Fatmagül Abacı
KEPEKLİ LIGHT EKMEK
Sabah kahvaltısı için ekmeğin paketini açarken üzerinde ki yazı dikkatimi çekti.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çıkarmış olduğu Halk Ekmeğin paketini açarken üzerinde ki ibare dikkatimi çekti.
“Kepekli lıght ekmek”
Belediye bunu yazarsa halk ne yazmaz,
Ne söylemez?…
“Kepekli hafif ekmek” , demek kime dokunur !!!
Kimi mutsuz eder ?
Bugün farkettim ve şikayetçi oldum Büyükşehir Belediyesi’nden. Neden “kepekli hafif ekmek” olmasın, diye. Şikayetimin işlem gördüğünü görünceye kadar bekledim. Şimdi bekliyorum, ne zaman sonuçlanacak ?
Nöbetteyim…
***
İnsansız hava aracı olarak ifade edilen araç dilimize “dron” olarak girdi ve yerleşti. Pekte hoşumuza gitti. Nice sonra Türk Dil Kurumu bunun Türkçe karşılığının “uçangöz” olarak verildiğini açıkladı. Gelgelelim insanlara dron demek daha kolay geldi ve dilimize yerleşiverdi.
İsim babalığı önemlidir. Verilecek ad hem pratik, net, sevimli de olabilmelidir. Söylenişi kolay, akılda kalıcılığı olabilmelidir.
“uçangöz” den sonra şimdi de onun yerli üretimi yapılacak olan karada yürüyen akıllı ve insansız aracı yapılacak. Acaba isim şimdiden hazırlanmış mıdır?
Yoksa yine aklımızı yine her zaman olduğu gibi sonraya mı saklayacağız?
***
Dilimizin güzelliği ile övünürüz ama yeterince güzelliğini de yaşayamaz ve koruyamayız.
O kadar müsamahakarız ki etrafımıza baktığımızda tabelaların çoğu İngilizce ve Arapça . Sanırsın İngiltere de bir yerdesin. Ya da bir Arap ülkesinde. Neden kendi dilimizde değilde yabancı hayranlığının abartılmış hali midir bu ? Ya da turist çekmenin bir başka dili mi ? Y a da mülteciler yabancılık çekmesin ! Peki nedir bu İngiliz hayranlığı ?...
Hani bir atasözü vardır: misafir ev sahibinin kuzusuymuş, istediği yere bağlarmış. Öyleyse gelen misafirde lütfen geldiği yere uyum sağlasın…
***
Okumuyoruz…
Kitap fuarları açılıyor ama yeterince alım olmadığı gibi kitap okumada istenen grafiği yakalayamıyor.
Öğrenci, öğretmen, avukat, siyasetçi okumuyor. Birkaç yüz kelime ile Türkçeyi konuştuğunu sanan olduğu gibi dilimizin çok dar olduğunu savunanlarda var.
Dar olmadığını okuyan, yazan, hocalar, üstadlar ,araştıranlar, deneyimleyenler biliyor…
Yunus’un arı dilini ,Aşık Veysel’in deyişlerini ifadeleri ne kadar arı ne kadar duru !
***
Dil ihmali sadece ülkemiz de yok. Fransız ve İngilizler de bu durumdan şikayetçi. Ama onlar bu derde deva olabilmesi için yayınlanan gazete ve dergilerinin ekini kültür ve edebiyatla bezeyip on, onbeş sayfalar halinde satıyor. Tirajları da yüz binleri buluyor.
Oysa biz de bu anlamda bir çalışma yapılmadığı gibi bu tür çalışmalar desteklenmiyor bile…
***
Yazar,Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu “Bye Bye Türkçe” adlı eserinde , bir milleti yok etmenin yolu dilini kaybetmesinden geçer , diyor. Buna örnek olarakta İrlanda Cumhuriyetini örnek vermiş. İrlanda ’nın İngilizler tarafından dillerine yaptıkları ,İrlanda dilini çıkarıp, İngilizceye ağırlık verince, kendi dillerini unutmaya yakın(bilen %30 civarına düşünce) olunca,akabinde İrlandalılar dershaneler açarak, dil kursları vererek bu oranı yukarı çıkarmışlar ve büyük mücadeleler sonucunda İrlanda Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır.
Dilimizi daha iyi korumak anlamında Sinanoğlu’nun düşüncelerinden bazıları;
*Hazırlık sınıfı diye bir uygulamanın hiçbir ülkede olmadığını herkese duyurmalıyız.
*İnsanların günlük konuşmalarında yabancı kelime kullanması takdir değil, ayıplanacak bir davranış olarak görülmelidir.
*Hukukçularımız yabancı dille eğitimin Anayasaya aykırı olduğu konusunda gerekli makamları uyarmalı ve davalar açabilmelidir.
*Belediyeler, sorumlu kuruluşları ve işyerlerini Türkçe isimler kullanmaya teşvik etmelidirler.
Bir ülkenin kaybedilmesi için eskiden olduğu gibi topa tüfeğe gerek yok. Sahiplenemiyorsanız sahiplenirler.
Çorbada tuzumuz olsun…
Uyaralım, dinleyelim, dinletelim, okutalım, okuyalım, söyleyelim, söyletelim…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.