Fatmagül Abacı
İTİYAT BAĞIMLILIK YAPMASIN…
İtiyat yani alışkanlık hayatımızın birçok bölümünü ele geçirmiş durumda.
Bilinçsizce ve fazla düşünmeden hatta farkına varmadan yaptığımız o kadar çok davranış ,eylem vardır ki…
Şartlanmanın getirdiği iç ve dış etkilerle hep aynı sonucu vereceği kanıksanmış olan alışkanlık insanın günlük yaşamında , çevresinde ve kendisinde bir düzen oluşturur. İstikrar için bu alışkanlıklar yerine getirilir. Başlangıçta küçük ve sevimlidir, yavaş yavaş bünyeye işler daha sonra ruha geçer. Zihnin daha az çalışarak , alışkanlıkları hayata geçirdiği bir gerçektir.
Bebek ve çocuklar katışıksız temiz birer tomurcuktur. Alışkanlıkları onları emziren ve doyuran anne ile başlar. Sonrası aile içinde ve çevrenin etkisiyle artarak davranış şeklini alır. Bu nedenle çocuk eğitimi ve genç eğitiminde dikkatli olunmalı, olumlu davranışlar üzerinde alışkanlıklar çoğaltılmalıdır.
***
En iyi ve kötü alışkanlıklar 21 günde oluşur. Bu zaman zarfında oluşan alışkanlıkları hemen söküp atmak kolay olmamaktadır. Bir alışkanlıktan kurtulmanın yolu zihne bunun gereksiz ve yetersiz, zararlı olduğu kabul ettirilmelidir. Varolan alışkanlıktan kurtulmak için o alışkanlığı tetikleyici yerden uzak kalmak, kişilerden uzaklaşmak, hatırlatan yerden uzaklaşmakla mümkündür.
Örneğin kahve içmek sizin için zararlı olsun. Fakat siz tv izlerken veya kitap okurken kahve içmeyi seviyorsunuz. Bitkisel çay içebilir, kitabınızı kütüphanede veya uygun bir yerde okumayı deneyebilirsiniz. Yeterki zihin buna hazırlansın ve şartlanmayı yavaş yavaş bırakabilsin.
Alışkanlığın karşısına bence farkındalığı koymak gerek. Örneğin yemek yerken veya bir meyve yerken ağızda çiğnenenin farkına varmak, tadını ve lezzetini hissetmek gerek. Böylece sadece yemek görevi yerine getirilmeyip, aynı zamanda az yemek yenecek ve sindirime yardımcı olunacak üstelik tad alma duyusu tam olarak çalışacaktır.
***
Alışkanlık demişken bazen öyle bir zararı olur ki uyur uyanmanıza müsaade etmezler.
Bir Alman diğeri Türk Issız bir adada yalnız kalmışlar. Ellerinde sadece bir olta varmış. Karınlarını doyurmak için balık tutmaktan başka çareleri yokmuş.
İlk günler Türk balığı yakalıyormuş, Alman pişiriyormuş, birlikte yiyorlarmış. Gel zaman git zaman Alman “sen balık yakalarken çok yoruluyorsun “bırak oltayı bana biraz da sen dinlen, pişirmeyi de ben yaparım” demiş .Bizimki de inanmış ve vermiş oltayı. Kendisi bir ağaç gölgesinde yatarak dinleniyormuş. Balık hazır olunca karnını doyuruyor yine dinlenmeye çekiliyormuş. Günler böyle geçerken diğerinin canı sıkılmış olacak ki “oltayı ver artık balık avlamak istiyorum” demiş .Alman da “oltayı bana sen verdin. Bir iş istiyorsan balığı temizleme ve pişirme işini alabilirsin. Ama oltayı alamazsın. Onu bana kendi elinle sen verdin, vermem. O benimdir artık. Bunca zaman seni besledim, nankörlük etme “demiş. Ve oltayı vermemiş.” eğer ateşi yakar, balığı pişirirsen karnını doyurursun, yoksa aç kalırsın,” demiş.
