Fatmagül Abacı
Hüzünden uzaklaşmak isterken
Üst kat komşumuz Muazzez Teyze beyaz elleri, gülen yüzü ve o tatlı yanaklarıyla sevimli bir arkadaş. Arkadaş diyorum çünkü bana hep öyle hitap ediyor. Bilmiyorum yoksa adımı mı unutttuğu için “arkadaş” diyor. Arkadaşım henüz yetmiş altısında. Mustafa’sı ise seksen bir yaşında. Mustafa amca emekli astsubay. Muazzez Teyze ev hanımı. Ne zaman evlerine gitsem ev her zaman pırıl pırıl. On beşte bir temizlikçi bayan gelir. Ama Muazzez Teyze de temiz kadındır,titizdir.
Ne ikram edeceğini şaşırır. ”Senin tabakların birikti, ben bir şey yapamıyorum.” Der. Ve evde ne var ne yoksa bana ikramda bulunmaya çalışır.Ben de tek yanıt “su” onuda ben alırsam derim.Çok ısrarcı olunca da “kahve” der mutfağa kendim girerim. Hastalıklarını dinlerim, günde on beş ilaç aldığını anlatır, fizik tedavinin cevap vermediğinden dem vurur. Sol omzunun halen iyileşmediğini söyler birlikte fizik hareketleri yaparız, hoşuna gider. Anılarını bazen kızarak bazen mutlulukla anlatır. Dinlerim ve gülümser pamuk yanakları. Mustafa Amcayı şikayet eder. Bir kızı var uzakta oturur ama haftada bir ziyarete gelirmiş bir kere gördüm. Banka emeklisi. Bir oğlu var diş doktoru muayene açtığından beri görüşmüyorlarmış. Ekonomik durumları iyi. Lakin gidip birşeyler alan evde hizmet eden birilerine ihtiyaçları ve sohbet edecek insanlara da ihtiyaç duyuyorlar. Mustafa amca sık sık eşine “sen önce gitme, önce ben gideyim, sen olmayınca ben bir yere sığamam” dermiş. Bir yastıkta kırk dokuz yıl !!!
Güngörmüş kendini yetiştirmiştir ,dikişten, örgüden, yemek ve hamur işlerinden iyi anlar.Arkadaşlar arasında yaptığımız bazı testler vardı.Bazen paylaşırdım onunla.
Bende olduğumuz birgün dedim ki Muazzez Teyzeye bir tatile çıksan kiminle çıkmak isterdin? Şıkları saymaya başladım.
A)Eşinle,
Daha B dememiştim ki hemen B şıkkı deyiverdi. Kendi de gülüyordu.
***
Otobüs henüz hareket etmişti ki yanımda örtülere bürünmüş bir oturuyordu. Uyuyor gibiydi. Ben de yanına oturdum. Diğer tarafımda oturan orta yaşlı bayan ise cep telefonu ile oynuyordu. Duraklara uğradıkça otobüs kalabalıklaşıyor ve boş alanlar azalmaya başlıyordu. Önümüze bir kilolu erkekle bir bayan geldi. Erkek sırtını açılıp kapanan kapıya yaslayıp cepten oyun mu oynuyor ne yapıyorsa bilmiyorum arada bir etrafı kolaçan ediyordu. Kadın ise yere bıraktığı biraz büyükçe poşeti eğilip her durakta çekiyordu. Kadın bıkmadan usanmadan kaç durak geçtiysek o kadar çekeleyip durdu poşeti. Hiç aklına getirmedi birazcık içe doğru koysa her seferinde çekmek zorunda kalmayacak. Üstelik poşette iki saksı çiçek varken olacak iş miydi. Karşı koltukta oturan bayanla gözgöze geldik. Ama ağzımızı açıp bir şeyde demedik.
Arada bir yanımda kıpırdayan yaşlı teyze “nereye geldik?” diye soruyordu tüm bunlar olurken. Söylüyordum ama İkna olmamış gibi “ben Avcılar’da inicem, Hacı Şerif Durağı’ndan bir durak önce” diyordu. Durağın adını sorduğumda bilmiyor ve” Belediye Tesisleri’nin olduğu durak” diyordu. ”Ama ben oraya kadar gitmiyorum teyzecim “ dedim. Daha önce ineceğimi söyledim.Otobüs durakların adını anons ediyordu ve yaklaşınca da haber veriyordu ama adını bilmediği durak anons edilse bile teyze inemezdi.
Teyze ile bu dialoğumuz devam etti. Yanımdaki bayan kayıtsızdı. Teyzeye kim ineceği yeri söyleyecekti? Birden deminden beri saksılarını düşüp kaldıran kadın “sen nereye gidiyorsun ?” deyiverdi. Teyze tekrar bana söylediğinin aynısını tekrar etti. Başlangıçta anlamadı tekrarlayınca “ben son durakta ineceğim zaten” dedi. “Durağa yaklaşınca söylersin ben düğmeye basarım dedi.Ben de nerede ineceği konusunda “Avcılar durağı, ilk durakta inecek” dedim.
Teyze sevindi, güldü. Lakin uyuklamaya başladı, sanırım rahatladı. Teyzenin yaşı yetmişin üstünde görünüyor. Bu arada kilolu bey boşalan bir yer bulunca oturuverdi ve bizimle konuşan kadın yine ayakta kaldı.
Yardımcı olacak kadın tedirgin “aman uyuma teyze !” dedi.
***
Okulun bahçe duvarı Leylalara bitişik sayılır. Erkek çocuklar okulun bahçesinde her gün top koştururlar. Tabi top bu durduğu gibi durmaz ve zıplar sağa sola. Birçok kez Leylaların bahçesine kaçar top. Topu isterken çocuklar “abla ! abla ! topu verir misin ?” diyorlarmış. Topu aldıktan sonra da “sağol teyzeeee ! “ diyerek gülüşürlermiş. Bu her defasında böyleymiş. Leyla onların bu sözlerine içerliyordu. Durum birkaç kez meydana gelmiş ama Leyla da uyarmasına rağmen değişen bir şey olmamış. ”Çocuk onlar aldırma “diyordum ben de her seferinde…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.