Naif Karabatak
BİR KULEDEN FAZLASI; ÇAMLICA
Çamlıca Kulesi, açıldığı günden bu yana ‘gidilecekler’ listemin ilk başında olmasına rağmen, bazen pandemi yasakları, bazen zamansızlık derken belki de bir ihmaller zincirinin son halkasında yakalayabildim.
Açıldığı ilk günden bu yana, giriş ücreti ve çay fiyatıyla gündeme gelen, mimari yapısı, estetiği, bir TV kulesi dışındaki özellikleriyle neredeyse pek gündeme gelmeyen Çamlıca Kulesi’ni ziyaret etme imkânı bulduk.
Küçük Çamlıca tepesinde bulunan ve çok çirkin bir görüntü oluşturan TV ve Radyo vericilerini tek bir yerde toplama fikrinden hareketle 2011 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin açtığı bir fikir yarışmasında ortaya çıkan eserlerden, o zaman Başbakan olan şimdi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi ile kararlaştırılan yapı, uzun bir tartışma, proje ve yapım süresinden sonra 2020 yılının Eylül ayında tamamlandı, 29 Mayıs 2021 tarihinde ise resmi olarak açılışı yapıldı.
369 metre yüksekliğindeki kulenin 220 metrelik bölümü 53 katlı betonarme yapıdan oluşurken, 145 metrelik bölümü ise anten olarak hizmet veriyor.
Küçük Çamlıca’nın deniz seviyesinden 587 metre yüksekte olduğu düşünüldüğünde, kulenin 369 metre yüksekliğine 587 metreyi daha eklemek gerekiyor.
Böylece 956 metrelik bir yükseklikle İstanbul’un en yüksek yeri olarak ve dört tarafından seyir imkânı bulunduğundan da İstanbul’un en ücra köşesine kadar, hatta İstanbul dışında il ve ilçeleri de görme şansına sahip bir seyir terası olarak çok önemli bir kule olarak karşımıza çıkıyor. Yaklaşık 200 katlı bir bina yüksekliğine eşit olduğu düşünüldüğünde zaten nereden nereye kadar görebileceğinizi de tahayyül edebilirsiniz. Ayaklarınızın altına serdiği eşsiz görüntülerin uzun süre hafızanızda kalacağına kuşku duymuyorum.
Çamlıca Kulesi, İstanbul’un Üsküdar ilçesinin Küçük Çamlıca tepesinde yer alıyor. Çamlıca ve Aziz Mahmut Hüdai camisinin hemen yanında.
Kuleye A kapısından geçip, B kapısından giriyorsunuz. Kulenin etrafı yeşilliklerle donatılmış, yeşil bir ahşap yapı, birkaç nostaljik malzeme sizi karşılıyor. Kulenin etrafında oturulacak yerler var. Sıcak havada, serin bir bekleme yeri diyebilirim.
B kapısından içeriye girince hem pandemi hem de kulenin önemi nedeniyle yoğun bir güvenlikten geçmeniz gerekiyor. Sadece seyir terasına geldiyseniz, kişi başı 60 TL, indirimli ise 30 TL ödemeniz gerekiyor. Asansörle 34’üncü kattaki seyir terasına çıkıyorsunuz. Ancak restoran veya kafe bölümüne çıkacaksanız, kafe için 39, restoran için 40’ıncı kata çıkacaksınız. Önceden rezerve yaptırdıysanız, hiçbir yerde beklemenize gerek yok; ne inerken ne de çıkarken. İnternetten kafe ve restoran için kendi belirleyeceğiniz (müsaitlik durumuna göre) masayı rezerve ediyor, sadece giriş ücretini peşin ödüyorsunuz. Asansörde görevli çıkıp inmenizi sağlıyor.
Cafe ve restoran bölümünde göreceğiniz ilgi, yiyecek yemek, tatlı veya içeceklerin kalitesi, ödediğinize değecek. Yukarıya çıkana kadar çay fiyatının pahalılığı gündeminizde olabilir ama yukarı çıktıktan sonra bu fikriniz değişir. Çünkü ‘marka’ meraklısı müşterilerin belli yerlerde kahve veya çaya ödedikleri ücretten pahalı değil. Yemekler de ortalamanın üzerinde ama fahiş bir ücret söz konusu değil. Üstelik de kalite ve lezzet çok iyi.
Kuleye ilk girişinizde sağ ve solda iki kafe yer alıyor. Sol tarafta ayrıca özellikle Çamlıca Kulesi başta olmak üzere Kız Kulesi, Galata Kulesi, Camiler ve daha birçok yerle ilgili motif ve eserleri görme şansına sahipsiniz. Hatta kaligrafi yazısıyla bazı eserleri kişiselleştirme şansınız da var. Ancak baştan söyleyeyim fiyatlar astronomik.
Çamlıca Kulesi, aslında bir verici. Televizyon ve radyoların frekanslarının bir birine karışmadan, görüntü kirliliği yapmadan aynı yerde toplama ama bunu yaparken, aynı zamanda bir seyir tepesi olarak da işlevi var. Daha da önemlisi Yahya Kemal Beyatlı’nın baktığı yerden çok daha yükseğe çıkıp, Aziz İstanbul’a öyle böyle, şöyle değil, dört bir yanından ve içine sindire sindire bakmak var.
Fiyatını çok da kafanıza takmaya gerek yok. Her gün gidilen, gün aşırı uğranan, iş çıkışı selam verilen bir çay ocağı, bir kahvehane, bir pastane, bir çay bahçesi değil. Belki yılda, belki birkaç yılda, belki de ömürde bir kez ve çok önemli bir günde uğranılacak yer. Yani 60 TL giriş ücretini hesaplarken ‘ömürde bir veya birkaç kere’ diye hesapladığınızda ucuz gelir. Tavsiyem, kuleye çıkacaksanız yanınızda bir de dürbün olsun.
Çok önemli bir gününüzde, evlilik yıldönümünüzde, eşinizin doğum gününde, çocuğunuzun çok önemli bir gününde zirveye çıkıp, tepeden İstanbul’a bir bakın. O eşsiz manzarada bir çay yudumlayın, bir yemek yiyin. O kadarcık da olsa kendinizi şımartın, ne olacak ki?
Ne olacağını söyleyeyim, Yahya Kemal Beyatlı gibi oturduğunuz tepeden İstanbul’a bakarken şiir dolu bir bakış atar mısınız bilmem ama atacaksanız eğer, bu dizelerden çok daha fazlasını atın; mekân ayağınızın altında, görebildiğiniz bütün güzellikler önünüzde ve tüm fırsatlar elinizde…
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.