Başlangıçta sorumluluğunun bilincinde iken tüm sorumluluğu devreden arkadaş nasıl bir oyuna geldiğinin farkına varmış ama iş işten geçmiş.
Hayatta böyle değil mi ? Bireysel özgürlüğünüz için, sağlam bir karakter için alışkanlık değil de, hep yeni bir başlangıçmış gibi yapılan işler daha çok verim sağlıyor. Ama alışkanlık kıskacına yakalanmış her insan yeri gelir bir bedel öder. Çünkü alışkanlıklar ruhu ve zihni bileylemiyor, ışıl ışıl parlatmıyor.
Aynı zamanda her sabah yüzümüzü yıkar, kahvaltımızı yaparız. Bu da bizim günlük rutinimizdir. Yararlıdır. Alışkanlıklar zaman içinde yapılageldiği için bağımlılığa sebep olur. Bugün bir iki sigaradan bir şey olmaz denir, arkadaşlar arasında içilir. Sonrasında bir paket taşımakla başlar ve geçen 21 gün içinde alışkanlık haline gelir. Uzmanların tespitine göre iyi ya da kötü alışkanlıklara alışmak 21 gün sürer. Bu zaman zarfından sonra alışırsınız. Alışkanlığın vehim bir sonucu olarakta bağımlı hale gelirsiniz ki bu8 da kendini bundan kurtarmak için çok çaba sarfetmenize sebep olur.
***
Bugün dünya devletleri atalete yakalanmış, rahatlığın kucağında uyuyan ülkeleri kullanarak kendi çıkarlarını gözetmiyor mu ?
Bir zamanlar bize sanayii ürünleri pazarlayan İsrail şimdi buğdaya dahi bizi muhtaç etmedi mi ?
Orta Doğu kendini geliştirmekten ziyade debdebeli yaşamı seçip, halkın özgürlüğünü kısıtlayarak, eğitim ve bilim gelişmelerine önem vermemeyi alışkanlık haline getirmiş değil midir ?Arap ülkeleri kendi ülkelerini geliştirmek ve birlik olmak varken halen bir batı hayranlığı ve kendini tanıtabilme gayreti içinde olsa bile Avrupa İslam Devletlerine karşı her zaman taraflı değil mi ?
Uyumuş ve uyutulmuş bir islam alemi var. Yol kur’an –ı Kerim ise daha neyin uyumasıdır bu. Silkelenip kendine gelmek varken halen nedir bu gaflet uykusu?
-Biz sizin kaderinizi çabalarınıza bağladık
-Çalışmak en güzel ibadettir
-Bilim Çin de bile olsa gidip alınız.
-Cihad kendinizi her yönüyle müdafa etmek için var.
-Kimsenin hiç kimseye bir üstünlüğü yoktur.
Tüm bunları kutsal kitabımız yazıyor. O kadar ders çıkaracak, feyz alınacak, kılavuzumuz olan kitabımızın kuralları bile uygulanmıyor. Elin yabanı bizden çok biliyor bizim olanı. Okuyor, sorguluyor, inceliyor, açığını bulduğunda saldırıyor. Karşılığında ne yapılabilir ?
Son kutsal kitap, son peygamber …Ama ümmette birlik, dirlik yok !
Atalete alışmak için bir şey yapmamak tembelliğe davetiye çıkarmaktır. İnsan çabuk alışır rahatlığa.
Ama bu sizin sahip olduğunuz değerleri elinizden kaybetmenize neden olabilir. Bu sebeple zihin tembelliği yapan alışkanlıklardan kurtulmak gerekir.
Bu da yaşarken farkındalığı elden bırakmamak gerekir. Yapılan her davranışın farkındalığını yapamayız bu doğru ama günlük rutine bağlanan alışkanlıklar da bizim için elzemdir.
Alışmayalım ki rutine dönmesin hayat…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.