Naif Karabatak
Gülümse; Hayat Devam Ediyor
Gülmek, aslında doğal bir tepkidir. Bir alışkanlık, farkında olmadan yapılan ama onsuz olamayacağın bir eylem biçimidir. Gülümsemek, bu açıdan hayatın devam ettiğinin de bir göstergesidir.
Gülmek, tıpkı nefes almak gibi, ağlamak gibi, bakmak gibi, görmek gibi, tutmak gibi, dokunmak gibidir.
Yaparsınız ama farkında olmadan yaparsınız.
Güldükten sonra, gülmenin farkına varılır.
Önce hafif bir tebessüm, sonra içten bir kahkaha ve belki de gülümseyip, geçmek…
Bir taziye ziyaretinde birkaç dakikadan sonra ortaya atılan herhangi bir konuşma, bir diyalog, belki de çocukluğuna inen bir hatıra, merhum veya merhumeyle yaşanan bir anı acılı aileyi ve misafirleri gülümsetir.
Ne kadar acı çekerseniz çekin ne kadar sıkıntının içerisinde olursanız olun ne kadar zorlu imtihandan geçerseniz geçin, her ağır yükün altında bile gülümseyen yüzler görürsünüz ve siz de gülümsersiniz, herhangi bir yerde veya zamanda…
Bir bebeğin gülümsemesiyle, bir gencin gülümsemesi veya bir yaşlının gülümsemesi ‘otomatik’ olduğu müddetçe aynıdır.
Gülümseme, sadece mizahta veya kara mizahta değişiklik gösterebilir.
Kimi anlayarak güler, kimi doğaçlama güler.
Kimi ne için güldüğünü bilir, kimi gülenlere bakıp, sırıtır durur.
Ama ne olursa olsun, gülmek herkese yakışıyor.
Somurtmak kimseye yakışmaz ama gülmek herkese yakışır.
Bir mizah yazarı olarak, nerede, ne zaman gülüneceğini hesap edenlerden olmadım.
Gülmenin gerekliliğine, mutlak gerekliliğine inandığım için her zamanda ve zeminde gülecek bir şeyler bulunacağına inanırım ama bu, aklı melekeleri yerinde olamayanların gülmesi gibi uluorta değil, kararında, kıvamında ama ‘kararında ve kıvamında’yı bir kanun ve yasaya bağlamadan, bir terazide tartmadan, bir ölçü aletiyle ölçmeden içinden geldiği gibi olmalı…
Her olayda, her bakış açısında, her pencerede, her kapı açılışında, her adım atılışında neyle karşılaşacağını bilmek mümkün değil.
Hayatın çok ciddiye alınacağına inanmayanlardanım.
Ama aynı zamanda hayatın bir başına bırakılmayacağını da düşünenlerdenim.
Belki de bir denge söz konusu ama ‘denge olacak’ diye ‘takıntıya’ kapılmasını zararlı görenlerdenim.
Yanı başımızda devam eden acılar, bir türlü dinmeyen ağıtlar, bir biri ardına sürüp giden savaşlar, artarak devam eden zulümler, çözülmeyen sorunlar, dinmeyen sıkıntılar, bitmeyen yoksulluklar, yoksunluklar..
Acılarla dolu bir dünyada abesle iştigal sayılacak gülümseme, hayatın devam ettiğinin bir göstergesidir aslında.
İşin aslına baktığınızda, hayat, yüklenilemeyecek, taşınamayacak kadar ağır bir imtihandır. Ama hayatın güzel olması da, o imtihanın üstesinden gelme çabasında saklıdır.
Bazen imtihanın hafifler, bazen ağırlaşır, bazen öylesine gelip geçer ki, nasıl geçtiğini bile anlamazsın…
Günlük sıkıntılara takılanlardan olmadım.
Günübirlik siyasetin hayatımı şekillendirmesine asla izin vermedim.
Birileri makama kavuşacak, birileri parsayı toplayacak, birileri sandıktan çıkacak, birileri sandığın dibine gömülecek, birileri atı alıp Üsküdar’ı geçecek diye ne hayıflandım ne de imrendim.
Hesabı olanlar değil, hasbi olanlar daha çok ilgimi çeker. Hesabı olanları kendi hesaplarıyla baş başa bırakmak çok daha güzeldir, çok daha rahatlatıcıdır, çok daha zararsızdır.
Kısır çekişmeleri sevmem, dedikodularla vakit öldürmem; belki yaptığım her şey gerekli değil ama en azından gereksizlerle hayatımı doldurmaya çalışanlardan olmadım, olmayı da hiç düşünmedim.
Gülmem gerekiyorsa, bunu gizlemeden güldüm.
Bıyık altından gülmeye gerek yok, gizlemenin anlamı da yok.
Peki nasıl gülmeli?
Bunun bir kanunu, bir yasası, bir yönetmenliği, bir tamimi veya kaidesi ve kuralı olmalı mı, yoksa içinden geldiği gibi mi davranmalı?
Gülmek ve ağlamak yalandan olmadığı, birilerine yaranma gerektirmediği zaman içtenlikle yapılandır. Yalanın kaidesi kuralı olur, gerçeğin değil, içtenliğin değil, samimiyetin değil.
Ağlamak kadar gülmek, gülmek kadar da ağlamak normal bir tepkidir.
Bazen vücut dışa vurur.
Bir kabın dolunca taşması gibi, vücutta birikenleri atmak ister.
Bunu bazen gülerek atarız, bazen ağlayarak. Her ikisi de doğaldır, yadırganacak bir durum söz konusu değildir.
Ama en önemlisi, güldüğünde seninle içtenlikle gülen, ağladığında senin acılarına ortak olarak ağlayan yol arkadaşlarının olmasıdır.
O varsa, gerisi boş; Gülün geçin…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.