28 Şubat dönemiydi. Dindarların, İmam Hatiplilerin horlandığı ve bir kaşık suda boğulmak istendiği günlerde, bir arkadaşın mağazasında oturuyordum. O sırada, arkadaşın akrabası olan emekli bir general geldi; o gelir gelmez bizim sohbet konumuz kapandı, O Paşanın paşa keyfine göre sohbet etmeye başladık. Başladık deyince biz konuşmuyoruz. Hep kendi konuşuyor, biz dinliyoruz. Biz DİN’liyiz zaten. Konu döndü dolaştı, İmam Hatiplilere geldi. Bizim General konuşmasına devam ediyor:
-Beyler! Şu İmamlara bakınız. Elin adamları Ay’a gidiyor, biz hâlâ ölü yıkayıcılığı yapıyoruz, deyince tepem attı ve cevap verdim:
-Paşam! O herifler ölülerini yıkamıyorlarsa bizi ilgilendirmez. Bizim ölümüz de dirimiz de temiz olmalı. Ölüyü de ancak İmam Hatipliler yıkar tabii ki…
Bu cevap sonrasında bana uzunca bakarak vücut diliyle, “Sen kimsin ki karşımda konuşuyorsun?” der gibiydi.
-Sen ne diyorsun be! Ben elin adamı aya gidiyor diyorum…
-(Sözünü keserek) Paşam Aya ne ile gidilir?
-Füzeyle…
-Kimler gider ve füzeyi kimler kullanır?
-Astronotlar…
-Eee, İmam Hatipler astronot yetiştirmiyor ki?
-Ne demek istiyorsun?
-Peki, hangi ilimle gidilir?
-Fen bilimleriyle tabii ki…
-Öyleyse, Aya sizlerin arasından biri gitmeliydi!
-Neden?
-Türkiye’nin en zeki Fen öğrencilerini imtihandan geciriyor, boyunu posunu ölçüp en uzununu, en sağlıklısını seçip alıyorsunuz. Hava kuvvetleri sizde, kurbanda derileri, ramazanda zekât ve fitreleri sizin kurumunuz topluyor; sonra da Ay’a İmam Hatiplilerin gitmesini bekliyorsunuz, öyle mi?
Deyince, Paşa’nın paşa keyfi kaçtı.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere hoşça kalın; dostça kalın
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.