuş, denetim kurullarının haddine miydi denetleme yapmak.
En ufak bir dernekte dahi başkan olan, ilanihaye başkan olmanın bütün altyapılarını hazırlamıştı. Gerekirse kongreye gider, gerekirse de kongreyi bir şekilde iptal etmenin kibar yolunu bulurdu.
Şimdi feryat figan edenler çıkıyor, başkanlık sistemi bize göre değil diye…
Niye bize göre değilmiş?
Bir tek örnekle bunu açıklayabilir misiniz?
Siyasi partilerden başlasak bile olur.
Demokrasinin girmediği, seçmenin talebinin önemsenmediği, delegelerin süs olarak yazıldığı bir sistemin neresi “tek adamlığa” uygun değil.
Genel başkanın ağzından çıkan her sözün “kutsanmış” sayıldığı bir ülke, nasıl oluyor da başkanlık sistemin uygun olmuyor?
İnsanların siyasi geleceği, liderin iki dudağının arsındaysa ve bir çırpıda vezir, bir çırpıda rezil edebiliyorsa, siz hangi demokrasiden söz ediyorsunuz ki, başkanlık sistemine karşısınız?
Yoksa tek derdiniz eyalet mi?
Özerk kurumlar oluşturup, ülkenin başına bela etmek cumhuriyete helal getirmiyor da, özerk bölgeler mi getiriyor?
Çelişkiler saymakla bitmez. Başkanlık sistemi bize uymaz diyenlerin asıl niyeti; “Ben olmazsam olmaz!” demektir.
Yoksa aynı şekilde “Anadilde eğitime karşıyız” diye anadilinde haykıranların tezadını kim açıklayabilir ki?
Twitimden seçmeler
Dünyada diktatörlere âşık insanların sayısının çok olması, diktatörlerin iyi olmasından değil, sevenlerin zekâ seviyesi ve özgürlük anlayışlarındandır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.