Mehmet TAŞ
Kent Konseyi ve Bizim Yazarlığımız
Kent Konseyi, kent sınırları içinde yer alan gazeteci, yazar ve diğer eli kalem tutanlarla bir araya geliyor, fikir alışverişinde bulunuyor.
Malum Kent Konseyinin sorumlularına göre, ben bu kategorilerin hiç birine girmiyorum. Yürütme kurulunda değerli dostlarım var. Bu güne kadar o dostlarımı incitmemek adına yapılanları görmezden gelmeye çalıştım. Ancak insanların da haddini bilmelerini birilerinin hatırlatması gerektiğini düşünüyorum.
Değerli Kent Konseyi Başkanı bu güne kadar her hangi bir etkinliği için bir telefon açıp davet etme inceliğini gösteremedi. Bu şehirde çok siyasetçi gördüm adı sanı unutulan. Bu şehirde çok yönetici gördüm, şimdi adı bile hatırlanmıyor.
Kent Konseyinde yürütmesinde o kadar dostlarım olmasına rağmen bir teki beni davet konusunda aramadılar.
Benim davet edilip edilmeme o kadar takmıyorum. Ancak ilçelerden gelen ve benim ofisimde soluklanan, çay içen dostlarım “sen toplantıya katılmayacak mısın?” sorusu karşısında zaman zaman cevap vermekte zorlanmam beni daha çok rahatsız ediyor.
Galiba Kent Konseyi Başkanı ve sorumluları “beni” yok hükmünde görüyorlar.
Bizde bu günden itibaren Kahramanmaraş Kent Konseyi ile ilgili hiçbir haberi yayınlarımızda kullanmama kararı alıyoruz.
Yerel seçimler yaklaşıyor.
Bizde tavrımızı buna göre planlayıp, gereği ne ise o şekilde davranmaya başlayacağız.
Çünkü herkes haddini bilmeli!...
Bizim Belediye Başkanı Sayın Poyraz ile muhabbetimiz, şahsımıza düşmanlık derecesinde bize karşı kullanan insanlar var ise bunu da Sayın Başkanın bilmesi gerekiyor.
Çünkü Şeyhadil Mezarlığı vazgeçilmez sanılan insanlarla doludur. Bunu da hiç kimse unutmasın!....
**
ÜLKEMİZDE BARIŞI ÖZLEMEK!...
Neredeyse 30 yıl oldu. PKK denilen eli kanlı örgüt ve bu örgütü iktidarlarını devam ettirme adına kullanan yerli ve yabancı örgütler, devletler…
Türk ve Kürt analarının hep gözü yaşlı oldu. Tığ gibi delikanlılar, hayatlarının baharında toprağa düştüler.
Ve bu karşılıklı adı konulmamış savaş, ülke kaynaklarını boşa harcadı. Bu güne kadar bu savaşı sona erdirecek hamleleri iktidarlar atmaya cesaret edemediler.
2009’da Hükümet bir çalışma yaptı. Habur Yol kazası olarak tarihe geçti.
Şimdi Hükümet bu konu ile ilgili yine bir süreç başlattı.
Süreç iyi gidiyor.
Bu süreçten rahatsız olanlar var.
Kimileri Başbakan Sayın Erdoğan’ın gitmesi üzerine siyaset yapıyor ve bu fırsatı desteklemek yerine, kösteklemeyi tercih ediyor.
Çünkü bu köstekçilerin ne çocukları var ölecek ne de yakınları. Onların umurunda değil, Anadolu’nun dağ köylerinde garibin evine düşen ateş…
Onlar için varsa yoksa oturdukları koltukları.
Bu ülkede, barışın gelmesi için, anaların göz yaşlarının dinmesi için, genç delikanlıların toprağa düşmemesi için herkesin bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyorum.
Artık analar ağlamamalı..
Bize düşen ise “dua etmek” olmalıdır…
Yeni bir Türkiye görüyorum.
Bu Türkiye’de birlik var, dirlik var.
Çocuklarımın benden daha iyi bir Türkiye’de yaşayacağına inanıyorum.
Çocuklarımız için en azından, barışın gelmesi için “dua edelim”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.