Fatmagül Abacı

Fatmagül Abacı

Dönen Yok Seferinden…

Beyazlara bürünmüş bu koca bebeği bağrına bastı.Kendini ana bilen ,bu kulu şefkatli kollarıyla sardı.Susuzluğa susamış anne özlemi gibi, gözlerinden  iki damla yaş süzüldü.

Aslıma karışıp, toprak olunca

Çiçek olur, mezarımı süslerim.

Diyen Aşık Veysel’de toprak anaya varınca aslım olacağım…Aslım olunca da kendi mezarımı kendim çiçeklerle bezeyeceğim, demiştir.

Kimbilir bu gelen kaçıncı yavrusuydu bu ay içinde gelen.Hiçbirini bağrına basmaktan usanmadı.” Ih” bile demedi.O toprak anaydı.Verimliydi, bereketli tarlalar gibi.Tükenmez şefkati vardı, insanoğlunun annsinden bellediği.Sevecendi her küçük çocuğun herşeyi sevmeleri gibi.Hoşgörülüydü tıpkı mevlana’nın ki gibi…”ne olursan ol, yine gel” diyordu sanki.

Saygılıydı, her kulun yaşadığı hayata.Çektiği acıyı içi sızlayarak dinliyordu.Hüznünü paylaşıyor, mutluluğunda ise gülümsüyordu.Ne olursa olsun, o son gün geldiğinde şefkatli  bir anne gibi bağrına basıyor, başını okşuyor, teselli ediyordu.Sevdiğinden ve sevdiklerinden olmanın acısını hafifletmeye çalışıyordu.

Yaşadığı sıkıntıyı, acıyı, elemi, sevmeleri,ayrılığı anlattıkça gökyüzünden yağmur istiyordu.Gözyaşları yetmiyordu  bazen…Oysa o her gelenle ağlıyor, her gelenle gülüyordu.

Sonra kışın canlarının sıkalabileceğini anlatıyor. Baharda ise hayata yeniden aşık olacaklarını müjdeliyordu.Hangisinin ne çiçeği olacağını bildiği halde adlarını söylemiyordu.Ama belki papatya olursun,belki sarı çiçek,belki  lale, belki yemyeşil ot,belki de diken…

Tüm bunları kendi içinde barındırırken, onların mutlu olması için ellerinden geleni yapıyordu.Bu insanoğlu ne garipti.Ne verilse mutlu olmuyor, daha başka şeyler istiyordu.Üstelik elindekini kaybedince de kaybettiğine özlem besliyordu.Hem ne görev verilse başkalının görevine ortak olmak istiyordu.Çekememezlik vardı.Kendi akraba ilişkilerinde bile.

Lakin seviyordu onları.Her biri ayrı dünya gibiydi.Üstelik onlar çocuklarıydı toprak ananın.Çocuklar arasında ayrım yapılmaz ama bazıları aşırı oluyordu.Sevmede veya üzülmede.Hırsta veya tembellikte.

Sonbaharın hüznü gelip  çökmüştü.Her çocuğu örtülerine daha da sarınarak analarının etrafında toplanıyor, onun anlatacağı öyküleri dinlemek istiyorlardı.Hiç acıkmıyorlardı.Ama çiçek açmak istiyordu hepsi, sabırsız tomurcuklar gibi.

Toprak ana kiminin elinde oyuncak, kiminin elinde stres tozu gibi savrulurken,kiminin başında taç, kiminin ayakları altında yerini alıyordu.Hepsi kendini uçan halıya binmiş gibi hissediyordu.Toprak ana en müşfik sesiyle başlıyordu anlatmaya:

Siz benim çocuklarımsınız.Topraktan yaratıldınız ve gördüğünüz gibi toprağa döndünüz.Bana döndünüz, çünkü benden yaratıldınız.Siz benim çacuklarımsınız.Yerüstünde yaşayan çocuklarım olduğu gibi sizlerde benim yanıma gelen yaşam kaynağı tükenen çocuklarımsınız.Sizi ve yukarıdakileri çok seviyorum.İyi ki geldiniz.Sizi bir beyaz kundakla annenizin kucağına verdiler.Yaşadınız.Ama mutlu ama mutsuz.Seçimler yaptınız ama doğru ama yanlış.Sevdiniz, sevildiniz ama az ama çok.Bana geleceğinizi biliyordunuz.Tıpkı bebek gibi.Ben toprak ananızın kucağına kundaklanarak gelmediz mi?...Sizi bağrıma basmadım mı? Yaşadığınız her ayrıntıyı anlattığınızda size katılmadım mı? Sizile hüzünlenip, sizinle neşelen medim mi?Geride bıraktıklarınızı özleyince bende hasretten bağrıımı deşmedim mi?Ağlayınca ben sizi hüznünüzden gökler benimle ağlamadı mı?...

Canlar, en çokta sevgiden dem vurduğunuzda içim sızlamadı mı?...Çatlamadım mı en olmadık yerimden?Yoksul ve bitap düşmüş canlarımı sımsıkı sarmadım mı? Kanayan yaralarınızın merhemi olmadım mı?Zor günlerinizin acısını siz kuru soğana yumruk atarak katık ederken yemeğinize, ben sizi beklemedim mi?

Yaptığınız düğünde dernekte üzerime basarak çektiğiniz halayların coşkusunu yaşamadım mı sanıyorsunuz?Torunlarımın, çocuklarımın bağrımda düşüp dizini kanatırken, en kötü halin bu olsun demedim mi?Arabalarınızla üzerimde kolay yürümenin  yolu asfaltı, sesimi çıkardım mı? Bunlar benim canlarım diyerek göğsümü germedim mi?Yiyeceğiniz, barınaklarınız hep benim üstümde değil miydi?

Toprak ananın etrafına dizilenler beyaz örtülerine daha sıkı sarındılar.Gözleri ışılayarak bakıyorlardı.Demek böyle bir hayat vardı. Rüya gibi…Demek asıl anaları toprak,  babaları gökyüzü idi…Onlar annelerinin etrafında oynarken, gökyüzü babaları kol kanat geriyordu onların üzerine…

Ne güzel yaratmıştı, yaradan…İyi ki müslümanız diyorlardı, içlerinden.Toprak ana onları gözlerinden okuyor, mutlu oluyordu…Hepsini kucaklamak istiyordu.kendini tuttu.Yaradan iyi ki kendine böyle bir görev vermişti.ağlamaklı oldu.Gökyüzüne baktı. Sıcak bir gülümsemeydi eşinden gördüğü.Sustu. Bu hazzı sindirdi.Çocuklarına baktı sevgiyle.Hepsi bebekti.

Kimi hastalıktan gelmişti, kimi kazadan, kimi,intihar, kimi ihmalden,kimi doğum esnasında,kimi kaza kurşunundan...Ama olsun. Çocuklarını kucakladı, dayanamadı.Gökyüzü biraz sert baktı, toprağa.Ama aldırmadı. O ana idi. Sarılmayınca şefkatini nasıl göstercekti.Tüm çocukları bu sıcak kucaklamayı hissetti. Kimse onlara bu kadar sıcak sarılmamıştı.Bebek gibi hissettiler. Çünkü zaten bebektiler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Fatmagül Abacı Arşivi

Nebi

17 Ekim 2024 Perşembe 17:13